Toplum ve Aile Hakkında Bazı Kur’anî İlkeler
- Dinin temel hedefi, zarûrât-ı diniyye denilen canı, dini, aklı, malı ve nesli koruma altına almaktır. Korunması hedeflenen bu esasları ortadan kaldırmaya yönelik her türlü eylem, suç olarak kabul edilmiş ve buna imkân vermemek için birtakım maddî ve manevî cezaî tedbirler alınmıştır.
- Zarurat-ı diniyenin korunması için tehdit unsurlarının izale edilmesi ve geçinme imkanı olmayan kişilerin yaşayacakları insani ortamın oluşturulması gerekir.
- Düşünce ve inanç özgürlüğü esastır. Hiç kimseye bu konularda hiçbir baskı yapılamaz (Bakara 2/256) çünkü baskı münafıklık doğurur.
Toplum ve Aile Hakkında Bazı Kur’anî İlkeler
İnsan, tek başına yaşayan bir varlık değildir, diğer insanlarla birlikte bir toplum içinde yaşar. Bu yüzden yaşadığı topluma karşı sorumlulukları vardır. Bu sorumluluklar, herkesçe kabul edilen ilkelerden oluşur. Herkesçe kabul edilen ilkeler ise ancak insanı yarattığı için onu en iyi tanıyan Allah tarafından belirlenebilir. Bu ilkeler uygulanırken din, dil, ırk ve cinsiyet farkı gözetilmez. Kur’an’a baktığımızda bu ilkelerden bazıları şöyle sıralanabilir:
- Her insan, özgür ve dokunulmazdır. Herkes seçimlerinde hür, Allah’ın koyduğu kurallar karşısında eşittir. (Hucurat 49/13, İnsan 76/3) Kadın ve erkek aynı değildir; ancak tüm insani haklarda eşit ve Allah’ın karşısında kulluk açısından tam sorumludurlar. (Al-i İmran 3/195, Tevbe 9/71-72, Ahzab 33/35).
- Can, din, akıl, mal ve neslin korunması esastır.
Dinin temel hedefi, zarûrât-ı diniyye denilen canı, dini, aklı, malı ve nesli koruma altına almaktır. Korunması hedeflenen bu esasları ortadan kaldırmaya yönelik her türlü eylem, suç olarak kabul edilmiş ve buna imkân vermemek için birtakım maddî ve manevî cezaî tedbirler alınmıştır.
Canın dokunulmaz olduğu belirtilmiş (İsra 17/33), korunması için caydırıcı bir ceza olarak kısas getirilmiştir (Bakara 2/178). Cana kastın cinsiyeti yoktur. Kadın cinayetleri üzerinde elbette hassasiyetle durulmalı ancak tüm cinayetlerin aynı kategoride olduğu da unutulmamalıdır (Maide 5/32). Ayrıca haksız yere kasten öldürmenin ahiretteki cezasının cehennem olduğu belirtilmiştir (Nisa 4/93).
A. Allah’ın tek dini İslam (Al-i İmran 3/19), Kur’an’ın iniş sürecinin tamamlanmasıyla eksiksiz ve mükemmel hale gelmiştir (Maide 5/3). Onu koruyan Allah’tır, müminlerin de dinlerini korumak ve Kur’an’a uygun biçimde yaşamak için ellerinden gelen her şeyi yapması gerekir; çünkü insan fıtratına en uygun yaşama biçimi budur.
B. Aklın korunmasının gerekliliğini belirten ayet ise Maide 5/90’dır. Bu ayette aklı kullanmayı engelleyen (aklı örten) sarhoş edici ve uyuşturucu maddeler yasaklanır.
C. Malın kişiler arasında meşru olmayan yollardan harcanması yasaklanmış (Nisa 4/29), alışverişte ölçü ve tartının düzgün kurulması (Hud 11/85) ve kumar, piyango gibi yollarla malların tüketilmesinin yasaklanması da (Maide 5/90) malın korunmasını hedefleyici tedbirler olarak konmuştur.
D. İslam’da zinaya yaklaşmanın dahi yasak olmasının (İsra 17/32, Nur 24/30-31) en belirgin sebeplerinden biri de neslin korunmasıdır. Bir çocuğun nesebinin belli olması, birey ve toplum için hem psikolojik hem sosyolojik açıdan önemlidir; çünkü bir birey aile aidiyetine ihtiyaç duyar. Ailesiz çocukların sayısının artması her yönden sıkıntı oluşturabilecek bir durumdur. Ayrıca nesebin belli olmadığı durumlarda kan ve süt akrabalığına bağlı evlilik yasaklarına (Nisa 4/23) riayet edilmesi de imkansız hale gelir.
Bu ve benzeri sebeplerle İslam’da meşru evlilikler ve evliliğin kolaylaştırılması teşvik edilmiştir (Nur 24/32-33).
Zarurat-ı diniyenin korunması için tehdit unsurlarının izale edilmesi ve geçinme imkanı olmayan kişilerin yaşayacakları insani ortamın oluşturulması gerekir.
Bu esasların korunması İslam’da kanunlarla sağlanır. Bunun yanısıra, bütün müminler birbirinin kardeşi (Hucurat 49/10) ve yakınları (Tevbe 9/71) sayıldığından, tüm inananlar da birbirlerine sahip çıkmakla sorumludurlar.
3. Düşünce ve inanç özgürlüğü esastır. Hiç kimseye bu konularda hiçbir baskı yapılamaz (Bakara 2/256) çünkü baskı münafıklık doğurur. İnanç özgürlüğü bulunduğu için ibadet yapmak ya da yapmamak da kişinin seçimine kalmıştır; herhangi bir emrivaki ile kimseye ibadet ya da dine has zorunluluklar getirilemez.
4. Kişinin mahremiyetinin dokunulmazlığı vardır. Bu nedenle insanların gizli saklısını araştırmak yasaklanmıştır (Hucurat 49/12). Ayrıca aile içinde dahi olsa bireylerin birbirlerinin odalarına girip çıkmaları kurallara bağlanmıştır (Nur 24/27-29 ve 58-59).
5. Allah insanı kadın ve erkek olmak üzere iki cins olarak yaratmıştır. Kadın ve erkek cinsi dışındaki farklı cinsel yönelimler sapmadır. (Hucurat 49/13, A’raf 7/81).
Eşcinselliğin, kadın ve erkek kimliklerinden uzaklaşmanın tüm dünyaya normal gibi gösterilmeye çalışılması, bu akıma karşı çıkanların “homofobik” gibi isimlerle etiketlenmesi, küresel bir planın ülkemizdeki tezahürlerindendir. Şu an ortaokul çağındaki gençlerimize kadar inmiş olan eşcinselliğin normalleştirilmesi çalışmasına karşı Müslüman doktor ve psikologlar tarafından bilinçlendirme çalışmaları yapılmalı, bu tuzağa düşmüş olanlar için fıtrata uygun psikolojik ve hormonal tedavi protokolleri geliştirilmelidir; ayrıca bu protokollerin uygulanabilmesi için uygun yasal altyapının da bir an evvel hazırlanması şarttır.
6. Aile içi şiddet dahil şiddetin hiçbir türü kabul edilemez.
İnsan, değerli bir varlıktır (İsra 17/70). Ölüsü bile ortada bırakılmaz (Maide 5/28-31). Dirisine de hiçbir şekilde şiddet uygulanmaz.
Mesela Kasas 28/15-16. ayetlerde Musa’nın (a.s.) bir kavgada bir adama vurması sebebiyle adamın öldüğü anlatılır. Musa, adamı öldürmek için vurmamıştır ama vurunca adam ölmüştür. Musa yanlış yaptığını kabul etmiştir. Buradan şiddetin yanlış olduğu açıkça çıkar.
Kur’an’da şiddeti önleyici tedbirlere yer verilmiştir. İnsanlara, öfkelerine hakim ve affedici olmaları tavsiye edilmiştir (Al-i İmran 3/134). İnsanları öfkelendirmenin önünü kesmek için, Allah yoluna davet ederken dahi akıllıca ve güzel öğütler vererek konuşmak, yumuşak dil kullanmak (Taha 20/44), karşı koyanlarla en güzel şekilde mücadele etmek (Nahl 16/125) emredilmiştir. Müminlerin ancak kardeş olabileceği, yani birbirlerine kardeş gibi davranmaları gerektiği de vurgulanmıştır (Hucurat 49/10). Özellikle kadınlarla güzel geçinmeye dair bir vurgu da vardır (Nisa 4/19). Aile içi ilişkilerde de her zaman affedici olmak, yaşanan bir sorunun çözülmesinin ardından yeni bir sayfa açmak ve hiç yaşanmamış gibi aile fertlerine yeni bir fırsat tanımak tavsiye edilmiştir (Tegabun 64/14).
7. Taciz, tecavüz, cinsel istismar, fuhuş çeşitleri ve bunlara götüren her türlü davranış suçtur (A’raf 7/33, Hicr 15/58, İsra 17/32, Şûrâ 42/37, Necm 53/32).
8. Kadın ve erkeğin biyolojik ve ruhsal yönlerden birbirlerinden farkları vardır. Kadın ve erkek bu farklı yönleri sayesinde birbirlerini tamamlar. (Nisa 4/32, Rum 30/21). Birine onun fıtratında olmayan görevler yüklemek ona zulümdür
Kadınların erkeklere göre üstün özellikleri varken, erkeklerin de kadınlara göre üstün olan özellikleri vardır. Her ikisi de kendi cinsiyetine ait bu üstünlükleri iyi yönde kullanmalı, kendisinde olmayan ya da daha az olan bir kabiliyete özenmektense, kendi kabiliyetiyle yapabileceklerinin en iyisini gerçekleştirmeye odaklanmalıdır. Nitekim Nisa Suresi 32. ayette “Allah’ın birinizi diğerinizden üstün kıldığı şeylere özenmeyin” diye emredilmiş, önemli olanın hem erkekler hem kadınlar için kendi iradeleriyle elde ettikleri şeyler olduğu vurgulanmıştır: “Erkeklere, kendi kazandıklarından bir pay, kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay vardır.”
9.Nikah akdi, aralarında sevgi ve merhamet bağı bulunan bir kadın ve bir erkek arasında yapılır (Rum 30/21). Ailenin temel taşları biri erkek diğeri dişi olan bu iki kişidir (Hucurat 49/13). Aynı cinsiyetteki insanların birlikteliklerine “aile” denmez. Kur’an’da, aralarında nikah akdi bulunmayan bir erkekle bir kadının ilişkisi dışındaki cinsel birliktelikler “fuhuş (çoğulu fevahiş, tekili marife olarak el-fahişe)” kelimesiyle anılır (Nisa 4/15,19,22, A’raf 7/80, Neml 27/54, Ankebut 29/28). Nikah dışı olan kadın-erkek birlikteliği yani zina da bir fuhuş çeşididir. Ayrıca zina iftirası atılması ve böyle bir sözün yayılması da aynı kelimeyle ifade edilmektedir (Nur 24/19).
Kimi ülkelerde eşcinsel evliliklerin yasallaşmış olması, böyle norm dışı bir birlikteliğin, normal ailelerle denk tutulabileceğini göstermez. Zira aile, toplumun karı-koca (ve varsa çocuktan) oluşan birimidir. Yeryüzündeki ilk aileden beri normal olan budur. Ailenin tüm toplumlardaki tanımı da, -zoraki oluşturulmuş tanımlamalar sayılmadıkça- değişmeyecek şekilde böyle yapılır.
10. Evlenecek kişilerde aranması gereken üç şart vardır: Rüşde ermiş olmak (Nisa 4/6), iffetli olmak (Nisa 4/24), aralarında evlilik yasağı bulunmamak (Nisa 4/23).
Rüşde ermiş olma şartı:
Bu şart şu ayetten açıkça anlaşılmaktadır:
“Yetimleri, evlenme çağına girene kadar deneyin. Reşit olduklarını /olgunlaştıklarını anlarsanız mallarını kendilerine verin. Büyüyüp alırlar diye aşırıya kaçarak tez elden mallarını yemeyin. İhtiyacı olmayan onlara tenezzül etmesin. İhtiyacı olan da marufa uygun bir şekilde yesin. Mallarını kendilerine teslim ettiğinizde onlara karşı şahit bulundurun. Hesabı Allah’ın soracak olması yeter.” (Nisa 4/6)
Evlenme çağına girecek bir yetim, çeşitli sınamalardan geçirilmelidir. Eğer bu sınamalar sonucunda, kendisine mal teslim edilecek olgunluğa eriştiğini ispat ederse, malı kendisine teslim edilebilir. Bu, evlenecek kişi kadın ise onun mehir alıp değerlendirebilecek olgunlukta olduğunu, erkek ise de bir aile geçindirebilecek olgunlukta olduğunu ispat etmiş olması demektir. Bunlar, evlilikte mehir alan tarafın kızın kendisi, veren tarafın da erkeğin kendisi olması (Nisa 4/4) nedeniyle şarttır.
Evlilik yasaklarına aykırı olmama şartı:
Günümüzde, Kur’an’ın yasakladığı aile içi evlilikler çoğu ülkede de yasal olarak yasaktır; ancak çoğu ülkede yasal düzenleme bulunmayan süt kardeşlerin evliliği konusuna dikkat edilmelidir. Çünkü süt kardeşlerin evliliği Kur’an’da tıpkı biyolojik kardeşlerin evliliği gibi kesin olarak yasaktır; ancak bu yasak toplumun bir kesiminde bilinse dahi süt anne – süt çocuk ilişkisi resmi olarak kayda geçirilmemekte ve yasalarda evliliğe engel teşkil etmemektedir.
Tüm dünyada, biyolojik kardeşlerin evlenme riski taşıyıcı annelik, yumurta ve sperm bankalarından partnersiz çocuk sahibi olma gibi nedenlerle giderek artmaktadır. Özellikle Batılı ülkelerde giderek genişleyen bu yaranın kangrene dönüşmemesi ve Doğuyu da sarmadan tedavi edilmesi için Müslümanların harekete geçmeleri ve dünyayı uyarmaları şarttır. Çünkü sperm veya yumurta bankalarına ücret karşılığında üreme hücrelerini veren donörlerin kimlik bilgileri -ülkeden ülkeye değişmekle birlikte- ya tamamen saklı tutulmaktadır ya da ancak 18 yaşına gelen çocuğun kendisi tarafından sonradan sorgulanabilmektedir.
Bu da aslında biyolojik kardeş olan kişilerin birbirleriyle evlenme ya da evlilik dışı ilişki yaşama risklerini arttırmaktadır.
İffetli olma şartı:
İffet kavramı sadece kadına özgü bir kavram değildir. Erkeğin de iffetli olması esastır. Bu esas, Kur’an’da açıkça nikahın şartı olarak sayıldığı halde (Nisa 23-24), maalesef ne dini ne de resmi nikah açısından dikkate alınmaktadır.
11. Nikah şartlarını sağlayan kadın ve erkeğin bir arada yaşamaları ancak nikah akdiyle mümkündür. İster evliler ister bekarlar tarafından yapılsın, evlilik dışı her tür cinsel birliktelik zinadır.
Zinanın ortaya çıkması durumunda bu, topluma karşı işlenmiş bir suç olur. Caydırıcılığı olması, zina edenlerin (iffetli kişilerle evlenme yasağı bulunduğu için) tanınmaları ve yaptıkları işten vazgeçmeleri amacıyla Kur’an’da zina eden kadın ve erkeğe ceza olarak belirlenen 100 celdelik zina haddi (Nur 24/2) uygulanır. Gizli kalması durumunda ise zina Allah’a karşı işlenmiş bir suçtur. Kişilerin yaptıkları yanlıştan dönmeleri, davranışlarını düzelterek tövbe etmeleri gerekir (Nur 24/33).
12. Nikah akdi, aralarında evlenme yasağı olmayan bir erkek ve bir kadının birbiriyle şahitler huzurunda yaptıkları yazılı bir sözleşmedir. Kur’an’da “kadının erkekten aldığı sağlam bir söz” olarak nitelenmiştir (Nisa 4/21). Nikahın ilan edilmesi esastır (Bakara 2/282, Nur 24/32).
13. Nikah akdi, kişilerin nesep bağlarını değiştirmez.
Yüce Allah, ailesi ölmüş ve evlat edinilmiş bir çocuğun dahi babasının soyadına nispet edilerek adlandırılmasını emretmektedir (Ahzap 33/5). Buna göre, Kur’an’a uygun olan soy tanımlama biçimi, evlenen kadınların da tıpkı erkekler gibi babalarının soyadını taşımaya devam etmeleri şeklinde olmalıdır.
14.Evlilik, bireylerin özgür iradesine ve rızasına bağlı, karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı bir kurumdur (Rum 30/21). Hiç kimse zorla evlendirilemez (Nur 24/33).
15. Çok eşlilik durumunda, kadınların her biri ve çocukları, nikah akdinin doğurduğu hak ve sorumluluklara eşit olarak sahip olmalıdır. Çocukların bakım ve nafakasının sorumluluğu ise her durumda babanın üzerindedir.
Allah’ın tavsiye ettiği ise tek eşliliktir (Nisa 4/3); çünkü çok eşliliğin tam adaletle sağlanmasının mümkün olmadığı zaten Allah tarafından bildirilmiştir (Nisa 4/129). Resulullah’ın hayatında hem tek eşli hem çok eşli bir dönem olması her iki duruma da örneklik içindir. Müslüman erkeklerin ise sadece çok eşli olduğu dönemi örnek göstermeye çalışması hayret vericidir.
16. Taraflardan her biri kendi hür iradesiyle nikah akdini sonlandırma hakkına sahiptir.
Kimseye boşanması için müdahale edilemez. Erkeğin tek taraflı boşama hakkına “talak” kadının da tek taraflı boşanma hakkına “iftida” denir. Talak ve iftida birbirinden farklı süreçlerden oluşur (Bakara 2/228-229).
Bu süreçlerin detayları Nisa 4/128-130 ve Nisa 4/34-35’te anlatılmıştır.
17. Evlenme ve boşa(n)ma süreçlerinin her ikisinde de kolaylık ve sadelik esastır.
Bu süreçlerin detayları Bakara 2/229 ve Talak 65/2-6’da anlatılmaktadır. Ayetlere uyulduğu takdirde, hiçbir boşanma kadının üç (menstrual) temizlik döneminden daha uzun sürmeyecek, kadın da erkek de uzun yıllar boşanmayı bekleyerek mağdur olmayacaktır. Ayrıca iki taraf da birbirine ömür boyu süren nafakalar ödemek durumunda kalmayacak, erkek en fazla kadının mehri kadar bir ödeme yapmış olarak evliliği sonlandırabilecek, kadın da istemediği bir evliliği sürdürmek yerine en fazla aldığı mehri geri vererek erkekten ayrılabilecektir.
Kolay ve sade olan bu evlilik ve boşanma için ortak olan şart, şahitler huzurunda yapılmasıdır.
Ayrıca nikah için, erkeğin evlenmeye ehil olup olmadığını denetleyerek kadının hakkını koruyacak bir yetkilinin/velinin bulunması gerekir.
Kadının erkeği boşaması durumunda, erkeğin geri alacağı mehir miktarını belirleyecek hakemlerin araya girmesi, hem kadın hem erkeğin maddi-manevi yıpranmalarını önleyecek bir şarttır.
18. Evlilik akdi sonlandırıldığı takdirde eşler, evlenmeden önceki gibi iki yabancı hükmünde olur ve artık birbirleri üzerinde hiçbir şekilde hak iddia edemezler.
Pek çok boşanma vakasında yaşanan olay, erkeğin kadını boşadığı takdirde gireceği maddi yükü düşünerek onu boşamaması, zorla ya da sıkıntı vererek nikahında tutmaya devam etmesidir.
Allah, ayrılan eşleri birbirine muhtaç olmaktan kurtaracağını vadetmiştir (Nisa 4/130). Bu yüzden birinin kendi geçimini, diğerinin hakkına girerek ya da onun üzerinden sürdürmeye çalışması Kur’ânî evlilik ilkelerine aykırıdır (Bakara 2/230, 231).
19. Evlilik akdiyle, kadının kocasından derhal ya da ertelenmiş olarak mehir alma hakkı kendiliğinden doğar. Evlilik süresince ailenin geçimiyle ilgili masraflar erkeğin sorumluluğundadır (Nisa 4/34). Kadının böyle bir görevi yoktur. Eğer kadın çalışıyorsa kazandığı kendisinindir. Bununla ailesini geçindirme zorunluluğu yoktur (Müminun 23/4).
20. Ailede kadın, erkek ve çocuklar, öncelikle kendi fıtratlarına uygun işlerden sorumludur. Görev paylaşımı ve yardımlaşma “iyi geçim”in ve “karşılıklı sevgi ve merhametin” gereği olarak esastır (Nisa 4/19, Rum 3/21). Kimseye gücünün üstünde yük yüklenemez (Bakara 2/286).
21. Evlilikte çiftler arasında mal ayrılığı esastır. (Nisa 4/32)
22. Çocuğun annesi, onu doğuran kadındır (Mücadile 58/2). Çocuğun nesebi babaya nispet edilir (Ahzap 33/5).
23. Hiçbir anne ya da baba çocuğu yüzünden zarara uğratılamaz (Bakara 2/233).
24. Evlat edinme İslam’da yoktur; ancak koruyucu aile olunabilir (Ahzab 33/4). Bu durumda da çocuğa gerçek ailesinin kim olduğu bildirilmeli, çocuk toplumda ailesinin soyadıyla tanınmalıdır (Ahzab 33/5).
25. Evlilikte doğacak çocukların, evlilik süresince veya boşanmadan sonra herhangi bir hak mahrumiyetine uğratılmaması esastır (Nisa 4/11-12, Talak 65/6-7). Yine hiçbir anne ya da baba çocuğu yüzünden zarara uğratılamaz (Bakara 2/233).
26. Ebeveynlerin çocuklar üzerindeki hak ve sorumlulukları boşanmadan sonra da aynen devam eder. Bu haklar ve sorumluluklar istismar veya ihmal edilemez. Boşanmış ailelerin çocuklarını birbirlerine göstermeme hakkı yoktur (Ahzap 33/6, Muhammed 47/22).
27. Çocuğun nafaka sorumluluğu boşanmadan sonra da babanın üzerinde olduğundan, boşanmış bir anne, çocuğunu emziriyorsa süt verdiği için, bakımıyla ilgileniyorsa ona devam ettiği için ücret alma hakkı kazanır (Talak 65/6).
Sacide Özlem – Zeynep Dönmez