Ahlâk ve Özgürlük
Özgürlük deyince ne anlıyoruz?
Özgürlüğün, ahlâkla yakından bir ilişkisi var mıdır?
Özgürlüğün sınırları olmalı mıdır? Bu sınırları kim belirler?
İçinde yaşadığımız modern(!) dünyada; İrade, ahlâk ve özgürlük anlayışımızın yeniden tanımlanması gerektiği kanaatindeyim.
Özgür iradenin var olup olmadığı çağlar boyu ateistler ve filozoflar tarafından tartışılmıştır. Klasik / Determinist anlayışa göre kader ezelde belirlendiği için insanın özgür iradesi yoktur. Sadece varmış gibi gözükmektedir. Kişiler belirlenmiş kaderlerinin oyuncusudur. Bu anlayışa göre kişi ana rahmine düştüğünde; şaki ise şaki olarak, said ise said olarak ölecektir…
Sapla samanın birbirine karıştırıldığı Determinist anlayış kadim bir anlayıştır. Tıpkı Aristo mantığındaki çelişmezlik ilkesinde olduğu gibi sınava tabi tutulduğumuzu yadsıdığımızda yani başlangıç önermesiyle, sonuç önermelerinin birbirleriyle çelişmemeleri adına her şeyin faili Allah’tır önermesiyle, yola çıktığımızda kişi yapıp ettiklerinde özgür değildir, sonuç önermesiyle karşı karşıya kalırız. Kısaca her şey ezelde Allah tarafından belirlenmiş olur…
Özgürlüğü, ahlâkı, iradeyi dini ve felsefi açıdan temellendiremeyen filozof ve kelamcılar Aristo mantığına benliklerini hapis ettikleri için Kur’an’daki birçok ayeti görmezlikten gelmek zorunda kalmışlardır. Sonuçta ortaya şöyle bir tablo çıkmaktadır, biz boşu boşuna bir birimizi suçluyoruz. Aslında yaşanan kaosun baş mimarı haşa Allah olduğundan, kimsenin kimseyi suçlamasına da gerek yoktur… Bu bağlamda yaşanan kaostan kurtulmamız için seçilen Nebi-Elçiler, bize boşu boşuna ahlâksal normlar (kişisel ve toplumsal) iletmişlerdir. Sonuçta her şey ana rahminde belirleniyorsa Nebi-Elçileri göndermeye de gerek yoktur. Hatta Nebiler ana rahmine said olarak düştükleri için said olarak öleceklerinden; dolayısıyla şirkle ilgili birçok ayette hükümsüz kalmaktadır.
Örneğin:
(Ey Muhammed) Sana da senden önceki nebilere de şu kesin olarak bildirilmiştir: “Eğer şirke düşersen yaptığın yanar gider ve sen de kaybedenlerden olursun. (Zümer/65)
Allah’ın, her şeyi ezelde belirlediği Determinist anlayışın doğurduğu dünya görüşü çağlar boyu örtülü bir şekilde toplumların şekillenmesinde rol oynamıştır. Net bir karara bağlanamayan özgürlük anlayışı, hem kişisel hem toplumsal ahlaka yansıdığından, dünya bir türlü kaostan kurtulamamaktadır.
Determinist anlayışa göre İnsan, Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. Halife kavramı sözlükte nesil, zürriyet, iyi veya kötü bir şekilde birini temsil etme, başkasının yerine geçme, yaptığı işte onun yerini tutma, birbiri ardınca gelme, bir şey üzerinde tasarrufta yetkili kılınma, birbirine muhalif varlık gibi birçok farklı anlamlara gelmektedir. Oysa ayetten de anlaşılacağı gibi Yüce Allah insanı kendi yerine geçen halifesi olarak değil, yeryüzünün halifesi olarak yarattığını bildirmektedir. (Bkz. Bakara/30)
İnsanı yaratan Yüce Allah, onu yeryüzünün halifesi kılmış ve başıboş bırakmamıştır. Ona bir takım sorumluluklar yüklemiş, insana yüklediği bu sorumlukları yerine getirebilmesi içinde ona gerekli olan irade hürriyetini vermiştir. Yüce Allah ilk insandan itibaren insanları kendi hallerine bırakmamış ilahi düzenden haberdar etmek için kendi içlerinden Nebi-Elçiler göndermiştir. Allah’ın gönderdiği Nebi-Elçilerde kişisel ve toplumsal düzen için Allah’ın kurallarını iletmişlerdir. Kişisel ve toplumsal kurallara ilk önce kendileri uydukları için de bize rol modeldirler. Kısaca, iradeli varlıklardan biri olarak yaratılan İnsan Allah’ın emirlerine uydukça iradesini aktif hale getirerek yaradılışına uygun bir şekilde yaşayabilecektir. Hatta yaradılışına uygun bir şekilde hareket ettiğinde; Allah’ın emirlerine uyarak başkasına kul olmaktan kurtulacağı için hürriyetin zirvesini yaşayacaktır. Kişisel ve toplumsal düzen ancak bu sayede kurulabilecektir.
Maalesef insanın her türden köleleştirildiği günümüz dünyasında medyanın kişisel ve toplumsal iradeye etkisi, iradeyi yönlendirici gücü yadsınamaz… Günümüzde özgürlük ve itaat sadece dünyevi çıkarlar uğruna yapılmaktadır! Ahlaksızlığın kol gezdiği günümüzde insan ancak vahye uyarak ahlaksızlıktan, ahlaksız eylemlerden kurtulabilecektir. Ahlaksızlığın normalleştiği günümüz dünyasında tabiri caizse “kimin eli kimin cebinde” belli olmayan, şiddetin ve sahtekârlığın normalleştirildiği televizyonda oynanan dizilerle yetişen gençlerimiz gözlerimizin önünde heba olmaktadırlar. Parklarda, toplu taşıma araçlarında sözde özgürlük adına birbirlerinin cinselliklerini istismar eden gençler giderek artmaktadır. Zinanın, hırsızlığın, yalan, dolanın arttığı, şiddetin normalleştirildiğini hatta faizin insanı nasıl köleleştirdiğini artık anlamamız gerekmektedir. Toplumu yozlaştıran tüm eylemler kaostan başka bir şey üretememektedir. İnsanın her istediğini yapması özgürlük demek değildir! çok şükür Allah insanı başıboş bırakmamıştır. Fıtratımızdaki iyi ve kötüyü ayırt edebilme ve seçebilme potansiyelimizi işlettiğimizde ancak vahyin önemeni ve ibadetlerin gerekliliğini bir kez daha anlayacağız. Bu sayede toplumda kaos yerine düzen hakim olacaktır.
Özgürlüğü ve ahlâkı Kur’an’dan yola çıkarak yeniden tanımlandırmalıyız. İnsanların, kişisel hak ve hürriyetlerine saygılı bir şekilde yaşamalarını engelleyen haksız kazancın ve fiillerin artmasına sebebiyet veren determinist hatta pragmatist ahlâk anlayışını, dünya görüşünü terk etmek zorundayız.
Mürüvvet Çalışkan’ın kaleme aldığı bu yazı, Fıtrat Haber sitesinde 29.1.2018 tarihinde yayımlanmıştır.