‘’Yeter Artık!’’… Mısır ve Basra’da 2 İsyan

Türk Dil Kurumuna göre ‘’isyan’’ kelimesinin iki farklı anlamı vardır. İlk olarak; sisteme ve otoriteye karşı ayaklanmak, mevcut düzeni değiştirmeye çalışmak anlamına gelir. İkinci anlam olarak ise; bir şeyi beğenmemek ve kaldırılmasını ya da değiştirilmesini istemektir.

İsyan; zorla kabul ettirilmeye çalışılan kurallara karşı başkaldırmaya denir. Anlam olarak geniş bir perspektifi vardır. Otoriteye sivil itaatsizlik ve şiddet içermeyen kişisel bir direnişten, hükümet gibi kurulu bir düzeni, otoriteyi yıkmaya yönelik şiddet içeren eylemlere kadar uzun bir tanımı vardır.

Mevcut kurallara ve düzene karşı kişi veya kişiler sert tepkiler gösterip kuralları değiştirmeye çalışma durumuna girişebilir. Başkaldırış, insanlık tarihinin her zamanında çeşitli yönetim biçimlerine karşı büyük ya da küçük çaplı yapılan eylemlerle, yönetildikleri sistemin tamamından veya bir bölümünden rahatsız olan ve kendi fikrini ifade etmeye çalışan toplum bireylerinin içinde bulundukları sistemin işleyişinden memnuniyetsizliklerini ilgili yönetime ve diğer toplum bireylerine ilan etme çabalarıdır. Bu başkaldırma durumu aile içinde yaşanabilecek kadar küçük, uluslararası eylemlere kalkışılacak kadar büyük olabilir. Büyük başkaldırılar başarılı olduğu takdirde yaşanılan toplumun yönetimi üzerinde devrimsel bir nitelik taşıyabilir. Tarihin herhangi bir döneminde ortaya çıkan büyük çaplı sosyal bir hareketin ya da isyanın incelenmesi ilgili devirdeki sürtüşmeleri, ayrışmaları ve kavgaları gün ışığına çıkarır. Bu olaylar genel olarak aniden değil zaman içinde yavaş yavaş yükselen bir sarsıntıdır. Bu sarsıntılar en sonunda büyük depremi getirir. Bu tür büyük isyanları incelemek ve onun sebeplerine inmek, isyanın çıktığı toplumun yapısal analizini yapma imkânı verir.

Tarihte görülen zulümlere karşı yapılmış olan büyük hareketlerden 2 örnek verirsek;

1- HZ. MUSA VE İSRAİLOĞULLARININ İSYANI

Antik Mısır toplumunda eşitlik yoktu. Çünkü Mısır Medeniyeti vatandaşlarını iş gücü olarak görüyor ve taş ocaklarında ve piramitlerde sadece yemek vererek yıllarca çalıştırıyordu. İşçiler yaptıkları işin karşılığını almamaktaydı. Ayrıca Mısır’da kölelik vardı. Bu kölelik sistemi cinsiyet ayrımı yapmamaktaydı. Erkek ve kadınların köle olarak alınıp, satıldığı pazar ve panayırları vardı.

Antik Mısır’da halk 7 sınıfa ayrılıyordu.

1.Sınıf: Firavun

2. Sınıf: Firavun Hanedanı

3. Sınıf: Din Adamları Bürokratlar, Asiller ve Askerler

4. Sınıf: Sihirbazlar ve Kâhinler

5 Sınıf: Tüccarlar

6. Sınıf: Zanaatkârlar

7. Sınıf: Çiftçiler ve Köleler

Ayrıca Hz. Musa zamanında ise tüm bunlara ek olarak İsrailoğulları, Mısırda ayrıca zulüm görmekteydi. Hz. Yusuf’un ölümünden sonra Mısır’da tahta geçen yeni firavun İsrailoğullarını köleleştirdi. Sistematik bir şekilde gelen her Firavun Yahudilere zulmetmeye devam etti. İsrailoğulları yaklaşık 400 sene Mısır’da köle olarak kaldılar.

Antik Mısır toplumsal yapısında ise, Kral (firavun), yarı Tanrı olarak görülüyordu. Ülkenin tek ve mutlak hükümdarıydı. Sevmediği kişilere istediği gibi işkenceler yapabiliyordu. Firavunun bu konuyla ilgili konuşmaları; Kasas Suresi 38.Ayet ‘’Firavun dedi: “Ey seçkinler topluluğu! Ben sizin için benden başka bir tanrı tanımıyorum’’. Naz’iat Suresi 24. Ayet ‘’Dedi ki: “Ben sizin en yüce Rabbinizim.” Ülkedeki tüm devlet hazinesi onundu. Zuhruf Suresi 51. Ayette bu durum şöyle vahyediliyordu ‘’Firavun, toplumu içinde haykırıp şöyle dedi: “Ey toplumum! Mısır’ın mülk ve yönetimi benim değil mi? İşte şu nehirler benim altımdan akıyor. Görmüyor musunuz?”

Firavun insanlara inançları bakımından bile saygı duymuyor halkın üzerinde baskılar kuruyordu. Araf Suresi 123. Ayette ‘’Firavun dedi ki “Ben izin vermeden ona inandınız ha? Besbelli ki bu gizli bir düzendir. Ülkede bu düzeni kurdunuz ki halkını buradan çıkarasınız. Ben size göstereceğim’’ Firavun ve adamları fakirlere ve İsrailoğulları’na sürekli zulümler ediyordu. İbrahim Suresi 6. Ayet ‘’Bir gün Musa halkına şöyle demişti: “Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın; hani sizi Firavun hanedanından kurtarmıştı. Onlar size en ağır cezayı araştırıyor, oğullarınızı kıtır kıtır doğruyor, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. O işin içinde, Rabbinizden sizi yıpratan büyük bir imtihan vardı.

Kasas Suresi 4. Ayette ‘’Firavun o ülkede baskıcı bir yönetim kurmuş ve halkını farklı kişilerin taraftarları şeklinde bölmüştü. Onlardan bir bölüğünü güçsüzleştirmeye çalışıyor, oğullarını boğazlatıp kızlarını sağ bırakıyordu. Çünkü o bozguncu bir kişilikti.’’ Bu durum vahyedilmiştir.

Bu zulümlere karşı Hz. Musa ve Hz. Harun önderliğinde İsrailoğulları, dönemin yozlaşmış sistemine karşı Yüce Allah’tan gelen vahiyle harekete geçmiş ve bu yozlaşmış sisteme karşı bir isyan başlatmış, isyan sonucunda Firavun ve orduları onları öldürmek için çabalamış ama Yüce Allah tarafından bu çabaları yenilgiyle sonuçlandırılmıştır.

2- ZENC İSYANI

Sözlükte “aşırı susuzluk, boynu uzun, hızlı koşan kimse” anlamlarındaki ‘’zenc’’ kelimesi, Doğu Afrika’dan getirilen köleleri tanımlar. Ayrıca Lisanu’l-Arab’da “Zenc” kelimesinin hayvanlar için kullanıldığında “çok susamak”; insanlar için kullanıldığında da “susuzluktan bağırsakları kurumak’’ anlamına gelir. Bu bilgiye göre, Zenciler hem sıcak memleketlerde yaşamakta hem de su sıkıntısı çekmektedirler. Dolayısıyla Araplar, bu özelliklerinden dolayı onları Zenci diye isimlendirmiştir.

Afrika’da köle avcıları tarafından yakalanıp Doğu sahillerine götürülen zenci köleler burada Arap köle tacirlerine satılmaktaydı. Toplumun artan emek ihtiyacı ve köle ticaretinin çok para kazandıran bir iş olması nedeniyle bu ticaret uzun yıllar boyunca devam etti. Özellikle Abbasîler döneminde köle ticareti önemli bir sektör haline gelmişti. Yapılan işler, çalışacak insan gücüne ihtiyaç doğurmuş çözümü de maalesef köle edinmek olmuştu. Başta halifeler olmak üzere valiler, devlet adamları, zengin kişiler ve toprak sahipleri çalıştırmak için çok sayıda köle ediniyorlardı. Zor şartlara dayanıklı, fiyatı düşük köle edinme düşüncesi ülkenin bazı kesimlerinde köle pazarlarının kurulmasına ve yayılmasına sebep oldu.

Zencilerin ismini duyuran olay, Abbasîler döneminde 869-883 yılları arasında Mezopotamya’daki (Sevâd) bataklık bölgesinde ortaya çıkmış olan isyandır. Buralar bataklık olduğu için ölü arazi hükmündeydi. Bu bataklıkları kurutma ve ekilebilir hale getirmek için Afrika’dan köleler getirildi. Efendileri, köleleri yoğun emek isteyen bataklıklarda ağır şartlarda çalıştırarak oraları çiftlik arazisi haline getirmek istiyorlardı. Yaklaşık 300 -500 bin arası köle vardı. Gruplar halinde ağır şartlar altında çalıştırılmaktaydılar. Bu şartların zorluğu onları zamanla isyana teşvik etti.

Bu ağır şartlara karşı Kur’an’ın köleliği kınayan ayetlerini bayraklarına yazıp düzene kılıç çekmekten başka yol görünmüyordu. Bayraklarına “Fekku ragabe” (kölelere özgürlük), “Allah müminlerin canını ve malını cennet karşılığında satın almıştır” yazılı ayetleri yazarak başkaldırdılar. İsyanlardaki amaç zencilerin kendilerini içinde bulunduğu kötü şartlardan kurtarmak olmuştur. Zencilerin birçoğu geldiği yere dönme arzusuyla isyan başlatırken kimisi de hürriyetine kavuşmak için mücadele etmiştir. İsyana katılan kölelerin tam olarak sayılarının ne kadar olduğu bilinmese de Abbasi ordusunu çoğu yerde hüsrana uğratacak boyutlarda olduğu görülmektedir. Abbasi devletinde o yıllarda Türk komutanların hilafetin gücünden daha üstün konuma gelmeleri merkezi otoriteyi zayıflatmıştır. Sık sık halife değişimleri, merkezi kaosa sürüklemiştir. İşte Zenci isyanı siyasi gücün zayıfladığı ve istikrarın kaybolduğu böyle bir ortamda başlamıştır.

İsyanın lideri ‘’Sâhibüzzenc’’ Ali b. Muhammed idi. Hz. Ali soyundan geldiğini iddia eden Ali b. Muhammed ez-Zencî köleleri bu durumdan kurtarmak için Zencilerin ayaklanmalarına liderlik yaptı. Ali, kırmızı yeşil bir ipek parçası üzerine şu ayeti yazmış “Allah, müminlerden mallarını ve canlarını cennet karşılığında satın almıştır” altına da kendi ismini ve babasının ismini eklemiş ve bu ipek parçasını bir sırığın ucuna bağlamıştı. Sürekli olarak Basra kölelerini kendi davasına davet ediyor, onlar da her türlü kölelik sıkıntısından ve yorgunluktan kurtulmak için etrafında toplanıp duruyorlardı. Böylelikle etrafında kalabalık bir kitle oluşmuştu. Yaptığı konuşmalarda köleleri mal mülk sahibi yapacağına dair imanı üzerine yemin ederek kendilerine asla ihanet etmeyeceğine ve onları hiçbir zaman bırakmayacağına, herhangi bir şey dağıttığında onlara da vereceğine dair söz veriyordu.

İsyanın ortaya çıkmasında öncü olan Zenci isyanının lideri Ali b. Muhammed, kölelerin yaşadığı zorlu hayat koşullarını, yaşamsal faaliyetlerinin engellendiğini kendi amaç ve çıkarları doğrultusunda dile getirerek böylece isyanı alevlendirmişti. Bunu yaparken de hem dini sembolleri hem yazdığı şiirleri hem de Zencileri savunmasıyla birçok kişiyi yanına çekebilmişti. Dicle Nehri kıyısında bulunan köylerden efendilerinin mallarına el koyan zenciler, Basra Valisi tarafından üzerlerine gönderilen, toprak sahiplerinin de gönüllü olarak katıldığı birlikleri mağlup ettiler. Ali, gelen başarıdan sonra efendilerinden kaçarak harekete katılan kölelerin tekrar iade edilmesi için teklif edilen köle başına beş dinar tekliflerini reddediyor ve bu maceraya herhangi bir dünyevi gaye için girmediğini amacının Allah rızası, özgürlük, adalet ve dindeki bozulmanın önüne geçme olduğunu söylüyordu.

Zencilerin bu isyanda hatırda tuttukları bir diğer önemli husus ise İslam’ın başlangıcından itibaren mülksüzlerin bir devrimi olduğu gerçeğidir. Örnek aldıkları azat edilmiş köle Zeyd, Peygamber’in hem üvey evladı hem de bir askeri komutan idi. Demek ki kölelik, aşılabilinen bir statüydü. Zaten Kur’an köleliği açıkça yasaklamıştır. Ayetlerde sık sık kölelerin azat edilmelerinden ve yetimlerin doyurulmasından bahsedilir. Zenciler de bunu referans almaktaydılar.

İsyana götüren sebepler; Zenciler, köle olarak çalıştıkları dönemlerde efendilerinin kendilerine yaptığı insanlık dışı davranışlar yüzünden güçlü bir intikam duygusuna kapıldılar. Zenci köleler hunharca işkenceler görüyor sadece karın tokluğuna çok ağır şartlarda çalıştırılıyordu. Bölge halkının bu insanlara karşı bakışı da olumlu değildi ve onlar aşağılık birer varlık veya ikinci, üçüncü sınıf insan olarak görüyorlardı. Hor ve hakir görülmeleri Zencileri psikolojik olarak da çöktürdü. Ayrıca Zenciler malı mülkü olmayan, fakir ve yoksul kimseler olduğu halde bölge insanının zengin ve varlıklı olması, onlarla paylaşımcı olmaması da onları isyana teşvik etti. Köle olarak çalıştıkları dönemlerde aile, çoluk çocuk ve sıcak bir yuvalarının olmaması yani kaybedecek bir şeyleri olmaması da yapılan isyanda etkilidir. Gerçekten de zincirlerinden başka kıracak bir şeyleri yoktu.

Çarpışmalar, Fırat ve Dicle Nehri üzerindeki kanal ve bataklıklarda devam etti. Yaklaşık bir yılda Zencilerin Irak’ta üç önemli şehir ve geniş bir bölgeyi hakimiyetleri altına almaları, başta Basra ve çevre halkı olmak üzere merkezi idareyi de ciddi tedbir almaya sevk etti. Zenci isyanını bastırmak için gelen Abbasî ordusunun büyük kayıplar vererek başarısız olması Ali b. Muhammed’e Basra’ya saldırma fırsatını verdi. Zencilerin özellikle Basra’ya yönelmeleri ve buraya kin beslemeleri birçok sebeple izah edilebilir. Bunun başında Zencilerin, kendilerini daha önce kötü şartlarda çalıştıran ve kötü muamele eden toprak sahibi efendilerinin Basralı olması geliyordu. Zenci lideri Ali b. Muhammed, Basra için gerekli tüm maddi ve manevi hazırlıkları tamamlamış ve Zenciler üç koldan Basra şehir merkezine saldırıya geçmişlerdi. Abbasîler ’in üzerlerine gönderdiği orduları yenilgiye uğratıp bölgeleri tamamen kontrolleri altına aldılar. Basra bu şekilde Zencilere geçti.

Zenciler bataklığın ortasında kendilerine bir şehir kurdular. ‘’Özgürlük kenti’’ anlamına gelen el-Muhtare aynı zamanda onların merkeziydi. İmparatorlukta efendilerinden kaçan ve özgürlük isteyen binlerce köle buraya geliyordu. Zenci lideri de el-Muhtare’de oturuyor, hareketi oradan yönetiyordu. İsyan giderek yayılınca bölgedeki şehir, kasaba ve köyler teker teker Zencilere geçti. Basra, Ahvaz, Übulle, Abadan gibi şehirleri de hakimiyetleri altına aldılar. El-Muhtare’de kendilerine özgü para bile bastırdılar. Paraların ön ve arka yüzlerinde şu ayetler ve sözler yazıyordu: “Tek olan Allah’tan başka ilah yoktur. ‘’ Allah’ın adıyla bu dinarlar 873 senesinde Muhtara’da basıldı. ‘’ ‘’Allah müminlerin canlarını ve mallarını cennet karşılığı satın almıştır.’’ ‘’ Onlar Allah yolunda savaşırlar.’’ ‘’Muhammed Allah’ın elçisidir. ‘’ ‘’Kim Allah’ın hükümleri ile hükmetmezse kafirlerin ta kendisidir’’

14 yıllık bir isyandan sonra 883’te Tolunoğulları’nın da askeri ve mali desteğini arkasına alan Abbasî ordusu bir kez daha dört bir taraftan, karadan ve sudan şehre doğru taarruza geçti. Şimdiye kadar Zencilerle yapılan en şiddetli savaş başladı. Her iki taraf çarpışıyor ve çok sayıda insan ölüyordu. Abbasî komutanı Muvaffak’ın askerleri bütünüyle Muhtara’ya hâkim oldu. Ali b. Muhammed öldürüldü. İsyana katılan zencilerin çoğu bu savaşlarda öldürüldü, sağ kalanlar tekrar köle haline getirildi.

İslam kaynaklarına göre 300.000 ile 500.000 arasında zencinin katıldığı bu isyan, İslam tarihindeki en büyük isyanlardan biridir. Zenciler artık sahneden çekilirken aynı bölgede onların yerini içlerinde çok sayıda Afrika kökenlinin bulunduğu Karmatîler aldı.

Hüseyin Anıl ASLAN

Yayınlandığı Yer: https://www.adilmedya.com/yeter-artik-misir-ve-basrada-2-isyan/

___________________________________________________________________

Kaynakça:

ABBASİLER TARİHİNDE (H.255-270/M.869-883) ZENCİ İSYANI, SEBEP VE SONUÇLARI Musa BAYDAR

İslam’ın kayıp şehri: El-Muhtare

ABBASİLER DÖNEMİ (H.255-270/MS.869-883) BAĞDAT’TA ZENCİ İSYANI VE ALİ B. MUHAMMED’İN ROLÜ THE ZANJ REBELLION IN BAGHDAD AND THE ROLE OF ALI IBN MUHAMMAD Canan Özlem ÖZBERK