Avliyye Meselesi
Sözlükte zulüm, haksızlık, yükselme, artma, haddi aşma anlamlarına gelen “عول , avl” kelimesinden türeyen[1]avliyye ıstılah olarak, vârislerin hisseleri toplamının terekenin ortak paydasını aştığı meseleye denir[2]. Bir başka ifâdeyle terekenin hisse sahiplerine hisseleri oranında paylaştırıldığında terekenin yetmemesidir. Avliyyeye yönelik iki uygulama bulunmaktadır.
I. Avliyye Meselesinin Ortaya Çıkışı ve Cumhurun Uygulaması
Ömer b. Hattab’ın halifeliğinde ilk defa meselenin ortaya çıktığı, sahabeyle istişâre esnasında Resûlullah’ın amcası Abbâs (v. 32/653)’ın önerisiyle avliyye yapıldığı belirtilmektedir[3]. Bir görüşe göre de ilk defa Zeyd b. Sâbit’in ilk defa avl yapmıştır[4]. Hanefî, Hanbelî, Mâlikî ve Şâfiî mezheplerinin uygulaması da bu şekilde olup avliyye olduğu belirtilen meselelerde mirasçıların alacakları pay kendi hisseleri oranında azaltılarak paylaştırılır. Genel uygulama bu yönde olduğundan ve konu fıkıh kitaplarında tüm avliyye yapılan meselelerle birlikte yer aldığından, aşağıda da kısmen değinileceğinden burada ayrıntıya girmiyoruz.
II. Avliyye Meselesinin Kabul Edilmediği Uygulama
İkinci uygulama ise terekenin kalanını kız çocuklara veya kız kardeşlere vermek suretiyle onların asabe yapıldığı, mirasçıların bir kısmını öncelikli bir kısmını sonraya bırakarak İbn Abbâs’ın avliyyeyi reddettiği uygulamadır[5]. İbnü’l Hanefiyye (v. 81/700)[6], İbnü’l-Müseyyeb (v. 94/712)[7], Atâ (v. 115/713)[8], Muhammed b. Ali b. el-Hüseyn (v. 114/733)[9], Tâvus b. Keysân (v. 106/724)[10] ve Dâvud ez-Zâhirî (v. 270/883)’nin[11] de İbn Abbâs’ın görüşünde oldukları belirtilmektedir.
Mirasbırakanın iki kız kardeş, koca ve annesini bıraktığı meselede iki kız kardeş üçte iki, koca yarım, anne altıda bir hisse alırsa tereke belirtilen oranlarda paylaştırılamayacağından cumhura göre mirasçıların alacakları pay, hisseleri oranında azaltılarak taksim yapılır. İbn Abbâs ve görüşündekiler ise kalanı kız çocuklara veya kız kardeşlere vererek onları kendi derecelerinde erkekler olmaksızın asabe yapmaktadırlar. Bu durumda kız çocuklarla kız kardeşler mirasçı olamamakta, kalanı kız çocuklar almakta, onlar olmadığında da kız kardeşler alabilmektedir.
İbn Abbâs’ın avliyyeyi reddettiğini gösteren çok sayıda rivâyet nakledilmektedir. O’nun, “Hisseler avletmez”[12]dediği, avliyye olacağını söyleyenlere ilişkin, “İsteyenle lânetleşmeye varım. Üçte iki ile yarım hisse (alacak mirasçılar) bulunduğunda üçte ikiyi verince yarım hisseye kalmıyor, yarımı verince üçte ikiye kalmıyor, üçte birlik hissenin yeri nerededir? Hisseler avletmiyor…”[13] şeklindeki meseleden ötürü avl yapanlara karşı kim yalan söylüyorsa Allah’ın laneti onun üzerine olsun demesinden dolayı ilgili mesele mübâhele olarak meşhur olmuştur[14]. İlk defa avliyyeyi kimin yaptığına ve avliyye yapılmadığında meselenin çözümüne ilişkin, “Eğer, (Ömer) Allah’ın öncelikli yaptıklarını öncelikli yapsaydı, sonraya bıraktıklarını sonraya bıraksaydı avliyye olmazdı. İbn Abbâs’a ‘Allah kimi öncelikli kıldı, kimi sonraya bıraktı?’ diye soruldu. O da, ‘Hisseleri bir hisseden başka bir hisseye değişen anne, karı ve koca gibi mirasçıları öncelikli kıldı. Hisseleri bir hisseden terekenin kalanını almak şeklinde değişen kız kardeşlerle kız çocukları sonraya bıraktı.’ dedi.”[15], “Hisseler avletmez, karı, koca, anne ve babanın hisseleri eksilmez, erkek çocuklarla kız çocukların, erkek kardeşlerle kız kardeşlerin hisselerinde eksiklik olur.”[16] dediği nakledilmektedir.
İbn Abbâs’ın öncelikle anne, karı koca, anne bir kardeşler gibi hısımlara hisselerini verdiği, kalanı çocuklar onlar yoksa kardeşler arasında paylaştırdığı görülmektedir. İbn Kudâme (v. 620/1223), İbn Abbâs’ın avliyye uygulamasındaki kız çocukların veya kız kardeşlerin kalanını almasının, onların erkek kardeşleriyle kalanı alması şeklinde olduğunu belirtmektedir[17]. Avliyyenin ortaya çıktığı durumlarda kız çocuklarla erkek çocukların, kız kardeşlerle erkek kardeşlerin bulunmadığı, onların bulunması halinde zaten avliyyenin ortaya çıkmayacağından dolayı İbn Kudâme’nin görüşüne katılmak mümkün değildir. Koca ve iki öz kız kardeş bulunduğunda İbn Abbâs’ın kocaya yarım hisse verdikten sonra kalanı iki kız kardeşe[18]; koca, anne, anne baba bir kız kardeşin bulunduğunda kocaya yarım, anneye üçte bir, kalanı anne baba bir kız kardeşe vermesi[19] onun kalanı erkek kardeşlerin bulunmadığı bu durumda kız kardeşlere verdiğini göstermektedir.
İbn Abbâs’ın görüşüne kıyasla kız çocuk varken kız kardeş mirasçı olamadığı gibi kız çocuğun terekenin kalanını da alabileceğinden hareketle erkek kardeşin onla bulunduğunda mirasçı olamadığını göstermektedir. Dolayısıyla, kalanı en yakın asabe hısmın alacağına ilişkin İbn Abbâs’tan nakledilen “Hisse sahiplerine hisselerini veriniz, geride kalan en yakın erkeğindir“[20] rivâyet onun bu uygulamasıyla çelişmektedir. Fakihlerin İbn Abbâs’ın avliyyeyi reddettiği görüşünün aleyhine, ondan nakledilen bu rivâyeti delil getirmeleri de bunu teyit etmektedir[21]. Dolayısıyla rivâyetin ona nisbetinin sahih olmadığı yada onun bu rivâyeti cumhurun anladığından farklı anladığı sonucu ortaya çıkmaktadır.
Şureyh (v. 78/697)’in Şureyhiyye[22] olarak meşhur avliyye meselesinde, “ما أخوفنى من هذا القضاء لولا أنه سبقنى به إمام عادل ورع , Benden daha önce âdil günahlardan sakınan devlet başkanı böyle hüküm vermeseydi bu (avliyye) hükmü beni ne kadar korkutucudur”[23] demesi Ömer b. Hattâb’ın hükmüyle amel ettiğini bunun kendi görüşü olmadığını göstermektedir. İbn Şihâb ez-Zührî (v. 124/742)’nin de ” لو لا أنه تقدم ابن عباس إمام عادل فأمضى أمرا فمضى وكان أمرا ورعا ما اختلف على ابن عباس إثنان من أهل العلم , Eğer daha önce bu konuda uygulama yapan âdil bir imam gelmemiş olmasaydı, İbn Abbas’ın bu görüşünde ilim ehlinden iki kişi ihtilaf etmezdi.”[24] demesi İbn Abbâs’ın görüşünün doğruluğuna inananların sayısının oldukça fazla olduğunu gösterdiği kadar toplumda neden kabul görmediğini de açıklamaktadır. İbn Abbâs’tan avliyye yapmadığına ilişkin nakledilen haller şöyledir:
Örnek–1: Mirasbırakanın anne, baba, karısını ve iki kız çocuğunu bıraktığı meselede İbn Abbâs’ın anne babaya altıda birer, karısına sekizde bir verdikten sonra kalanı kız çocuklara verdiği belirtilmektedir[25]. Tabloda şöyle gösterebiliriz:
24X | ||
Anne | 1/6 | 4X |
Baba | 1/6 | 4X |
Karı | 1/8 | 3X |
İki kız çocuk | Kalanı alır | 13X |
Örnek–2: İbn Abbâs’a göre, koca, iki anne baba bir kız kardeşin bulunduğu meselede iki kız kardeş terekenin kalanını alırlar[26]. Tabloda şöyle gösterebiliriz:
2 | 4X | ||
Koca | 1/2 | 1 | 2X |
Anne baba bir kız kardeş | Kalanı alır | 1
|
1X |
Anne baba bir kız kardeş | 1X |
Örnek-3: Koca, anne baba bir kız kardeş ve anne bulunduğu mübâhele olarak meşhur meselede İbn Abbâs’ın kalanı kız kardeşe verdiği belirtilmektedir[27]. Tabloda şöyle gösterebiliriz:
6X | ||
Koca | 1/2 | 3X |
Anne baba bir kız kardeş | Terekenin kalanını alır | 1X |
Anne | 1/3 | 2X |
Örnek-4: Mirasbırakanın koca, anne ve iki kız kardeş bıraktığı meselede İbn Abbâs’ın kocanın yarım, annenin üçte bir almasından sonra kalanı kız kardeşlere verdiği belirtilmektedir[28]. İbn Abbâs iki kız kardeşle annenin hissesini üçte birden altıda bire hacbetmemektedir[29]. Bu nedenle bu meselede anne üçte bir hisse almıştır.
6X | ||
Koca | 1/2 | 3X |
İki anne baba veya baba bir kız kardeş | Terekenin kalanını alır | 1X |
Anne | 1/3 | 2X |
İbn Abbâs’ın avliyye yapmadığını gösteren örneklerde de görüldüğü gibi kız çocukları veya kız kardeşlerı asabe yaparak terekenin kalanını vermektedir.
III. Değerlendirme ve Sonuç
Ömer b. Hattâb’a isnad edilen ve Hanefî, Hanbelî, Mâlikî ve Şâfiî mezheplerinin kabul ettiği görüşte gerek mirasçıların birbirleri arasındaki ilişkinin dikkate alınmamasından hareketle terekenin mirasçılara paylaştırılması mümkün olmadığı için her bir mirasçının alacağı hisse alacağı pay oranında azaltılarak avliyye yapıldığı görülmektedir. Bu nedenle mirasçıların tamamının terekeden alacakları hissenin değiştiği, kadın ve erkek mirasçıların hisselerindeki oranın bozulduğu öncelikli olan mirasçıların önceliğine dikkat edilmediği görülmektedir. Kadınların hiçbir şekilde terekenin kalanını alamayacağı düşüncesinin de bu uygulamaya yol açtığı görülmektedir.
İkinci uygulamada ise İbn Abbâs’ın karı, koca ve anne babaya öncelikle hisselerini verdikten sonra kalanı çocuklara onlar yoksa kelale olup olmamalarına göre kardeşlere verdiği bunda kız ve erkek ayrımı yapmayarak kız çocuk ve kız kardeşleri de asabe yaptığı görülmektedir. Erkek çocuk veya erkek kardeş gibi cumhur tarafından asabe kabul edilen hısımlar bulunmadığında avliyyenin olmayışı da asabeliğin önemli bir sebebinin de kadınların asabe olamayacakları anlayışından kaynaklandığı görülmektedir. Aşağıdaki ilgili delillerin İbn Abbâs’ın görüşünün daha isabetli olduğunu göstermektedir. İbn Abbâs’ın görüşüne katılmadığımız bir tek nokta anne ve babanın karı veya kocadan biriyle bulunduğunda annenin terekenin tamamının üçte biri üzerinden hisse almasıdır. Bu konuda cumhurun görüşünün daha isabetli olduğu anlaşılmaktadır. Avl yapılmaması ve öncelikle karı-kocanın hisselerini alacağı kalanın rahim yoluyla akraba hısımlar arasında paylaştırılacağıyla ilgili delilleri şöyle belirtebiliriz:
1. Karı ve Kocanın Öncelikli Olması:
Karı kocanın birbirlerine mirasçı olma sebepleri evlilik iken diğer hısımların mirasçılık sebepleri akrabalıktır. Karı ve kocanın terekeden alacağı hissenin sadece çocukların bulunup bulunmamasına göre değişmektedir. İlgili âyet şöyledir:
“Kadınlarınızın çocukları yoksa bıraktıklarının yarısı sizindir, çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Bunlar, yaptığı vasiyetin yerine getirilmesinden veya borcunun ödenmesinden sonra olur. Sizin çocuğunuz yoksa ettiğiniz vasiyet veya borç çıktıktan sonra bıraktıklarınızın dörtte biri karılarınızındır; çocuğunuz varsa, bıraktıklarınızın sekizde biri onlarındır.” (Nisa, 4/12).
Çocuklardan başka hiçbir mirasçı karı ve kocanın hissesini değiştirmemektedir. Bu durum karı ve kocanın hissesini almasından sonra terekenin rahim yoluyla hısımlar arasında belirtilen oranlarda taksim edileceği anlamına gelir. Avl olan tüm meselelerde karı ve kocanın bulunması da avlin önemli bir sebebinin de mirasçılar arasındaki dengenin gözetilmemesi olduğu görülmektedir. Konuyla ilgili bizim de katıldığımız Abdülaziz Bayındır’ın aşağıdaki ifadeleri meselenin kaynağına da ışık tutmaktadır: “Avliyye bir yanlıştan kaynaklanmıştır. Bu yanlış, mirasa nikâh sözleşmesiyle dâhil olan eşin payının çıkarmadan, onu diğer mirasçılar gibi sayarak mirası paylaştırmaktır. Hâlbuki âyet önce eşin payının verilmesini emretmektedir: ‘Herkes için, anne baba ve en yakınlarının bıraktıklarından dolayı mevlâlar oluşturduk. Kendileriyle güçlü sözleşme yaptıklarınıza da paylarını verin‘ (en-Nisâ 4/33) Fıkıh geleneğimizde bu emir, çocuksuz ölüp geriye kocasını, annesini ve babasını bırakan kadınların mirasında uygulanır. Bu durumda miras altıya bölünür. Yarısı yani üç payı kocasına; kalan üç payın biri annesine, ikisi de babasına verilir. Böylece erkek (baba) iki, kadın (anne) bir pay almış olur. Bu emir, eşlerden birinin mirasçı olduğu diğer durumlarda uygulanmadığı için sistem bozulmuştur.”[30]
2. Anne ve Babadan Sonra Çocukların Mirasçı Olması
Kur’an-ı Kerim’de anne ve babanın hissesinin çocukların hisselerine göre değiştiği görülmektedir. İlgili âyet şöyledir:
“Ana babadan her birine, ölenin çocuğu varsa altıda bir verilir. Ölenin çocuğu olmaz, anası babası ona varis olursa anasına üçte bir pay verilir.” (Nisa, 4/11).
Ayeti kerimeden öncelikle anne ve babanın hissesini alacağı kalanı çocukların aralarında paylaşacakları, çocuklar bulunmadığında ise annenin üçte bir babanın üçte iki alacağı görülmektedir. Nisâ 4/12’de annenin mirasçılığı kardeşlerin bulunup bulunmamasına göre değişmekle birlikte karı veya kocanın mirasçılıklarıyla ilgisine değinilmemektedir. Bu durum karı ve kocanın öncelikle terekeden hisselerini alacağı kalanın rahim sahibi hısımlar arasında belirtilen oranlarda pay edileceği anlamına gelir.
3. Kadınların Hisselerinin Erkeklerin Hisselerinden Fazla Olmaması
Sadece erkeklerin asabe kabul edilmesi diğer bir ifadeyle kadınların yalnızken sadece farz hisselerini alacakları, kalanı asabelikle alamayacaklarının kabulü avliyye gibi bazı durumlarda onların erkeklerden fazla hisse almalarına neden olmaktadır. Avliyye,
-kız çocukların erkek çocuklarla,
-erkek çocukarın yalnız,
-kız kardeşlerin erkek kardeşlerle,
-baba bir erkek kardeşlerin yalnız
bulunduklarında ortaya çıkmamaktadır[31]. Kız çocuklarla erkek çocuklar veya kız kardeşlerle erkek kardeşler bulunduğunda terekenin tamamını veya kalanını ikili birli paylaşmaktadırlar. Erkek çocuklar veya erkek kardeşler yalnız bulunduklarında da terekenin tamamını veya kalanını almaktadırlar. Bir diğer ifâdeyle avliyyenin ortaya çıktığı hallerde kız çocukların yerinde erkek çocuklar, kız kardeşlerin yerinde erkek kardeşler bulunduğunda avliyye olmamaktadır. Bu nedenle kadınların terekeden yalnızken sadece farz hisse alacaklarının kabulü yani kız çocuklar veya kız kardeşlerin terekenin kalanını alamamaları da avliyyeye sebep olan durumlardandır. Avliyyenin ortaya çıktığı meselelerde, aşağıda görüleceği üzere erkeklerin kadınların iki katı hisse alması ya da erkeklerle kadınlardan eşit mirasçı olması (kadınların erkeklerden fazla almaması) şeklindeki miras sistemindeki genel kural bozulmaktadır. Meseleyi örnekle şöyle açıklayabiliriz:
Örnek–1: Mirasbırakanın koca, anne ve bir anne baba bir kız kardeşini bıraktığı meselede cumhurun uygulamasını tabloda şöyle gösterebiliriz:
6X, 8X’e avletmiştir. | |||
Koca | 1/2 | 3X | 3X |
Anne | 1/3 | 2X | 2X |
Baba bir kız kardeş | 1/2 | 3X | 3X |
Örnek–2: Mirasbırakanın yukarıdaki meseleden farklı olarak, anne baba bir kız kardeş yerine anne baba bir erkek kardeş ile koca ve annesini bıraktığı meseledeki cumhurun uygulamasını tabloda şöyle gösterebiliriz:
6X | ||
Koca | 1/2 | 3X |
Anne | 1/3 | 2X |
Baba bir erkek kardeş | Kalanı alır | 1X |
İlk örnekte tereke belirtilen oranlarda hisselere paylaştırılamamıştır Koca ile kız kardeş yarımşar hisse aldıktan sonra anneye hissesi kalmadığı için her bir mirasçının hisselerinin alacakları oranda azaltılması yoluna gidilmiştir. Koca terekeden 3/6 oranında hisse alacakken hissesi 3/8’e düşmüş, annenin hissesi 2/6’dan 2/8’e düşmüştür. Anne baba bir kız kardeş de terekenin 2/3’ünü yani 3/6’sını alacakken 3/8’ini alabilmiştir.
İkinci örnekte kız kardeşin yerini erkek kardeş almıştır. Buna göre koca yarım hisse (1/2) aldıktan sonra kalanın rahim yoluyla akraba olanlar arasında taksim edilmesi gerekir. Anne altıda bir (1/6), erkek kadeş ise kalanını (5/6) aldığından terekenin mirasçılara yetmemesi söz konusu olmadığı gibi avliyye de olmamaktadır.
Kız kardeşle erkek kardeşin yer değiştirdiği iki meseleye bakıldığında öz kız kardeşin anne baba bir erkek kardeşten 5/24 oranında daha fazla hisse aldığı görülecektir. Mirasla ilgili genel hükmün ikili birli taksim[32], ya da istisnâen eşit paylaşmaları[33] şeklinde olmasına rağmen avliyyede bu prensib bozulmaktadır.
Sonuç olarak terekeden öncelikle mirasçılık sebebi evlilik olan karı veya koca hissesini alacaktır. Karı-kocanın hissesinin sadece çocuklarla değişmesi, başka hiç bir hımsın varlığından hisselerinin etkilenmemesi bunu açıkça göstermektedir. Avliyye olan tüm meselelerde karı veya kocanın bulunması da avliyyenin en önemli sebebinin bu dengenin bozulması olduğu görülmektedir. Karı-koca terekeden hissesini aldıktan sonra kalan rahim sahibi hısımlar arasında paylaştırılacaktır. Bu taksimde öncelikle anne ve baba hissesini alacak kalan kız veya erkek çocuklara Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de açıkça belirttiği şekilde pay edilecektir. Avliyyenin ikinci sebebinin de hiçbir şekilde kadınların asabe kabul edilmeyerek kız çocuk veya kız kardeşe terekenin kalanının verilmemesi olduğu görülmektedir. Her nasıl ki erkek çocuk bazen tam hissesi olan terekenin tamamını alamıyorsa kız çocuk veya kız kardeş de karı, koca, anne, baba gibi hısımlar bulunduğunda terekenin tamamı üzerinden yarım hisse alamayacaktır. Her durumda erkek çocuğa veya erkek kardeşe terekenin tamamı olan hissesi verilmediği gibi bazı durumlarda mirasçılar arasındaki ilişkiye bağlı olarak kız çocuk veya kız kardeşe de yarım veya üçte iki olan hisseleri verilemeyerek kalanı alacaklardır.
Dr. Abdurrahman Yazıcı’nın kaleme aldığı bu yazı, 17,02,2012 tarihinde www.suleymaniyevakfi.org sitesinde yayımlanmıştır.
______________________________________________________________________
[1] Bk. İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, XI, 481 (عول maddesi ).
[2] İbn Hazm, el-Muhallâ, IX, 262-265; el-Habrî, Kitâbü’t-telhîs, s. 69-76; es-Serahsî, el-Mebsût, XXIX, 160 vd.; İbn Kudâme, el-Muğnî, IX, 28 vd.; Sıbtü’l-Mardînî, Şerhu’l-füsûl, I, 392; İbn Âbidîn, Şerhu kalâid, II, 226 227; Mahmasânî, el-Mebâdiü’ş-şer’iyye, 351-353.
[3] İlk defa Ömer b. Hattab’ın avl yaptığıyla ilgili bk. el-Hâkim, el-Müstedrek, IV, 340; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, VI, 253; İbn Hazm, el-Muhallâ, IX, 264 vd.; el-Habrî, Kitâbü’t-telhîs, s. 167; es-Serahsî, el-Mebsût, XXIX, 161; eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, IV, 94; İbn Kudâme, el-Muğnî, IX, 28; en-Nevevî, el-Mecmû, XVI, 94; es-Settî, Şerhü muhtasar, II, 545; eş-Şinşevrî, Fethü’l-karîb, I, 43-44.
[4] İlk defa Zeyd b. Sâbit’in avl yaptığıyla ilgili bk. Saîd b. Mansûr, es-Sünen, I, 43; ; Beyhakî, es-Sünen’ül-kübrâ, VI, 253; İbn Hazm, el-Muhallâ, IX, 263.
[5] İbn Hazm, el-Muhallâ, IX, 264; el-Habrî, Kitâbü’t-telhîs, s.162; el-Kalvezânî, et-Tehzîb, s. 149; es-Süheylî, Kitâbü’l-ferâiz, s. 85; İbn Kudâme, el-Muğnî, IX, 28; en-Nevevî, el-Mecmû, XVI, 95; eş-Şinşevrî, Fethü’l-karîb, I, 43 vd.
[6] el-Mâverdî, el-Hâvî’l-kebîr, VIII, 130; İbn Hazm, el-Muhallâ, IX, 264; el-Habrî, Kitâbü’t-telhîs, s. 162; es-Serahsî, el-Mebsût, XXIX, 161; el-Kalvezânî, et-Tehzîb, s. 151; İbn Kudâme, el-Muğnî, IX, 28.
[7] el-Kalvezânî, et-Tehzîb, s. 151.
[8] İbn Hazm, el-Muhallâ, IX, 263, 264; el-Habrî, Kitâbü’t-telhîs, s. 162; İbn Kudâme, el-Muğnî, IX, 28; eş-Şinşevrî, Fethü’l-karîb, I, 43.
[9] el-Mâverdî, el-Hâvî’l-kebîr, VIII, 130; İbn Hazm, el-Muhallâ, IX, 264; el-Habrî, Kitâbü’t-telhîs, s. 162; İbn Kudâme, el-Muğnî, IX, 28.
[10] el-Habrî, Kitâbü’t-telhîs, s. 162.
[11] el-Mâverdî, el-Hâvî’l-kebîr, VIII, 130; el-Habrî, Kitâbü’t-telhîs, s. 162; el-Kalvezânî, et-Tehzîb, s. 151; İbn Kudâme, el-Muğnî, IX, 28.
[12] İbn Abbâs’tan Atâ < İbn Cüreyc < Vekî tarikiyle nakledilen rivâyet için bk. İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, XVI, 258; Beyhakî, Şuabü’l-imân, XI, 282; İbn Hazm, el-Muhallâ, IX, 263.
[13] Rivâyetin benzer metinleri için bk. Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, VI, 253; el-Mâverdî, el-Hâvi’l-kebîr, VIII, 129; es-Serahsî, el-Mebsût, XXIX, 161; el-Habrî, Kitâbü’t-telhîs, s. 167; İbn Kudâme, el-Muğnî, IX, 28, 29.
[14] Abdürrezzâk, el-Musannef, X, 255; Saîd b. Mansur, es-Sünen, I, 44; İbn Hazm, el-Muhallâ, IX, 262-235; el-Habrî, Kitâbü’t-telhîs, s. 167; es-Serahsî, el-Mebsût, XXIX, 160 vd.; eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, IV, 94; İbn Kudâme, el-Muğnî, IX, 9-10, 28; en-Nevevî, el-Mecmû, XVI, 93; es-Settî, Şerhü muhtasar, II, 545, 546; el-Cürcânî, Şerhu’s-sirâciyye, s. 36; Sıbtü’l-Mardînî, Şerhu’l-füsûl, I, 382; eş-Şinşevrî, Fethü’l-karîb, I, 43.
[15] İbn Hazm’ın metni esas alınmıştır. Rivâyet için ayrıca bk. İbnü’l-Münzir, el-İşrâf, IV, 338 vd.; el-Hâkim, el-Müstedrek, IV, 340; el-Mâverdî, el-Hâvi’l-kebîr, VIII, 130; İbn Hazm, el-Muhallâ, IX, 264; es-Serahsî, el-Mebsût, XXIX, 161; el-Habrî, Kitâbü’t-telhîs, s. 167; İbn Kudâme, el-Muğnî, IX, 29; en-Nevevî, el-Mecmû, XVI, 95; es-Settî, Şerhü muhtasar, II, 544; İbnü’l-Mecdî, et-Talîk, II, 715; eş-Şinşevrî, Fethü’l-karîb, I, 43, 44.
[16] Abdürrezzâk’ın es-Sevrî’den naklettiği metin esas alınmıştır. Bk. Abdürrezzâk, el-Musannef, X, 259. Ayrıca bk. İbn Hazm, el-Muhallâ, IX, 263-264; es-Serahsî, el-Mebsût, XXIX, 161, en-Nevevî, el-Mecmû, XVI, 95; es-Settî, Şerhü muhtasar, II, 545.
[17] İbn Kudâme, el-Muğnî, IX, 28, 29.
[18] İbnü’l-Münzir, el-İşrâf, IV, 339; el-Habrî, Kitâbü’t-telhîs, s. 167; el-Kalvezânî, et-Tehzîb, s. 150.
[19] İbnü’l-Münzir, el-İşrâf, IV, 339; el-Habrî, Kitâbü’t-telhîs, s. 167; eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, IV, 94; İbn Kudâme, el-Muğnî, IX, 28, 29, 36; Sıbtü’l-Mardînî, Şerhu’l-füsûl, I, 381.
[20] Buhârî, “Ferâiz”, 7; Abdürrezzâk, el-Musannef, X, 249; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, XVI, 242.
[21] İbn Abbâs’ın avliyyeyi reddettiği görüşüne karşı bu rivâyet delil getirilmektedir. Bk. el-Mâverdî, el-Hâvî’l-kebîr, VIII, 130; en-Nevevî, el-Mecmû, XVI, 95; Sıbtü’l-Mardînî, Şerhu’l-füsûl, I, 379, eş-Şinşevrî, Fethü’l-karîb, I, 45.
[22] Mirasbırakanın koca, iki öz kız kardeş, anne bir kardeş ve annenin bulunduğu meseledeki avliyye uygulaması ve mirasçılardan birinin itiraz etmesiyle ilgili ayrıntı için bk. es-Serahsî, el-Mebsût, XXIX, 164; el-Cürcânî, Şerhu’s-sirâciyye, s. 59 vd.; Bilmen, Hukukı Islâmiyye, V, 341. Burada diğer mirasçıların itiraz etmezken sadece kocanın itiraz etmesi de dikkat çekicidir.
[23] es-Serahsî, el-Mebsût, XXIX, 164. Benzer ifâdeler için bk. el-Cürcânî, Şerhu’s-sirâciyye, s. 59.
[24] el-Cessas, Ahkâmü’l-Kur’an, II, 90; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, VI, 253; el-Mâverdî, el-Hâvi’l-kebîr, VIII, 130; İbn Hazm, el-Muhallâ, IX, 264; es-Serahsî, el-Mebsût, XXIX, 161.
[25] İbnü’l-Münzir, el-İşraf, IV, 340; el-Habrî, Kitâbü’t-telhîs, s. 169; el-Kalvezânî, et-Tehzîb, s. 150; en-Nevevî, el-Mecmû, XVI, 95.
[26] İbnü’l-Münzir, el-İşraf, IV, 340, 341; el-Habrî, Kitâbü’t-telhîs, s. 167-168; el-Kalvezânî, et-Tehzîb, s. 150; eş-Şinşevrî, Fethü’l-karîb, I, 43, 44.
[27] Abdürrezzâk, el-Musannef, X, 255; İbn Hazm, el-Muhallâ, IX, 262-235; el-Habrî, Kitâbü’t-telhîs, s. 167; es-Serahsî, el-Mebsût, XXIX, 160-161; eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, IV, 94; el-Kalvezânî, et-Tehzîb, s. 150; İbn Kudâme, el-Muğnî, IX, 9-10, 28-29; en-Nevevî, el-Mecmû, XVI, 93; es-Settî, Şerhü muhtasar, II, 545 vd.; el-Cürcânî, Şerhu’s-sirâciyye, s. 36; Sıbtü’l-Mardînî, Şerhu’l-füsûl, I, 382.
[28] el-Habrî, Kitâbü’t-telhîs, s. 168.
[29] el-Mâverdî, el-Hâvi’l-kebîr, VIII, 98; İbn Hazm, el-Muhallâ, IX, 258; İbn Abdilber, el-İstizkâr, XV, 408; es-Serahsî, el-Mebsût, XXIX, 114; İbn Kudâme, el-Muğnî, IX, 19, 30; İbnü’l-Arabî, Ahkâmü’l-Kur’ân, I, 440; İbnü’l-Mecdî, et-Talîk, I, 398; II, 715.
[30] Bk. Abdulaziz Bayındır, “Miras Hükümleri (Ferâiz)”, (Yayınlanmamış Makale), s. 6.
[31] Avliyye meselesinin görüldüğü haller için bk. el-Mâverdî, el-Hâvî’l-kebîr, VIII, 129-136; el-Habrî, Kitâbü’t-telhîs, 68, 69, 76, 121, 122; İbn Kudâme, el-Muğnî, IX, 36-39; İbnü’l-Mecdî, et-Talîk, I, 703-721; es-Settî, Şerhü muhtasar, II, 549-579; eş-Şinşevrî, Fethü’l-karîb, I, 43 vd.
[32] Kız çocuklarla erkek çocukların, kız kardeşlerle erkek kardeşlerin, çocuklar bulunmadığında anne ile babanın terekeyi ikili birli taksim ettikleri, kocanın ise karının iki katı hisse aldığı görülmektedir. İlgili âyetler için bkz. en-Nisâ 4/11, 12, 176.
[33] Çocuklarla bulunduklarında anne ile babanın ve anne bir kardeşlerin terekeyi cinsiyet ayrımı olmaksızın eşit paylaşılmalarının emredildiği görülmektedir. Bk. en-Nisâ 4/12.