Çelişki (Paradoks) İçeren Tutum Ve Davranışlarımız

Türkçe’ye, Fransızca paradoxe sözcüğünden türeyerek giren paradoks sözcüğünün, etimolojik anlamda kökeni Yunanca paradoksos yani “karşıt-çelişen (düşünce)”dir.

Paradokson, paradoks (karşıt düşünce) içeren iddia anlamındadır. (Yunanca para: Yan(ında), boyunca; üzerinden, dışa karşı. Yunanca doksa: Düşünce; niyet. Ayrıca Yunanca dogma: Düşünce; karar; tez.) Bu Yunanca kökenli sözcüğün Latince’ye paradoxus olarak girmesi, sözcüğün daha sonra (17. yüzyılda) batı dillerinde yer almasını sağlamıştır. Kökende sözcük “kabul görmüş bir düşünceyle çelişen, karşıt bir ifade” anlamında kullanılırken, bugün bu anlamdan ziyade, felsefi ve mantıksal anlamda kullanılmaktadır.[*]

Kur’an da Ehl-i Kitap” kavramı, Nebi-Elçiye vahiy edilen, kendilerine kitap verilenler anlamında kullanılmaktadır. Kısaca, kendilerine kitap verilmiş her zümre bu kategoriye girmektedir. Nebi-Elçimiz, bu anlamda son vahiy alan kişidir. Nebilerin bildirdiği, Allah’ın bir tane dini varken ve yeryüzünde Allah’ın dininin hâkim olmak zorunluluğu varken, biz sürekli kendi kendimizi fırkalara bölmüş ve her fırka birbiriyle hem ittifak etmiş hem de mücadele etmiştir.

Dinler tarihi buna şahittir. Asıl çelişki ise; Her fırka hak yolda olduğunu da iddia etmektedir. “Tutunun bize, sizi cennete götürelim vaatleri ile…” Bu anlamda düşünmemiz gereken çok vahim bir konuyla karşı karşıyayız. Kendimizi hangi isimle tanımlıyoruz?  Yahudi (farklı tüm fırkaları), Hristiyan (farklı tüm fırkaları), Sabii (farklı tüm fırkaları), Mecusi (farklı tüm fırkaları), Müslüman (farklı tüm fırkaları), kendi önderleriyle anılan tüm fırkalar Allah’ın dini olan İslam’ı ne kadar yansıtmaktadırlar?

Asıl çelişki / paradoks ise kendi aralarında da mücadele eden bu fırkaların zaman zaman ittifak halinde olmaları ve diğerlerini ötekileştirmeleridir.

Dinler arası diyalog, kardeşlik adı altında yapılan tüm çalışmalarda bu tür paradokslara rastlamak mümkündür. Kendimizi adlandırdığımız, Yahudiliğin  Hristiyanlığın, Sabiiliğin, Mecusiliğin, Müslümanlığın farklı farklı dinler olduğunu zannetmekteyiz. Bu dinlere mensup fırkalar önce kendi dinine ait alt fırkaları ötekileştirip / düşman bilip, Kitap Ehli dediği başka din kardeşleriyle / fırkalarla ittifak kurmaya çalışmaktadır… “Önce ötekiyken çıkar gereği kardeşi oluverir” Bu nasıl bir çelişki!

Bir, Müslüman ilkeli olmalıdır, inandığı kitapta belirtilen ilkelere önce kendisi sahip çıkmalıdır. Örnek olarak verilen Nebi-Resullerin tutunduğu davranışlar gibi refleks geliştirmeli kimseyi ötekileştirmeden Allah’ın dinine davet etmelidir. Çıkar çatışmalarının olmadığı ortamda, Kendimizin ve başkalarının Kişisel hak ve özgürlüklerini teslim almak/etmek gerçek anlamda kişileri özgürleştirir ve sorumluluk sahibi kılar. Allah’a kul olmanın ne demek olduğunun bilincine varır. Tutum ve davranışlarının önemini fark eder. Tutunduğu tüm tutum ve davranışlarının hesabını vereceğinin bilincine varır. Hepimiz Allah’ın kullarıyız… Kendi kendimizi tanımladığımız gibi değil Allah’ın bizi tanımladığı gibi olmalıyız.

Allah uğrunda O’na yaraşır bir gayretle didinin. O sizi seçmiş ve dinde size hiçbir güçlük çıkarmamıştır. Babanız İbrahim’in milletini esas alın. Allah sizi, önceden de şu Kitap’ta da “müslümanlar/Allah’a teslim olanlar” diye adlandırdı ki, resul sizin üzerinize bir tanık olsun, siz de insanlar üzerine tanıklar olasınız. O halde namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a sarılın. O’dur sizin Mevlâ’nız. Ne güzel Mevlâ’dır O, ne güzel yardımcıdır O! 

(22/78)

Allah katında din İslam’dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki azgınlık/haset/hak tanımazlık yüzünden ihtilafa düştüler… Kim Allah’ın ayetlerine nankörlük ederse, Allah hesabı çabucak görecektir.
(3/19)

Kim İslam’dan gayri bir din ararsa artık o, ondan asla kabul edilmeyecektir. Ve o, ahirette hüsrana düşenlerdendir.
(3/85)

O halde sen yüzünü, bir hanîf olarak dine, Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata çevir. Allah’ın yaratışında değiştirme olamaz. Doğru ve eskimez din işte budur. Fakat insanların çokları bilmiyorlar.
(30/30)

1. Mülk elinde bulunan (Allah) ne yücedir. O, her şeye güç yetirendir

2. O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
3. O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman’ın (olan Allah) yaratmasında hiç bir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?
4.Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.
(67/1-4)

Allah, gerçekten kendisinden başka ilah olmadığına şahitlik etti; melekler ve ilim sahipleri de O’ndan başka ilah olmadığına adaletle şahitlik ettiler. Aziz ve Hakim olan O’ndan başka ilah yoktur.
(3/18)

Eğer seninle çekişip-tartışırlarsa, de ki: ‘Ben, bana uyanlarla birlikte, kendimi Allah’a teslim ettim.’ Ve kitap verilenlerle ümmilere de ki: ‘Siz de teslim oldunuz mu?’ Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca tebliğ(etmek)dir. Allah, kulları hakkıyla görendir.
(3/20)

De ki: “Ey ehlikitap! Sizin ve bizim aramızda aynı olan şu söze gelin: Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım, Allah’ı bırakıp da birbirimizi rabler edinmeyelim.” Eğer yüz çevrilirse şöyle söyle: “Tanık olun, biz müslümanlarız/ Allah’a teslim olanlarız.”
( 3/64)

Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; O, Allah’ın resulü ve nebilerin sonuncusudur. Allah her şeyi gereğince biliyor.
(33/40)

Resul, Rabbinden kendisine indirilene inanmıştır; müminler de. Hepsi; Allah’a, onun meleklerine, kitaplarına, resullerine inanmışlardır. Allah’ın resullerinden hiçbirini ötekinden ayırmayız. Şöyle demişlerdi: “dinledik, boyun eğdik. Affet bizi, ey Rabbimiz. Dönüş yalnız sanadır.”
(2/285)

Yalan düzüp Allah’a iftira eden veya kendine bir şey vahyedilmediği halde “Bana vahyedildi” diyen kişi ile, “Allah’ın ayet indirdiği gibi ben de indireceğim” diyen kimseden daha zalim kim vardır! Bir görsen o zalimleri ölüm dalgaları içindeyken. Melekler ellerini uzatmış, “Çıkarın canlarınızı!” diye! Bugün zillet azabıyla cezalandırılacaksınız; çünkü Allah’a karşı gerçek dışı şeyler söylüyorsunuz ve çünkü O’nun ayetlerine karşı büyüklük taslıyordunuz.
(6/93)

Biz, tıpkı Nûh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Biz İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyûb’e, Yûnus’a, Hârun’a, Süleyman’a da vahyettik. Dâvud’a da Zebur’u verdik.
(4/163)

Sizin için, dinden, Nûh’a önerdiğini, sana vahyettiğini, İbrahim’e, Mûsa’ya ve İsa’ya önerdiğimizi şöyle diyerek kanunlaştırdı: “Dini dosdoğru tutun; onda bölünüp fırkalara ayrılmayın!” Onları çağırdığın bu tutum, şirke bulaşanlara çok ağır gelmiştir. Allah, dilediğini kendisi için seçer ve hakka yönelenleri kendisine iletir.
(42/13)

İbrahim de oğullarına şunu vasiyet etti, Yakub da: “Oğullarım! Allah sizin için bu dini seçmiştir. O halde ancak müslümanlar olarak can verin.”
(2/132)

Yoksa siz, “İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunları Yahudi yahut Hıristiyanlardı” mı diyorsunuz? Söyle onlara: “Siz mi daha bilgilisiniz yoksa Allah mı?” Allah’tan kendine ulaşmış bir tanıklığı gizleyenden daha zalim kim vardır! Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.
(2/140)

Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O’nun kelimelerini değiştirecek hiçbir kudret yoktur. O’nun dışında bir sığınak/bir dayanak asla bulamazsın.
(18/27)

De ki: “Ben de sizin gibi bir insanım. Ancak, tanrınızın bir tek tanrı olduğu bana vahyediliyor. O halde, Rabbine kavuşmayı uman, hayra ve barışa yönelik iş yapsın ve Rabbine ibadette hiç kimseyi O’na ortak koşmasın.”
(18/110)

Dinde baskı-zorlama-tiksindirme yoktur. Doğru bilgiye dayalı eriş, bozuk bilgiye dayalı sapıştan açık bir biçimde ayrılmıştır. Her kim tâğuta sırt dönüp Allah’a inanırsa hiç kuşkusuz sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Kopup parçalanması yoktur o kulpun. Allah, hakkıyla işiten, en iyi biçimde bilendir.
(2/256)

[*] (Vikipedi. Paradox mad.)

Mürüvvet Çalışkan’ın kaleme aldığı bu yazı, Fıtrat Haber sitesinde 28.11.2016 tarihinde yayımlanmıştır.