İSLAM’DA TEVEKKÜL
Tevekkül, Allah’a teslim olmak, dayanmak, güvenmek, bağlanmak ve sığınmak anlamlarına gelmektedir.
Geniş anlamdaki tarifi ise:
Bir kimsenin rızık ve iş konusunda, elden gelen bütün imkânları kullandıktan sonra, neticeyi Allah’tan beklemesi ve takdir edilecek her şeye razı olması demektir. Bu durumu örnek olan hadis-i şerif şöyledir.
Bir sahabe Efendimiz (s.a.v.) e gelerek, “Devemi bağladıktan sonra mı tevekkül edeyim, yoksa bağlamadan mı tevekkül edeyim?” demişti. Efendimiz, “Önce bağla, sonra tevekkül et” buyurmuştur (Tirmizî, “Ḳıyâme”, 60)
Bir kişinin, kendini her bakımdan Allah’ın irade ve takdirine teslim edip, O’ndan gelen her şeye razı olması, tevekkülün özünü meydana getirmektedir.
Ancak tevekkül etmek, tembelliği benimsemek değildir. Yani Yüce Rabbimizin kefil olduğu şeylerde de kul elinden geleni yapmak zorundadır. Mesela:
Çiftçi rızkını temin etmek için, tohumu toprağa attıktan sonra, gübre, ilaç, sulama ve zarar verecek haşerattan koruma görevini yapmak suretiyle, zahiri sebeplere sarılır. Bundan sonra hayırlı hasat vermesi için Allah’a tevekkül eder. Çünkü hasat almak için bu hizmetler yeterli değildir. Yani işi tohumu ekip bakımını yapmaktır. Ama o tohumu bitirmek, Allah’a aittir. Zira ayet-i kerimede:
“Şimdi bana, (toprağa) ektiğinizi haber verin. Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?” Buyrulmaktadır. (Vâkıa Suresi 63/64).
Tabiî ki bitiren Allah’tır. İsterse yapılan hizmetlerin sonucunu çer çöp haline getirir.
Çünkü İslam akaidine göre mahlûkatın fiilleri Allah’ın kaza ve takdiri ile meydana gelir.
Rızık Allah’a aittir deyip, evinde yatan, yapması gereken işleri Allah’a havale eden bir kişinin tevekkül anlayışı İslam’a ters düştüğü gibi, hasta bir kişinin şife verecek ilaçları kullanmaması da, tevekkül değil, ahmaklıktır. Çünkü Hadis-i şerifte:
(Her hastalığın ilacı vardır. Yalnız ölüme çare yoktur.) buyrulmuştur. Taberani
Kişi doktora gitmeli, ilaç kullanmalı; ama şifayı yüce Rabbimizden istemelidir! Zira ilaç kullanmasına rağmen ölen hastalarda az değildir.
Tevekkülün tembellik ve tedbirsizlik şeklinde yorumlanması, cehaletin verdiği guruntuya dayanmaktadır. Yani insanın çalışmayı bırakıp, tembellik ederek, kendisinin yapması gereken işleri Allah’a havale etmesi, doğru bir tevekkül anlayışı değildir.
Tevekkül, kalp işi olduğu için, aslı imana dayanır. Tevekkülde samimi olan insan, dünya malına gönül bağlamadığı gibi, dünya ile ilgili işlerinin bozulmasına da fazla üzülmez.
Efendimiz (s.a.v.) gece teheccüd namazı kıldığı zaman,
“Allahım! Sana inandım, sana sığındım, sana teslim oldum, sana tevekkül ettim, sana yöneldim” şeklinde dua ediyordu.(Buhârî, “Teheccüd)
Bir kulun, iş veya rızık hususunda gerekli sebep ve tedbirlere başvurmasına rağmen, sonucun istediği gibi çıkmaması, ilâhî takdirin tecellisi demektir. Mümin takdire samimi olarak teslim olduğu için, sonucun mutlak surette kendisi için hayırlı olduğunu bilir ve takdire teslim olur. Yani istediğini elde edemediği zaman; “Allah’ın takdiri budur”der. Elde ettiğinde ise “Rabbim bana lütfetti” demek suretiyle şükrünü ifade eder. Böylece hem kendini hem de sebepleri suçlayarak, psikolojik bunalıma düşmekten kurtulmuş olur. Zira Ayet-i kerimede:
“Bazı şeyler hakkınızda hayırlı olduğu halde hoşunuza gitmeyebilir. Bazı şeylerde hakkınızda şer olduğu halde hoşunuza gidebilir. Bunları Allah bilir siz bilmezsiniz.” Buyrulmuştur. (bakara Suresi 2/ 216)
Mümin Yüce Allah’ın kudret ilim merhamet ve şefkatinin üstünde bir güç bulunmadığına, yaratılmış olan her şeyin kusurlu ve aciz olduğuna iman ettiği için, Allah’a tevekkül eder ve O’na teslim olur. Çalışmadan kazanılmayacağını bildiği için dünya ile ilgili işlerini yönetir, ibadet etmeden cennete gidilemeyeceğini bildiği için de kulluk görevini yerine getirir, ondan sonra da Allah’a tevekkül eder. Çünkü tevekkül, sebeplere tevessül etmeye mani değildir. Zira ayet-i kerimede:
“Doğrusu, insan için kendi çalışmasından (gayretinin neticesinden) başka bir şey yoktur.” Buyrulmuştur. (Necm Suresi 53/39)
Bir kimse yaratılmışlardan birine güvendiği zaman, güvendiği kişi ölür ve ya istediğini alamaz ise, hayal kırıklığına uğrar. Zira kul aciz ve zayıftır. Onun için mümin hiç ölmeyecek olan Allah’a tevekkül eder. Çünkü ayet-i kerimede:
“Asla ölmeyen ezeli ve ebedi hayat sahibi olan Allah’a dayanıp güven ve O’na hamd ederek yüceliğini dile getir.” Buyrulmuştur. (Furkan Suresi 25/58).
Tevekkülde karar verme de son derece önemlidir. Kişi yapacağı bir işi araştırıp sormalı, uzmanına danışmalı veya aile içi bir konu ise, her şeyi ben bilirim dememeli, konuyu aile fertleri ile müşavere etmeli, son kararı verdikten sonrada Allah’a tevekkül etmelidir. Zira ayet-i kerimede:
“Karara bağlanacak işlerde onlarla istişare et. Kesin kararını verince de yalnız Allah’a güvenip O’na dayan Çünkü Allah (c.c.) kendisine güvenip dayananları sever.” Buyrulmuştur. (Âl-i İmrân Suresi 3/159)
İnsanoğlu Allah’a tevekkül ettiği zaman, başka kuvvete ihtiyaç duymaz Çünkü Ayet-i kerimede:
“Kim Allah’a dayanıp güvenirse Allah ona yeter.” Buyrulmaktadır. (Talak Suresi 65/3)
Şüphesiz Allah dilediği şeyi sonuca ulaştırır.
Ali KARA
Emekli Müftü