Aile İçi Rol Karmaşası
Sosyal bilimlerde rolün tanımına bakacak olursak; rol, herhangi bir kişiyi, belirli özelliklerinden dolayı o kişiden beklenen isteklerin, hedeflerin, inançların, duyguların, tutumların, değer yargılarının ve hareketlerin hepsini ifade eden genel bir kavramdır.
Roller, kişilerin kendilerinden beklenen davranışları tayin ve tespit ederler. Sosyal bir varlık olan insan, içinde yaşadığı toplumda çeşitli gruplarda çeşitli roller üstlenebilir. Yaşa ve çevreye bağlı olarak bu roller farklılıklar arz ederler.
Toplumun en küçük yapı taşı olan aileyi, örnek olarak verecek olursak bunlar;
Yaşamımız boyunca karı-koca, ebeveyn, evlat, kardeş, dayı, hala, kayınvalide, kayınpeder gibi roller ediniriz. Hepimiz evlenmeden önce anne, babamızın evladıyızdır. Evlendikten sonra eş rolüne bürünürüz. Çocuğumuz doğduğunda ise ebeveyn rollerimiz devreye girer. Aile yaşam döngümüz bu şekilde devam etmektedir. Cenab-ı Allah ailenin devamı için bizi bu şekilde yaratmıştır.
İslam, aile içi rollere önem veren en yüce yaşam şeklidir. Ayette de geçtiği gibi “Dinini bütün dinlere hâkim kılmak için Elçisini bu Rehberle (Kur’an ile), gerçek din ile gönderen O’dur. Şahit olarak Allah yeter.”[1] Dini bir yaşam şekli ve düşünce çatısı olarak değerlendirdiğimizde bu gerçekle karşı karşıya kalırız.
Rabbimiz evlilik müessesesinin devamı için “Yanlarında rahatlayasınız huzur bulasınız diye size, kendi türünüzden eşler yaratması da Allah’ın ayetlerindendir. Aranıza sevgi ve merhamet de koymuştur. Bunda, düşünen bir topluluk için ayetler vardır.[2] Diyerek evli çiftlerde olması gereken öncül vasıfları tayin etmiştir diyebiliriz. Bunlar “ sevgi ve merhamettir” Kişi sevdiği kişiye merhamet gösteremiyorsa ona zulüm edebilir. Bazen bu zulüm bilerek veya bilmeyerek yapılabilir. “Hem severim hem döverim hem söverim” diyen bir eşte merhamet duygusu yoktur diyebiliriz. Elçimizden geldiği rivayet edilen bir hadiste “Allah, insanlara merhamet etmeyene rahmette bulunmaz.”[3] Diyerek durumu net bir şekilde özetlemektedir.
Ailemiz ve içinde büyüdüğümüz çevremiz bizi şekillendirirler. Büyürken edindiğimiz tecrübeler yani yaşam şekilleri ve düşünce kalıpları, kendi karakteristik özelliklerimizin şekillenmesinde yardımcı olurlar. Çoğu zaman bu özelliklerin doğru olup olmadığını sorgulamadan kabul etme eğilimimiz vardır. Örneğin; aile içi şiddete ( fiziksel ve/veya sözel) maruz kalan kişinin, yaşantısında başkalarına karşı şiddet uygulama potansiyeli, şiddet görmeyenlere göre daha yüksektir. Uzmanlar, aile içi şiddet gören bireylerin en az üç kuşak bu tutumu gösterme potansiyellerinin olduğunu söylemektedir. Hatalı olan bu tutum ancak, kişinin yaptığı hatanın farkına varıp kendisini değiştirmek istemesine kadar sürmektedir.
Erkekler, kavvamlıklarını kadına şiddet olarak algılama eğilimi gösterdiklerinde, aile içi huzursuzluk başlamaktadır. Nisa 34. ayette Rabbimiz “Erkekler, kadınların koruyucusudurlar. Bu, Allah’ın her birine diğerinden fazla şeyler vermesi ve erkeklerin mallarından (eşleri için) harcamaları sebebiyledir…” Eşlerin birbirlerine üstün olan tarafları kuşkusuz hem fizyolojik hem psikolojiktir. Ör. Kadınlar daha anaç ve duygusaldırlar, zihinsel süreçleri farklı çalışır. Kadınların zihinleri süreç odaklıdır. Erkeklerin ise sonuç odaklıdır. Tüm bu varoluşsal gerçeklikler yadsınamaz.
Bakara 187. Ayette “eşlerin birbirinin örtüsü olduğu vurgulanmaktadır. Elbise bizi dış etkenlerden korumaktadır. Eşler, birbirlerini bu bağlamda koruyup kollamak zorundadırlar. Özellikle eşlerden birine altından kalkamayacağı, yük yüklemek, zulümle eşdeğerdir diyebiliriz. Bu bağlamda eşler, birbirlerine yardımcı olmak ve birbirlerinin kusurlarını da görmezlikten gelmek zorundadırlar. Bu sayede hayat kolaylaşır. Unutmayalım elbiselerimiz bizi güzelleştirdiği gibi kusurlarımızı da örtmektedir. Aile içinde birbirlerinin yükünü hafifleten çiftler daha mutlu olmaktadırlar. Eşler birbirlerine sevgi ve şefkat gösterdiklerinde ise aile saadeti kaçınılmazdır.
Aile içi roller tam olarak oturmadığında, rol karmaşalarının yaşanması kaçınılmazdır. Aile içi rol dağılımında özellikle cinsiyet rollerimizi (kadın ve erkek), aile içi iş ve sorumluluk rollerimizle karıştırma eğilimimiz vardır. Kadın hem analık hem babalık rolüne büründüğünde, aile içi hiyerarşi bozulmaktadır. Geleneksel ataerkil ailede kadın, ev işlerinin ve çocuklarının bakımının tümünü üstlenirken, erkek ev işlerine karışmaz, oysa babalık gereği yapması gereken sorumluluklarını da eşine yüklediğinde, aile içi geçimsizlik ve şiddet kaçınılmaz olmaktadır.
Ayrıca anne ve babanın, çocuklarının sadece gündelik ihtiyaçlarını gidermek; yedirmek, içirmek, giydirmekle ilgili sorumlulukları yoktur. Aynı zamanda onların iyi bir eğitim görmesini ve güzel ahlaklı olmalarını sağlamakla da sorumludurlar. Çocukların eğitimi ve güzel ahlaklı olmaları konusunda baba da anne kadar sorumludur. Annenin ve babanın bu konudaki sorumluluğu ilk önce Allah’a karşıdır. Bu sorumluluğunu yerine getirmeyen ebeveynlerin kıyamet gününde en bedbaht ve hüsrana uğrayan taraf olacağı Kur’an‘da şu şekilde ifade edilmektedir: “De ki: Asıl ziyan edenler, asıl hüsrana uğrayanlar, hem kendilerini hem de ailelerini kıyamet günü hüsrana uğratanlardır. Haberiniz olsun ki apaçık hüsran işte budur. Onların hem üstlerinde hem altlarında ateşten kat kat örtüler vardır. Ey kullarım! Bana karşı gelmenizden ötürü azabıma uğramaktan sakının.[4] Diyerek Allah böyle bir azabın varlığını bildirerek, kullarını bunlardan sakındırmaktadır.
Bize her konuda örnek olan Resulullah (s.a.v.) Tırmızi ve Ebu Davut’ta geçen hadislerde, Müslümanlara şu tavsiyelerde de bulunmuştur. “En hayırlınız ailesi için en hayırlı olandır. Bana gelince ben ailem için en hayırlı olanınızım.”, “kadınlarını döven erkekler, sizin hayırlınız değildir.” buyurarak anlaşmazlıklarda şiddete başvurulmaması gerektiğini, veda hutbesinde ise kadınları “ Allah’ın bir emaneti “olarak onların incitilmemesi gerektiğinin altını çizmiştir. Ayrıca çocuğun terbiyesi ile ilgili hadislerde aile içi eğitimin önemine vurgu yapılmaktadır. “Çocuklarınızı iyi eğitin ki yüce Allah sizleri affetsin.”, “Çocuğun kalbi ekilmemiş tarlaya benzer; ne eksen tutar.” Terbiye ile ilgili hadisler, hem anne hem baba için geçerlidir.
Aile içi ilişkiler çok önemlidir. Eşlerden biri ev içi problemlerle ilgilenmez veya problemleri görmezlikten gelirlerse evde huzursuzluk baş gösterir.
Sonuç olarak her daim aile içi ilişkilerimizde, sevgi ve merhamet mekanizmamızın devrede olması gerekir. Yoksa psikolojik harp kaçınılmaz olacaktır. Bu duruma iki örnek verebiliriz. Eşler birbirlerinin ne söylemeye çalıştığını anlamadan sadece bir birlerine yüksek sesle cevap vermeye çalışırlarsa iletişim kazaları meydana gelir. Ya da eşlerden biri susma yoluna gidebilir. Susan eş konuşmalara kayıtsız kaldığını düşündürebilir. Yani susan eş fiziksel olarak orada bulunsa bile, psikolojik olarak olaylara kayıtsız kalınca, eleştirel ve suçlayıcı bir dille karşılaşır. Her iki durumda da problemler katlanarak artacağından, problem kartopu etkisi gösterebilir, sonuçta eşler altından kalkamayacakları bir yükün altında ezilebilirler.
Geleneksel toplumda çocukları büyüten ve ev işlerinin genelini üstlenen kadındır. Modern toplumun bir getirisi olarak kadın iş hayatına da girince kadının sorumlulukları katlanarak artmaktadır. Doğal olarak bu durumda kadın, eşinin ev işlerinde ve çocukların büyütülmesinde yardımcı olmasını beklemektedir. Ev işlerinde ki rol paylaşımı, karşılıklı konuşarak, rıza ile bir sonuca bağlanmalıdır. Geleneksel ataerkil toplumda ev işlerini yapan erkeğe “kılıbık” damgası vurulduğundan, erkek ev işlerinde yardımcı olmaktan kaçınır.
Doğuştan getirdiğimiz cinsiyet rollerimiz bizi bir erkek ve dişi yapar. Fakat öz bakım ve yaşam becerilerimizi geliştirmek, her iki cinsiyet için hayati önem taşımaktadır. Tıpkı Resulullah’ın (s.a.v) kendi söküğünü dikebilmesi, kendi ayakkabılarını temizlemesi gibi.
Kısaca elinden geldiği için eşine/ailesine yemek yapabilen, temizliğe yardım edebilen bir erkek kılıbık olarak değerlendirilmemelidir. Kadın eşinin kendisine yardım etmesinden hoşlanır. Bu durum sevgi ve muhabbeti artırır.
Aile bir birlikteliktir. Biri mutlu olduğunda tümü mutlu olur. Aile bireylerinden biri stresli olursa, bu stres tüm aileye yansır. Strese girmemizin çeşitli sebepleri vardır. Fakat en önemli stres kaynağı güven duygumuzu kaybettiğimizde, takdir edilmediğimizde ve anlaşılmadığımızı hissettiğimizde başlar.
Karşılıklı gösterilen sevgi ve merhamet eşler arasındaki sadakati, ilgiyi, saygıyı arttırır. Unutmayalım problemsiz çift yoktur. Problemlerini çözmesini bilmeyen çiftler vardır. Problemlerinin üstesinden kalkmayı beceren çiftler, birbirlerine daha çok bağlanırlar. Bu da evliliklerini güçlendirir. Mutlu aile demek refah seviyesi yüksek bir toplum demektir.
Aramızdaki sevgi ve merhameti çoğaltmak dileğiyle
Eğitimci, Aile Danışmanı
Mürüvvet Çalışkan
________________________________________________________________
[1] Bknz. Fetih 48/28
[2] Rum 30/21
[3] Buhâri, Tevhid 2, Edeb 27; Müslim, Fedail 66, Tirmizi, Birr 16
[4] Bknz. Zümer 39/ 15-16