ÂDEM VE HAVVÂ
Dünya, iki günde[1] yaratılmış; gıda ölçülerinin konması ile birlikte süre dört güne çıkmıştı. Gökler de iki günde yaratılmış, toplam süre altı gün olmuştu[2]. Dünya, insanlar için dayalı döşeli hale getirilmişti. Allah Teâlâ şöyle demiştir:
“Yerde olan her şeyi sizin için yaratan da O’dur. Sonra göğe yöneldi ve onları yedi gök olarak düzenledi[3]. Her şeyi bilen O’dur.”(Bakara 2/29)
Yeryüzünü altınızda bir yaygı, göğü de bina gibi yapılandıran O’dur. Gökten su indirir de onunla oluşan ürünlerden size yiyecek çıkarır. Öyleyse bile bile, Allah’a benzer nitelikte varlıklar uydurmayın(Bakara 2/22)
“Âdemoğullarına çok değer verdik; karada ve denizde taşıttık; onlara temiz ve lezzetli nimetler verdik; yarattığımız akıllı varlıkların çoğundan da üstün kıldık.”(İsrâ 17/70)
“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyleri denizde taşıyıp götüren gemilerde, Allah’ın gökten indirdiği suda, o su ile ölü toprağı diriltmesinde, kıpırdayan her canlıyı yeryüzüne yaymasında, rüzgârların farklı yönlere esmesinde, gök ile yer arasında görevli bulutlarda, aklını kullanan bir topluluk için göstergeler vardır.”(Bakara 2/164)
İlk insan, Âdem aleyhisselâmdır. Âdem ve eşi Havvâ, insanlığın ana-babasıdır. Allah Teâlâ şöyle demiştir:
“Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Birbirinizi tanıyasınız diye ırklara ve boylara ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, Allah’tan en çok çekinerek korunanızdır. Her şeyin iç yüzünü bilen Allah’tır.” (Hucurat 49/13)
Âdem ile Havvâ’nın anası babası topraktı
Altı âyette insanın topraktan yaratıldığı bildirilmiştir.[4]Toprak, Âdem ile Havvâ için bir ana rahmi görevi yapmıştır. Ana rahmi sperm ile yumurtanın nutfeye dönüşeceği, değişeceği, gelişeceği ve dünyada yaşayabilecek hale geleceği yerdir. Âdem ile Havvâ’yı oluşturan nutfenin ana maddeleri, topraktan süzülen bir özdür. Allah Teâlâ şöyle demiştir:
“O insanı (Âdem’i) çamurundan süzülen bir özden yarattık. Sonra bir karar-ı mekînde nutfe (döllenmiş yumurta) haline getirdik.” (Müminûn 23/12-13)
Karar, kalınabilecek rahat yer[5], mekîn de değerli yer demektir. O, bizim için ana rahmi, Âdem ve Havvâ için de ana rahmi görevi gören topraktır.
Su damlasına benzeyen inciye nutafa نُطَفةٌ[6]denir. Nutafa ile nutfe aynı harflerden oluşur, sadece teleffuz farkı vardır. Âyete göre döllenmiş yumurta saf inciye benzer.
Su damlaları |
İnci |
İnci |
Yeni döllenmiş yumurta[7] |
“İnsan (ile dünyanın kuruluşu) üzerinden uzun bir zaman geçti değil mi? Bu süre içinde o, hakkında bilgi olan bir şey değildi. Biz insanı, çok karışımlı döllenmiş yumurtadan yarattık. Yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz; o nedenle onu dinleyen ve gören bir varlık haline getirdik.” (İnsan 76/1-2)
Sonra o nutfeyi (döllenmiş yumurtayı) alaka (rahim duvarında asılı yaptık.yaptık. O alakayı bir çiğnem et parçası yaptık. O et parçasını kemikler haline getirdik. Sonra kemikleri etle donattık, sonra onu başka yaratık haline getirdik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah , bereketin ve iyiliğin kaynağıdır..(Müminûn 23/14)
Âdem’in toprağı uzun zaman içinde oluşmuştu. Ayrıntılı bilgiyi şu âyetlerden alıyoruz:
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍ
“O insanı (Âdem’i); kurumuş, yıllanıp kokuşmuş kara balçıktan yarattık.”(Hicr 15/26)
خَلَقَ الْإِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ كَالْفَخَّارِ
“O insanı (Âdem’i), çanak çömlek gibi kurumuş balçıktan yarattı.”(Rahman 55/14)
Âdem ile Havvâ, birer bitki gibi yaratılmışlardı.
” Sizi topraktan bitki gibi bitiren Allah’tır. ” (Nuh 71/17)
Ana rahmi tohumun ekildiği tarla gibidir. İlgili ayet şöyledir:
نِسَاؤُكُمْ حَرْثٌ لَكُمْ
“Kadınlarınız sizin için ekim yeridir.” (Bakara 2/223)
Âdem ile Havvâ çocukluklarını yaşamadılar
Âdem ile Havvâ, topraktan bebek yaşta değil, gelişimlerini tamamlamış olarak çıkmışlardı. Şu âyetler üzerinde dikkatle düşünen bunu anlar:
Bir gün Rabbin (Sahibin) meleklere demişti ki “Ben kurumuş, yıllanıp kokuşmuş kara balçıktan bir beşer (deri yapısı farklı bir canlı) yaratacağım. Organlarını tamamlayıp içine ruhumdan üflediğimde ona secde edin.”
Bütün melekler secde ettiler. İçlerinden bir tek İblis ayrıldı; secde edenlere katılmamakta direndi.” (Hicr 15/28-31)
“Âdem’e her varlığın ismini (neye yaradığını) öğretti”.sonra onları meleklere gösterdi.” (Bakara 2/31) Böyle bir bilgi, ancak gelişmesini tamamlamış bir insan tarafından kavranabilir.
Âdem’in topraktan gelişmesini tamamlamış bir insan olarak çıktığını gösteren âyetlerden biri de şöyledir:
كَمَا بَدَأَكُمْ تَعُودُونَ
“Yaratılışınızı nasıl başlattıysa(ahirette) hayata dönmenizde öyle olacaktır.” (Araf 7/29)
Kıymet günü hayata yeniden dönüşümüz, atalarımız Âdem ile Havvâ’nın dünyaya gelişi gibi olacağına göre bu konuda yeniden yaratılışla ilgili âyetleri iyi düşünmek gerekir. Allah Teâlâ şöyle demiştir:
“Sura üflenince bunlar; derhal kabirlerinden kalkar ve hızla Rablerine (hesap verecekleri yere) doğru akın ederler. “Eyvah! Yatağımızdan bizi kim kaldırdı ?” derler. Onlara şöyle denir: “İşte bu, Rahman’ın tehdit ettiği şeydir. Demek ki elçiler doğru söylemişler.” Tek bir seslenme olur, derhal hepsi huzurumuza çıkarılırlar. O gün kimseye yanlış yapılmaz; sadece yaptığınızın karşılığını görürsünüz” . (Yasin 36/51-54)
İnsan ruhu, bilgisayarın işletim sistemi gibi bilgileri korur. Beden ölür ama ruh ölmez, bilgileri korumaya devam eder. Yeniden yaratılan bedene ruh girince bilgiler de devreye girer (Bkz. Ruh). Âdem ile Havvâ’nın dünyaya gelmeden yaşadıkları bir hayat olmadığından ruhlarına önceden yüklenmiş bilgileri de yoktu.
Önce Âdem sonra Havvâ yaratıldı
“Sizi (insanoğlunu), tek bir nefisten (döllenmiş yumurtadan) yarattı.Daha sonra eşini de o nefisten (döllenmiş yumurtadan) oluşturdu.”(Zümer 39/6)
Melekler secde ederken Havvâ yaratılmış olmadığından ona secde etmemişlerdir.
Âdemoğullarının farkı
Âdem ile Havvâ’nın soylarının yaratılışındaki fark, şu âyetlerden anlaşılabilir:
“Yarattığı her şeyi güzel yaratan ve o insanı (Âdem’i) yaratmaya çamurdan başlayan O’dur. Sonra onun soyunu bir özden; zayıf bir sudan yaratmıştır.”(Secde 32/7-8)
“Sonra onu karar-ı mekînde nutfe (döllenmiş yumurta) haline getirdik.” (Müminûn 23/13)
Demek ki, Âdem ile Havvâ topraktan, soylarından gelenler de zayıf bir sudan yani erkeğin sperminden yaratılmışlardır. O sperm, tohum gibi ana rahmine atılıyor ve kadının yumurtasıyla birleşip dölleniyor. Hem Âdem’i oluşturan öz, hem de insanın tohumu olan sperm, kalabileceği sağlam bir yerde nutfe haline getirilmektedir. O yer, insanlar için ana rahmidir.
Ölçülerin ve cinsiyetin oluşması
Şu âyet, insana ait ölçülerin ve cinsiyetin nutfe halinde iken belirlendiğini gösterir:
وَأَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنثَى .مِن نُّطْفَةٍ إِذَا تُمْنَى .
“Eşleri; erkeği ve dişiyi yaratmıştır. Ölçüsü konduğu sırada döllenmiş yumurtadan (yaratmıştır).”(Necm 53/45-46)
Âyetteki “iza tümnâ = إِذَا تُمْنَى” ifadesi, “ölçüsü konduğu sırada” anlamınadır. Çünkü تُمْنَى (tümnâ) مني (menâ) kökünden olup bir şeyin ölçüsünü koyma ve o ölçüyü geçerli kılma[11] demektir. Demek ki, insana ait ölçülerin oluşumu, ana rahminde, döllenme safhasında başlatılmaktadır.
Ölçülerin ana rahminde tamamlandığını gösteren âyet şudur:
هُوَ الَّذِي يُصَوِّرُكُمْ فِي الأَرْحَامِ كَيْفَ يَشَاء لاَ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
“Sizi, analarınızın rahminde, tercihine göre biçimlendiren O’dur. O’ndan başka ilah yoktur. Daima üstün ve bütün kararları doğru olan O’dur.”(Al-i İmran 3/6)
Şu âyette nutfeye “nefis” adı verilmiş, Âdem’in de Havvâ’nın da o nefisten yaratıldığı ifade edilmiştir:
يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَازَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَثِيرًا وَنِسَاء…
“Ey İnsanlar! Rabbinizden çekinip korunun; O, sizi (babanız Âdem’i) bir tek nefisten yarattı. Eşini de ondan yarattı ve o ikisinden pek çok erkek ve kadını yeryüzüne yaydı.” (Nisa 4/1)
Ayetteki “Sizi” ifadesiyle kast edilen Âdem’dir. Hepimizin atası olduğu için mecaz ifade kullanılmıştır. Bizler sırf ondan değil, onun ve eşinin soyundan olduğumuz için âyet başka şekilde anlaşılamaz.
“O, sizi (babanız Âdem’i) bir tek nefisten yarattı” ifadesi Âdem’in döllenmiş yumurtadan yaratıldığını, Havvâ ile yumurta ikizi olmadığını gösterir.
Nefis, canlı bedendir. Nutfeye nefis denmesi, canlı bedene ait özellikleri taşıdığının göstergesidir.
“Eşini de ondan yarattı” ifadesi, Havvâ’nın da döllenmiş yumurtadan yaratıldığını, onun ikizinin de olmadığını gösterir.
Kur’ân’a göre yaratılış bakımından Âdem ile Havvâ’nın bir farkı yoktur. Ama elimizdeki Tevrat farklıdır. Ona göre kadın, erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmıştır:
“RAB Tanrı Âdem’e derin bir uyku verdi. Âdem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı. Âdem’den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Âdem’e getirdi. Âdem, «İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, etimden alınmış ettir» dedi, «Ona Kadın denilecek, Çünkü o adamdan alındı.» (Yaratılış 1/21-23)”
Tevrat’ta olan bu sözler bize hadis olarak geçmiştir. Ebu Hureyre’den geldiği söylenen şöyle bir rivayet vardır:
“Allah’ın Elçisi aleyhisselam dedi ki: “Kadınlara karşı görevinizi yerine getirin; çünkü kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburganın en eğri yeri üstüdür. Onu düzeltmeye çalışırsan kırarsın; bırakırsan eğri kalır. Siz kadınlara karşı görevinizi yerine getirin.” (Müslim, Rada’ 60 – 1468)
Kur’ân, bu konuda Tevrat’ı onaylamadığı için bu söz Nebîmize ait olamaz.
İnsan beşerdir
Arapçada deriye beşere =البشرةinsana beşer = البشرdenir. Deri ısınmayı ve serinlemeyi sağlar. Hem sağlam hem güzel hem de tehlikelere karşı koruma özelliği vardır. Bu, diğer canlılarda da vardır ama insanın farkı, derisini korumak ve güzel görünmek için elbise giyen tek canlı olmasıdır. Bu yüzden o, dünyanın her yerinde ve her mevsimde yaşayabilen tek canlıdır.
Yeryüzünün ilk beşeri olan Âdem ile ilgili âyetlerden bir bölümü şöyledir:
Bir gün Sahibin meleklere “Balçıktan bir beşer yaratıyorum” dedi. Onu tamamlayıp içine ruhumdan üfleyince onun için secdeye kapanın.”
Bütün melekler birlikte secde ettiler. İblis secde etmedi, büyüklendi ve emri görmezlikten gelenlerden (kâfirlerden) oldu.
Allah ona dedi ki: “İblis, elimle yarattığıma secde etmeni engelleyen ne oldu? Büyüdün mü, yoksa kendini yüce görenlerden mi oldun?”
İblis şöyle dedi: “Ben ondan iyiyim; beni ateşten yarattın, onu balçıktan yarattın.”
Allah: “Buradan (Mele-i A’lâ’dan[12]) çık; sen taşlananlardansın. Hesap verme gününe kadar lanetim senin üzerinde olacaktır.” dedi.
İblis dedi ki: “Sahibim, yeniden diriltilecekleri güne kadar bana süre ver; öldürme.”
Allah: “Sen, süre verilenlerdensin; o belli güne kadar bekletileceksin.” dedi.
İblis dedi ki: “Öyleyse senin gücüne yemin olsun ki, onların hepsini hayallere daldıracağım; hayallere daldıracağım. Ama Sana kul olanlara, onlardan samimi olanlara bir şey yapamam.”
Allah dedi ki: “İşte bu gerçekleşir! Ama şu sözüm de gerçekleşecektir: “Cehennem’i senden yana olanla ve onlardan sana uyanlarla dolduracağım.”(Sad 38/71-85)
Derisini elbise ile kapatan tek canlı insan olduğu için İblis, onu beşer yapan şeyin elbisesi olduğunu anladı ve ona göz dikti. Kendisi Allah’ın emrine karşı gelince melek olma görevinden atıldığı için Adem’in emre uymamasını sağlarsa onun da beşer olmaktan çıkarılacağını düşündü. Çünkü Allah’ın verdiği “şu ağaca yaklaşma” emrini sırf elbiselerini soymak için çiğnetmeye çalıştı. Bunu anlatan âyetler şöyledir:
“Şeytan vücudunun örtülü olan yerlerini açtırmak için onlara şöyle vesvese verdi: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması sadece hükümdar (saltanat sahibi) olmanızı ya da ölümsüzleşmenizi engellemek içindir. ”Onlara yemin etti: “Ben ikinizin de iyiliğini istiyorum.” dedi. Böylece onları kandırıp değerlerini düşürdü. İkisi de o ağaçtan tadınca kendilerine hoş olmayacak yerleri gözüktü. Bahçedeki yaprakları üst üste koyup örtünmeye başladılar.” (Araf 7/20-22)
Şu âyetler, Âdemoğulları için elbisenin çok önemli olduğunu gösterir:
“Ey Âdemoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek ve sizi süsleyecek elbise verdik. Takva (korunma) elbisesi ise daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın ayetleridir, belki düşünürler.
“Ey Âdemoğulları! Şeytan ana-babanızı yaktığı gibi sakın sizi de yakmasın. Çirkin yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini sıyırmış ve onları o bahçeden çıkarmıştı. O ve onun gibiler, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz Şeytanları inanmayanların dostları yaptık.” (Araf 7/27)
“Ey Ademoğulları! Her secde yerine vardığınızda/Secde edilen her yerde süslerinizi (size yakışan giysiyi) giyinin. Yiyin, için ama savurganlık etmeyin. Allah savurganlık edenleri sevmez.
De ki “Allah’ın kulları için çıkardığı süsü (yakışan giysiyi), temiz rızıkları kim haram etti?” De ki “Bunlar dünyada esasen müminler içindir; (Mezardan) kalkış gününden itibaren sadece onlar için olacaktır.” Bilen bir topluluk için âyetlerimizi böyle açıklarız.” (Araf 7/31-32)
Nebîmize verilen ilk emirlerden birinin elbisesiyle ilgili olması da önemlidir:
“Ey örtüsüne bürünen kişi! Kalk da insanları uyar. Rabbinin (Sahibinin) büyüklüğünü anlat. Elbiselerini tertemiz tut. Pis şeylerden uzak dur.”(Müddessir 74/1-5)
Kardeş evliliği ve sünnetullah
İnsanlığın aynı ana babanın soyundan olduğu açıktır. Şu âyeti tekrar düşünelim:
“Ey İnsanlar! Atanızı bir tek nefisten yaratan, eşini de o nefisten yaratan, o ikisinden pek çok erkeği ve kadını üreten Sahibinizden çekinerek kendinizi koruyun(Nisa 4/1)
Çoğalmanın bu şekilde olması için başlangıçta kardeşlerin birbiriyle evlenmiş olması gerekir. Bu sebeple birçok kimse, sünnetulah’ın değişmeyeceğine dair âyetleri delil göstererek bunun olamayacağını iddia etmektedir. Halbuki Sünnetullah, zannedildiği gibi tabiat kanunu değildir. İlgili âyetlere bakanların açıkça görebileceği o, Allah’ın elçi gönderdiği toplumlarda uyguladığı sosyal kanunlardır[13]. Sünnetullah, tabiat kanunu olsaydı nesih diye bir şey olmazdı. Halbuki Allah Teâlâ, daha önce koyduğu bazı hükümleri daha iyisiyle değiştirmiştir[14]. Şu âyet, tartışmayı bitirecek niteliktedir:
وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ مِنَ الْمَاءِ بَشَرًا فَجَعَلَهُ نَسَبًا وَصِهْرًا وَكَانَ رَبُّكَ قَدِيرًا
“Sudan bir beşer yaratan arkasından soy ve evlilik bağını oluşturan odur. Ölçüyü koyan senin Rabbindir.”(Furkan 25/54)
Âdem’in Nebîliği
Kur’an’da Âdem’in nebî veya resul olduğuna dair bir ifade yer almaz. Nebi, insanlara tebliğ etmek üzere Allah’tan vahiy alan, Resul de o vahyi tebliğ eden zata denir. (Bkz. Nebî ve Resul) Kur’ân dışı kaynaklarda Âdem’e 10 suhuf, Şît’e 50 suhuf, İdris’e 30 suhuf ve İbrahim aleyhimusselama 10 suhuf olmak üzere 100 suhufun indiği iddia edilir[15] ama bunu destekleyen Kur’ân âyeti yoktur. En’âm 87 ve devamı ayetlerde Nuh’tan İsa’ya kadar 18 nebînin[16] adı sayılmış sonra şöyle denmiştir:
“Bunların babalarını, soylarını ve kardeşlerini de seçtik; onlara doğru yolu gösterdik.”
Babaları Adem aleyhisselama kadar çıkarken soyları son nebî olan Muhammed aleyhisselama kadar iner. Sayıları 124 bin olarak rivayet edilen[17] nebîlerden her biri, âyette adı geçen 18 nebînin ya babalarından, ya kardeşlerinden ya da soylarındandır. Böylece kendine işaret edilmemiş nebî kalmaz. Allah Teâlâ daha sonra şöyle demiştir:
أُوْلَـئِكَ الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ
“Onlar, kendilerine kitap, hüküm ve nebîlik verdiğimiz kimselerdir.” (En’âm 6/89)
Bu âyetler, aşağıdaki âyet ile birlikte düşününce konu biraz daha açıklık kazanır:
“Allah, Âdem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini çağdaşlarına karşı üstün kılmıştır. Bunlardan biri diğerinin soyundandır. Dinleyen ve bilen Allah’tır. (Al-i İmrân 3/33-34)
Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır’ın kaleme aldığı bu yazı, 18.02.2017 tarihinde www.suleymaniyevakfi.org sitesinde yayımlanmıştır.
_____________________________________________________________
[2]Allah önce yeri yaratmış ve şöyle buyurmuştur:
De ki “Yeri iki günde yaratana benzer nitelikte varlıklar oluşturarak O’nu görmezlikten gelen siz misiniz? O, tüm varlıkların Sahibidir.” Üstten dibe doğru sabitleyen oturaklı dağlar yerleştirip yeri (içini) bereketlendiren ve her türden nimetin gıdalarının ölçüsünü dört günde oluşturup araştıranlar (arayanlar) için dengeli bir şekilde yayan O’dur. Aynı zamanda duman halindeki göğe yönelmiş, ona ve yere: “İsteyerek veya istemeyerek emrime girin!” demişti; ikisi de “İsteyerek emrine girdik” diye cevap vermişlerdi.
İki günde yedi gök olarak tamamlamış ve her gökte ona ait emri vahyetmiştir. En yakın göğü de kandillerle (yıldızlarla) süslemiş ve korumuştur. İşte bu, üstün ve bilgili olan Allah’ın koyduğu ölçüdür..” (Fussilet 41/9–12)
[3]Dünya, iki günde yaratılmış; gıda ölçülerinin konması ile birlikte süre dört güne çıkmıştır. Bkz. Dünyanın yaratılışı.
[4]Âl-i İmran 59, Rum 20, Kehf 37, Hac 5, Fatır 11, Gafir 67.
[5]Lisan’ul-Arab, قرر maddesi.
[6]Lisan’ul-Arab, النَّطَفُmaddesi.
[7]http://m.harunyahya.org/tr/books/704/Hucredeki-Mucize/chapter/5251/Anne-Karnindaki-Gelisim
[8]http://sanattarihivearkeoloji.blogspot.com.tr/2012/03/canak-comlekseramik-yapimi-ve.html
[9]https://www.google.com.tr/search?q=so%C4%9Fan&espv=2&biw=1366&bih=679&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ved=0CAYQ_AUoAWoVChMI38D9–uKxwIVRLxyCh2AnQMw#imgrc=Tzd1pNF4e6GRSM%3A
[10]http://www.pembekekik.com/2013/11/yer-elmas-ve-narl-marul-salatas.html
[11] Ahmed b. Faris b. Zekeriya, Mu’cemu mekâyîs’ul-luğa, Beyrut, tarihsiz.
مَنَى يدلُّ على تقديرِ شيءٍ ونفاذِ القضاءِ به. منه قولهم: مَنَى له المانِي، أي قدَّر المقدِّر
[12]Meleklerin bulunduğu birinci kat gök. İblis, baş kaldırınca şeytan vasfını almış ve Mele-i A’l^’dan kovulmuştur. İlgili âyetlerin bir kısmı şöyledir: “Biz, en yakınınızdaki göğü (birinci katı) bir süsle; yıldızlarla süsledik. Onu, her hayırsız şeytana karşı koruduk. Onlar, Mele-i A’lâ’yı (büyük meleklerin toplantısını) dinleyemez; her taraftan taşlanırlar. Hep kovulurlar; azap yakalarını bırakmaz. Onlardan kim bilgi hırsızlığı yapacak olsa bir ateş parçası hemen peşine düşer.” (Saffât 37/6-10)
[13]Bkz. Enfal 8/38, Hicr 15/ 13, Kehf 18/55, Ahzab 33/38, Fatir 35/43, Mümin 40/85, 62, Feth 48/23
[14]Bkz. Bakara 2/106. Ayrıca şu yazımızı inceleyebilirsiniz:
http://www.suleymaniyevakfi.org/kuran-arastirmalari/nesih-ve-recim-cezasi.html
[15]Ebu Cafer Muhammed b. Cerîr et-Taberî (il.310 h.), Tarih’ul-Umem ve v’el-Mülûk (Tarih’ut-Taberî) Beyrut 1407, c. I s. 187, ez-Zemahşerî (467-538 h.), el-Keşşaf, A’lâ Suresinin tefsiri.
[16]Ayetlerdeki sıralama şöyledir: “İbrahim, İshak, Yakub, Dâvûd, Süleyman, Eyyub, Yusuf, Musa, Harun, Nuh, Zekeriya, Yahya, İsa, İlyas, İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut. (aleyhimusselâm).
[17]Ahmed b. Hanbel, Müsned V. S. 266.