Alışkanlıklarımız, Davranışlarımız ve Biz
Doğruluğu üzerine sağlam delillerimiz olmasa da devamlı tekrarlanan sözler zamanla anlam dünyamıza “doğru bilgi” olarak kaydedilir. Alışkanlık hanemize geçmesiyle asla vazgeçemediklerimiz olur.
Tekrarlanan sözlerin zamanla yalan da olsa gerçeğe dönüşeceği yapılan bir çok testlerle kanıtlanmıştır. Siyaha beyaz, beyaza da siyah denmesi akıl kârı değildir. Lakin siyaha beyaz diyenlerin yanında doğruların haykırılması “varlık mücadelesi” vermektir.
Bazen kaybetme korkusu ile adım atmaya korkar, gelişime kapalı olduğumuzdan dolayı bu mücadelede başarı elde edemeyebiliriz. Aklımızı iyi kullandığımız düşüncesi ile de aldatılma durumunu kendimize yakıştıramayız.
Kalabalık psikolojisi de yalanımıza inanmamız için en büyük etkenlerden biridir. Mevcut bilgimize sımsıkı sarılan bizler de bindiğimiz dalın çürük, gittiğimiz yolun çıkmaz olduğunu kabul edemeyiz.
Halbuki alışkanlıklarımızı değiştirmenin din değiştirmekten de zor olduğunu biliriz. Eylemlerimiz elbette söylemlerimizin kaynağıdır. Gönlümüzde neler varsa dillerimizden de onlar akacaktır.
Söylemlerimizin eylemlere dönüşmesi bizi bazen mutlu ederken bazen de büyük acılar yaşatır. Aslında acının üzerimizde kalan etkisinin nereden kaynaklandığını biliriz. Lakin suçu asla kabul etmez, faturayı başkasına keseriz.
Bildiklerimizin yanlış olduğu deliller ile ortada olsa de, imajımızı zedeleme korkumuzdan dolayı, tıpkı Hz. Muhammed’in (s) amcası Ebu Talip gibi eski bilgilerimize sımsıkı sarılırız.
Bu şekilde düşünmekte arkası bitmez isteklerimizin katkısı vardır. Bunun yanında bu isteklere eşlik eden, bizi daha çok teşvik edip fetvalarıyla rahatlatanlar da bulunmaktadır.
İmkânlarımızın üzerinde lüks hayat, büyük evler, son model arabalar, tatiller, güzel eşyalar, bir defa evleneceğim düşüncesi ile gereksiz masraflarla israflı düğünler bu hayallerden bazılarıdır.
İstek hanelerimizi yaşam sürdükçe çoğaltıp, bitmez arzularımıza her gün yenilerini de ekleyebiliriz. Bir vadi dolu altınımız olsa ikinci vadiye de bakabiliriz. Zira hırslı ve açgözlüyüz.
Yapmayı istediklerimizi yapmak için doğru olmadığına kalbimiz asla fetva vermese, içimizden gelen ses “asla olmaz” dese de duymamak için kulaklarımızı hatta aklımızın üstünü de örteriz.
İmkânlarımız yetmese de güya çocuklarımızı düşünerek geleceğimizi dahi ipotek altına alırız. Ödenemeyen borçların altında ezilirken, geçmişin sıkıntılarını fazlasıyla yaşarız.
Dört dörtlük dediğimiz düğün merasimlerimizden yıllar geçse de söylenenler aklımızdan çıkmaz. Her yaşanılan sorunlarda temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp tekrar masaya koyarız.
Bir haftalık yemeğin besin zehirlemesi yapıp hatta ölüme sebep olacağını biliriz. Bundan daha kötüsü hayatımızın, hayallerimizin, geleceğimizin ölümüne seyirci kalabiliriz.
Reklam dünyasının, medyanın üzerimizdeki etkisi asla küçümsenmeyecek kadar büyüktür. Az faizle de olsa isteklere ulaşmanın devlet desteğiyle de hızlandırılması durumu daha çok vahimleştirmektedir.
Hasılı tekrarlanan bilgilerin anlam dünyamızdaki yerini ancak sorgulayarak ve araştırarak inancımızı güncelleyerek, yaşadığımız çağda karşılığını bularak düzeltebiliriz.
Saf suyu tarif etmeye gerek yoktur. Herkes suyun nasıl olduğunu bilir. Her ne kadar tatlandırılmış içecekler revaçta olsa da saf suyun yerini asla tutamamaktadır.
Fıtratımıza tıpkı yeme- içme- tuvalete gitme gibi yerleştirilmiş olan inanma duygusunun içinde güvenmek ve teslim olmak vardır. Tam teslimiyet de ancak güvenledir. Tanımak da bu süreci kolaylaştıracaktır.
Yerlerin- göklerin, bu günümüzün- yarınımızın, sahip olduğumuz her şeyin tek sahibi yarattığı her şeyi ile kendini anlatmakta, iyi ile kötüyü içimize vahiy etmektedir.
Kalabalıklar arasında da olsak, duymamak için kulağımızı tıkasak, görmemek için gözlerimizi kapasak, anlamamak için gerçekler ile aramıza perdeler de koysak yaptığımız yanlışı anlarız.
İşin özü şudur: Doğruyu doğrunun sahibinden, hesaba çekileceğimiz vahiyden öğrenmeli, bu bilgi üzere istikametle ilerlemeliyiz. Bunu da ancak haksızlıklara başkaldırabilme gücüyle, Hakka boyun eğip sadece Allah’a itaat etmekle, yalnız kalmayı göze almakla başarabiliriz.
Asiye Türkan’ın kaleme aldığı bu yazı, Fıtrat Haber sitesinde 5.4.2018 tarihinde yayımlanmıştır.