Enerji Deyince Ne Anlamamız Gerekiyor?
Mutasavvıflar, insan ruhunu kınından çıkmış kılıç gibi değerlendirdiklerinden, Allah’ın hayy sıfatını Abdulkadir Geylani’de ismi azam olduğunu varsaydıklarından “yetiş ya gavs” diyorlar.
Tasavvufi düşüncede evren, Cenabı Hakkın sıfatlarının tecceligâhı olarak gördüğü için ve günümüzde ruha enerji gözüyle bakıldığından söylemlerine bilimsel dayanak buldular. Yunan’dan beri ruha canlılık ilkesi olarak bakıldığı için Antropomorfist (insan biçimci Tanrı) bakış açısıyla “yetiş ya gavs” söylemi din, bilim çatısı altında mübahlaştırılmış oldu.
Albert Einstein’in Enerji = mc2 formülü; Kuantum alanda her şeyi enerjiye indirgendiğinden canlı, cansız varlık ayırımını ortadan kaldırdı. Bu sayede melek, iblis, şeytan kavramlarının birer sembol olduğu varsayılmaya başlandı.
Bu kavramlar tıpkı “Zümrüdü Anka” kuşu gibidir denilerek yani adı var kendisi yok denilerek melek, iblis ve şeytan kavramlarının iyiliğin ve kötülüğün sembolü olduğu söylenmeye başlandı.
İnsandaki bilkuvve potansiyel enerjiye ise (zıt yapıda) iyiliğin ve kötülüğün, insanın içinde bilkuvve olarak var olduğu; iyiliğin ve kötülüğün insanın kendinden kaynaklandığı ve hangi kuvveyi güçlendirirsek o kuvvenin tesiri altına gireceğimizi, nefis terbiyesi adı altında yani tasavvuf çatısı altında dinle bilim birleştirilerek pazarlanmaya başlandı.
Ruha, Felsefe bakış açısıyla bakıldığında ise neoplatoncu sudur nazariyesiyle:
Allah’tan ilk sudur eden – Aklı Evvel – Muhammedi Nur – Hakikat-i Muhammediye diye söylendiğinde ise filozof ve mutasavvıflar aslında yöntemleri ile farklı ama söylemleriyle aynı şeyi söylemiş oluyorlar.
Parça bütün ilişkisini toptancı bir bakış açısıyla, Allah’ın tecceligahı veya sudur nazariyesiyle ele aldığımızda sadece Enerji kavramı üzerinden:
Vahdet-i Şuhud nazariyesi veya Vahdet-i Vücut nazariyesi mübahlaştırılmış olmaktadır.
Farkındaysanız, insandaki ruhu ve/veya iradeyi farklı değerlendirerek insana şirk koşturuyorlar…
Sende Allah’ın bir parçasısın denilerek…
Şuhud nazariyesi üzerinden “yetiş ya gavs” ya da Vahdeti Vücut nazariyesi üzerinden Yaratan -Yaratılan ikircikliliği ortadan kaldırılarak sen evrenin bir parçasısın “iste evren sana verir” denilmektedir…
Mülk Allah’ındır. Her şeyin sahibi Cenab-ı Haktır. Eşi, benzeri, ortağı yoktur. Ruhu Cenab-ı Hakkın parçası, özü olarak görenler, insanda Allah’tan bir parça, öz var diyerek insanı ilahlaştırdıkları gibi şirk koşmaktadırlar.
De ki “Yaptığını güzel yapmak Allah’a mahsustur. Çocuk edinmemiştir. Yetki kullanmada ortağı yoktur. İhtiyaçtan dolayı edindiği bir velisi de yoktur. O’nun büyüklüğünü iyi kavra. O’nu yücelttikçe yücelt” (İsra/11)
Mürüvvet Çalışkan