Atom Altı Düşünce
Kuantum düşünce tekniği ve tasavvufi düşünce gerçeği ne kadar yansıtır tartışmalı bir konudur. Bu düşünce teknikleri kişilerin hayatı anlama çabasıdır ki, herkes hakikati arayış çabası içerisindedir.
Nereden geldim? Nereye gidiyorum? Sorusu hakikati bulmaya yönelmiş herkesin soracağı ilk sorudur. Gerçeği ancak gerçeklikten öğrenebiliriz. Tasavvufi düşünce kökleri çok eskiye dayanan kadim düşünce felsefesidir. Yaratıcının kitabı elimizde içi aynı dışı farklı paketlerde önümüze sunulan felsefeler-düşünceler kitabımızın rehberliğinde değerlendirildiğinde ancak sağlıklı bir düşünce formuna sahip olabiliriz. İşte o zaman ayağı yere sağlam basan birer fert olabiliriz. Hadis nakilciliği ve diğer bütün konularda gösterdiğimiz hassasiyeti mistik konular hakkında da göstermeliyiz. Bazı kişi ve kurumlar tarafından metafizikle, fiziğin birleştirilmesine çalışıldığı ve belirsizliklerle/olasılıklarla dolu bir alana doğru yani somut düşünceden soyut düşünceye doğru hızla sürüklendiğimiz bir çağa doğru gitmekteyiz.
Kuantum düşünce teknikleri ve tasavvuf düşüncesinde oluşturulan zanlar da yaşadığımız dünyayla ilgili yüzde yüz doğrudur ya da yüzde yüz yanlıştır diyebileceğimiz kanıtlanmış tek bir olgu yoktur… Çünkü kişilerin kendi oluşturdukları düşüncelerinde dayanak noktaları sadece kendi beşeri ürünleri olunca standart sapma denilen olay meydana gelir. Ana kaynaktan koparılmış sapmalardır bunlar.
Hayatının merkezine Kur’an’ı koyan herkes “Atalar kültüne karşı nasıl bir tavır takınması gerektiğini bilir çünkü Kur’an okuyanlar hayata vahyin penceresinden bakmaktadırlar. Ben de Kur’an rehberliğinde bu felsefeleri mantık süzgecimizden geçirmeye davet ediyorum sizleri. Yanlışım varsa düzeltirseniz ve eksiğim varsa eklerseniz sevinirim. Yanlış düşünmekten, yanlış söz söylemekten Allah’a sığınırım.
Newton’un Mekanik fiziğindeki tutumu, kâinatın zahirde görünen boyutuyla ilgilenmiştir. Newton, kâinatı bir makineye benzetmiştir. Kâinat yasalarının her yerde aynı kurallarla yönetildiğini söyleyen, materyalist mantığını oluşturmuştur. Bu mantığı yıkmaya çalışan Kuantum fiziği şimdi batıni mistik yorumuyla, enerji dediğimiz alanlarla ilgilenerek kısaca M teorisiyle günümüze kadar ulaşabildiğimiz tüm veriler (Biyoloji-Kimya-Fizik) ve tüm mistik teorilerin birleşmesiyle yeni bir felsefeye doğru yelken açmış durumdayız.
Yüzeyde kalan Newton fiziği, enerji boyutundan yoksun mantığında şimdi Kuantum fiziğinin felsefesi ve enerji düşüncesi ne kadar hakikati yansıtır sanırım insanoğlu bunun cevabını ‘’Öldükten sonra’’ asıl hakikatiyle karşılaşınca bilebilecek. Atomların dalga formları ve düşüncenin şekillenmesinde Kuantum fiziği mistik düşünce modelleriyle üst üste gelen yeni modeller sunmaktadır. Ve hem hem mantığını/saçaklı mantığı kullanmaktadırlar. Hepimiz bir bütünün yansımasıyız. Sende haklısın, sende…
Kuantum enerji alanlarının dalga boyutlarında yelken açan İnsan zihni Kendi heva ve heveslerine esir düşmüş görünmektedir. İkiliği tek gören, süslü bir pasta bütünlüğünde parçayı bütünden sayan insan zihninin oynadığı oyunda ‘’Şeytan bunun neresinde?’’ sormadan edemiyorum. Tanrı bunun neresinde? diyen batı düşüncesinin sorgulama mantığını kullanarak.
Atomların dalga boylarının ve düşüncenin şekillenmesinde cinlerin dalga boyutuna da farklı bir mana katılmaktadır. Kur’an penceresinden ele alınca aynı anda aynı yerde bulunduğumuzu cinlerin bizi bir üst boyuttan izleyebildiklerini biliyoruz. Ancak Şeytan’ın hilesinin zayıf olduğundan da bahseder kitabımız. Tabiri caizse Şeytanların zayıf frekans alanları vardır. Biz kendi frekans alanımızı vahiyle ve duayla güçlendirirsek Rabbimizin izniyle bize hiçbir şey yapamazlar. Yalnız biz bu ilahi frekans alanını sürekli açık tutmak zorundayız. Yoksa frekans alanımız zayıflayıp daha düşükteki frekans alanlarıyla birleşip şeytanların vesveselerine kulak vermeye başlarız…
İkiliği tek görme mantığı, iyilikle kötülüğü, geçekle, hayali-sihri, zamanla mekânı izafi kılmaktadır. Bir nevi sorumluluğu da üstümüzden de atmaktadır bu mantık. Tekin seyri dediğimiz dalga boyutlarına yüklediğimiz bâtıni anlamlar Rabbimizin birçok ayetini de göz ardı etmemizi sağlıyor. Bize bahşedilen bu dünya yaşamında kendi ilmimizde kendimizi en üst boyutlarda hissedebiliriz. Maddi bedendeki farkındalıklarını/Bilinç durumlarını artırdıkça enerji dalga boyutundaki farkındalıklarının da artacağını düşündükleri ve kendilerini kendilerinin bilebileceği katlara çıkartıp enerjide yok olduklarını iddia eden üst dalga boyutlarından hem ahiretlerini hem dünyayı seyre dalabilirler. Alt katlarda yaşayan henüz farkındalık sahibi olmayan zavallılar ne yapsın? Zavallı bu insanlarda da bu farkındalıktan nasiplerini almak istemektedirler Rabıta yapıp o enerji boyutundaki üstattan enerji/frekans alanından ders almak istemektedirler. (Rabıta; Sözde bu öze ermişlerle âlemi/mana kanalıyla kurulan bağa deniyor)
Etrafımızı saran, televizyon, radyo kanalları örneği bu frekans alanlarını anlamamızda yardımcı olmaktadırlar. Kimin alıcısı kuvvetliyse aynı frekans alanına geçip, beraber içiyor aşk şarabını. Oysa bu kanallardan nasiplenenler akıllarını ipotek edip, kendilerini o boyutlara hapis etmektedirler. Kısaca birbirlerini kendi zanlarıyla kendi zanlarında kendi kendilerini hipnoz etmektedirler. Rabbim işlemeyen akla pislik yağdırır. Yunus10/100
Yaşarken ölülerin varlığından yani hakikatten perdeli kişilerin varlığından bahseder kitabımız. Mistik bilge yaşarken ölmeyi dilemektedir nefis terbiyesi olması gerektiğinden başka bir şekilde pazarlanmaktadır. Ben buna “yaşarken ölmek diyorum” oysa Rabbimiz inananların ödüllerini başka bir dalga boyutunda vereceğini. “Her nefis ölümü tadacaktır” ayetiyle bildirmektedir. Bu dünyada yaptıklarımızın karşılığı olarak kendi söylemlerimizin sorumluluğunu taşıdığımızı, kendi kitabımızı yazdırdığımızı unutmayalım. Bırakalım diğer geçmiş atalarımızın dalga boyutlarını kendi dalga boyutumuzu oluşturduğumuzu ve ödülümüzü bu dünyada yaptıklarımızın neticesinde alacağımızı Kitabımız rehberliğinde ve kitabımızla inşa olarak, imanımızla, ibadetlerimizle ve salih amellerle yüklediğimiz, her düşüncemizden her söylediğimizden sorumlu tutulacağımızı Rabbimiz bize bildirmektedir. Bu bilinçle hareket etmeliyiz. Yazık nefsimize zulüm etmeyelim bu dünyada yaşarken ölmeyelim. İblisin hakir gördüğü bedenimizi bizde hakir görmeyelim. Rabbimiz bizi en güzel surette yarattığını bildirmektedir. İblisin penceresinden bakanlar yok olmak istemektedirler.
“O’nu bırakıp taptıklarınız hurma çekirdeğinin zarına bile malik değillerdir. Kendilerine dua etseniz duanızı işitmezler. İşitseler de size icabet edemezler. Kıyamet gününde sizin ortak koşmanızı inkâr ederler. Haberdar olan gibi sana haber veren olmaz.” Fatır 35/13-14
‘’Günahkâr bir nefis başkasının günahını yüklenemez. Yükü ağır basan kimse onun bir kısmının alınması için çağırsa, kendisinden o yük alınmaz, velev o kişi yakını olsun. Sen ancak o kimseleri uyarırsın ki Onlar gayb hakkında Rablerinden korkarlar. Namazı dosdoğru kılarlar. Her kim temizlenirse ancak kendi nefsi için temizlenir. Sonunda dönüş Allah’a dır.” Fatır 35/18
Kur’an’ı okudukça ve ayetler üzerinde tefekkürümüz arttıkça sorumluluğumuzun da bilinçlendiğimiz kadar arttığını idrak ediyoruz. Din adına Cenab-ı Allah adına konuşmanın ne kadar büyük bir sorumluluk olduğunu anlarız. ’’Allah hakkında bilmediğimiz şeyleri söylememizi bize haram kılmıştır” Araf/7-33
‘’Allah ‘a karşı gerçek olmayanı söylemenizden ve onun ayetlerine karşı kibir taslamış olmanızdan dolayı bugün alçaklık azabı ile cezalandırılacaksınız..” Enam6/93
‘’De ki; yanınızda bize açıklayacağınız bir bilgi var mı? Siz zandan başka bir şeye uymuyorsunuz. Ve siz sadece yalan söylüyorsunuz.” Enam/6-148
‘’De ki Allah’tan başka taptıklarınızın durumuna baktınız mı? Yeryüzünde neyi yarattıklarını ya da göklerde bir ortağını bana gösteriniz. Eğer doğru söylüyorsanız. Bana bu Kur’an’dan önce bir bilgi kalıntısı getiriniz.” Ahkaf/46-4
‘’De ki dininizi Allah’a mı öğretiyorsunuz.” Hucurat/49-16
‘’Onlardan bir gurup var ki kitapta olamayan bir şeyi siz kitapta sanasınız diye dilleriyle kitabı çarpıtırlar. Ve Allah’tan olmadığı halde ‘’bu Allah katındandır derler’’ Böylece bile bile Allah hakkında yalan söylerler.” Al-i İmran 3/78
‘’Ey iman edenler! Allah’a saygı gösterin ve doğru söz söyleyin. Böyle yaparsanız Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” Ahzap 33/70-71
‘’Şeytanın adımlarına tabi olmayın Şüphesiz o sizin apaçık düşmanınızdır. O size ancak kötülüğü ve fuhşu emreder. Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder. Onlara Allah’ın indirdiğine tabi olun denildiği vakit Hayır biz babalarımızı neyin üzerinde bulduksa ona tabi oluruz derler” ’Bakara 2/169-170
İns ve cin soyunun sınava tabi tutulduğu bir sistemle karşı karşıyayız…
Mürüvvet Çalışkan’ın kaleme aldığı bu yazı, Fıtrat Haber sitesinde 17.5.2017 tarihinde yayımlanmıştır.