Derdimizi Neden Anlatamıyoruz
Yazımın konusu din dili
Evet, son zamanlarda pek çok platformda, din dilinin bir sonraki kuşağa ve halka dini anlatmada yetersiz kaldığı konuşuluyor
Bu tespit yersiz bir tespit de değil
Çevremde ve belki de çevrenizde annesi babası dindar olduğu halde, hatta din eğitimi almış olduğu halde, din ile arasına mesafe koyan pek çok insan var
Bu durum için pek çok açıdan tahlil yapılabilir elbette
Her şeyden önce “Din bireysel bir yolculuktur, kimsenin hidayeti annesine babasına ya da aldığı eğitime bağlı değildir” denilebilir
Doğrudur da
ama şu açıdan da bakılabilir
“Demek ki çocuklara, gençlere, halka derdimizi yeteri kadar anlatamıyoruz ki dindar olmuyor, hatta kimi zaman dinimiz ile aralarına mesafe koyuyorlar”
Bu tespit ise din, dil ve hatta din dili kavramları üzerinde ayrı ayrı durmayı gerektiriyor
Din, bana göre en kısa ifadesi ile yaratıcımızın girmemizi istediği yoldur, Fatiha suresinde tasvir edilir
Bu yol, gazaba uğrayanların ve sapıtmışların yolu değildir
Nimet / mutluluk verilenlerin yoludur
Aynı zamanda insanın fıtratına en uygun yoldur
Rum suresi 30. ayette “Yüzünü dosdoğru bu dine, Allah’ın insanları yarattığı fıtrata çevir. Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. Doğru din budur ama çoğu insan bunu bilmez.” buyrulur
Fıtrat ise varlıkların temel yapısını ve onu oluşturan yaratılış, değişim-gelişim ilke ve kanunlarını ifade eder
Bu yüzden din, ilk insan Adem aleyhisselamdan beri aynı din, yani İslam’dır
Şura suresi 13. ayete göre de Nuh aleyhisselamdan beri, insanların yaşam kuralları (şeriatları) aynıdır
“Allah Nuh’a ne emretmişse onu, sizin için bu dinin kuralı (şeriat) yapmıştır. …” (Şura 42/13)
(Bu konunun detayını merak edenler bu ayetin vakfımızın mealindeki dipnotuna bakabilirler)
Bu ayetlerden anladığımıza göre din ve şeriat neredeyse ilk insandan günümüze kadar değişmemiştir
ama dil öyle mi
Dil üzerine basit bir okuma yapsanız karşınıza dilin ilk ve önemli özelliklerinden biri olarak “değişmesi” çıkacaktır
Dil hem toplumdan topluma farklıdır hem nesilden nesile
Bundan 100 yıl önce yazılmış bir kitabı elinize alsanız dilini anlamak için en azından bir sözlüğe ihtiyaç duyacaksınızdır
çünkü dil ve özellikle kelimeler değişmiştir
Burada sorunumuzla yüzleşmeye başlarız işte
Değişmeyen din, sürekli değişen dille nasıl anlatılacaktır
Değişmeyen emir ve yasakları, değişmeyen kuralları, eski kelimelerle anlatmak mümkün müdür
Hemen cevap vereyim, elbette değildir
çünkü insanlar, dilini anlamadıkları bir dini ancak ezberler ama hayata geçiremez
Hayata geçirmek anlamayı zorunlu kılar çünkü
Bu sorunu aşabilmek için dini iyi bilen kişilerden yardım alma ihtiyacı belki de bu noktada ortaya çıkar
Bu kişiler kimi zaman bir akademisyen kimi zaman bir din görevlisi kimi zaman da bir şeyh ya da bir medya vaizi olabilir
Her birini tek tek ele alalım
Akademisyenler genellikle spesifik konularda uzmanlaştıkları ve eğitim süreçleri içinde eski din diline hakim oldukları için güncel dili konuşan gençlere ve halka pek ulaşamıyorlar
Din görevlileri ise çoğunlukla işlerini rutine/ezbere bağladıkları ve cami cemaatleri çoğunlukla yaşlılardan oluştuğu için güncel dili konuşan gençlere ve halka pek ulaşamıyorlar
Geriye tarikat şeyhleri ve medya vaizleri kalıyor
Biz hoşlansak da hoşlanmasak da tarikat şeyhleri ve medya vaizleri, güncel dili konuşanlara ulaşmakta akademisyenlere ve din görevlilerine göre daha başarılı
Onları; istediğiniz kadar “Hurafe anlatıyorlar, uydurulmuş bir din anlatıyorlar, dini aslından sapıtıyorlar” diye eleştirin
Hatta bu eleştirilerinizde yüzde yüz haklı olun
Maalesef onların anlattıkları din toplumda rağbet görüyor
Bunun sebebi olarak sosyal-psikolojik pek çok etmen gösterilebilir
Ben sebep olarak kullandıkları dili görüyorum
Halkın güncel dilini kullanmayı başarıyorlar
Bir şekilde etkileyici bir anlam dairesi oluşturarak insanların ilgisini çekiyorlar
Halk da din ile ilgili ihtiyacını, dilini anladığı bu kişilerden karşılıyor
Burada şu soru sorulabilir
Bunun suçlusu kim
Halk mı
Tarikat şeyhleri, medya vaizleri mi
yoksa aslında dinî konuların aslına vakıf olan akademisyenler ve din görevlileri mi
Cahil halk söylemini geçin lütfen bi kalem
Halk cahilse öğretmek bilenlerin işidir
Halkın cahilliği kusur sayılmaz
Tarikat şeyhleri, medya vaizleri maalesef hurafelerle harmanlanmış bir dini, halka anlatmayı başarıyor da dedik zaten
Demek ki akademisyenler ve din görevlileri üzerlerine düşen görevi yerine getiremiyor
Dini konulardaki aslî bilgileri halka ve yeni kuşaklara onların kullandığı güncel dille anlatamıyor
Akademisyenler sadece kendi uzmanlık alanı olan dar bir alanda sıkışıp kalıyor
Din görevlileri rutinin/ezberin dışına çıkamıyor
Biliyorum ki bunu mutlaka aşmak lazım
ama nasıl
Kolay bir şey değil çünkü
Doğru ve aslî dinî bilgiyi anlatabilmek için İlahiyat fakültelerinde din eğitimi kadar anadilin yani Türkçenin eğitimine de önem verilmeli diye düşünüyorum
Dilin özelliklerini ve anadilleri Türkçeyi çok iyi bilen akademisyen İlahiyatçılar ve rutinin/ezberin dışına çıkabilen din görevlileri yetişirse, bu sorun aşılabilir
Bu adım yeterli olur mu bilmem ama en azından bir başlangıç olur
Şikayet edip durma lüksümüz yok, çünkü zaman akıp geriyor
ve biliyoruz ki “İnsanın kendi çalışmasından başkası kendine ait değildir.” (Necm 53/39)
Özlem Ata