DURUM NE ?
TÜKETİMDE DURUM NE ?
Finansal okuryazarlık kişilerin gelirlerini, birikim ve yatırımlarını akıllıca değerlendirme ve bütçelerini doğru yönetebilme yetkinliğidir. Herkesin ekonomi ile ilgili gelişmeleri yeteri kadar anlayabilmesi bir gereklilik çünkü ülke ve dünya ekonomisinde neler olduğunu, neler olabileceğini, çalıştığımız veya sahibi olduğumuz şirketin durumunu, şirket sahibi ile veya şirket çalışanları ile olan ilişkimizi ancak bu gelişmeleri görebilirsek doğru yönlendirebiliriz.
Hane halkı tüketimi herkesin satın aldığı şeyler anlamında kullanılır. Konuttan diş macununa kadar her şey bu kapsam içinde değerlendirilebilir. Bu terim önemlidir çünkü Türkiye’de milli gelirin yaklaşık %60’ı tüketim tarafından geliyor. Bu durum bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde bizden daha farklı. Bu ülkeler ya tabii kaynaklar satarlar mesela Brezilya’da soya fasulyesi var, ormanları var, sığırları var ya da petrolü var ya da Çin’de basit imalat sanayi mamulleri var. Bizde tüketim tökezlediği zaman büyümede tökezliyor.
TÜİK yani Türkiye İstatistik Kurumu’nun görevlerinden bir tanesi ülkemizin ekonomi alanında gerekli görülen her istatistiği toplamak, değerlendirmek, analiz etmek, yayımlamak ve sonuçların bilimselliğini açıklamaktır.
TÜİK’in açıkladığı en son Temmuz 2018’e ait işsizlik verilerine bakalım. Bir ön bilgi olarak işsizlik ve istihdamın mevsimlere göre değiştiğini hatırlatmak isterim. Örneğin şubat ayında tarımcılık azaldığı için tarımda işsizlik artar. Yine şubat ayında inşaat yapmakta zor olduğu için inşatta işsizlik artar. Bu yüzden işsizlik verisi incelenirken mevsimsellikten arındırılmış veriler dikkate alınır. Verilere baktığımız zaman işsizliğin arttığını görünüyor. Bu verini temmuz ayında bu şekilde gelmesi pekiyi bir işaret değil. Çünkü temmuz ayı genelde ekonominin canlı olduğu bir dönemdir.
Tüketimin insanların gelirleri ile doğru orantılı bir değişken olduğunu hatırlarsak işsizlik oranının artması tüketim adına hiç iyi bir haber değildir. Bu durumda tüketim artmaz hatta azalır.
İnsanlar harcamalarını geleceğe güvenlerine paralel yaparlar. Geleceğine güvenen ya da zam alacağını düşünen bir insan daha fazla harcama yapar. Geleceğine güvenmeyen insan ise harcamalarını (yani tüketimini) azaltır. Özel bir şirketinin yaptığı ankete göre Türk halkının %75’i hükümetin açıkladığı enflasyon ile mücadele programından haberi yok. Haberi olanların ise sadece %50’si bu programın başarılı olabileceğini düşünüyor. Aynı insanlara ekonominin gidişatı sorulduğu zaman ise kötüye gitmeyeceğini düşündüklerini ancak iyiye de gideceğini düşünmediklerini görüyoruz. Enflasyonun düşeceğine ve işlerin iyiye gideceğine inanmayan insanlar harcamalarını azaltırlar.
Tüketici güven endeksi, tüketicilerin ülke ekonomisiyle ilgili eğilimlerini ve değerlendirmelerini ölçer. Tüm ülkelerde ekonomideki gelişmeleri yakından izlemek amacıyla kullanılan öncü bir göstergedir. Endeks, ekonomideki büyümeyi tahmin etme noktasında anlamlı değerler üretir. En son açıklanan veri son 15 ayın en düşük seviyesinde.
Tüketim eğilimini anlayabileceğimiz daha somut bir veri ise kullanılan krediler. Kredi kartları ya da kullanılan tüketici kredileri bu veriden izlenir. Enflasyonun %25 arttığı son bir yılda krediler %7 artmış. Demek ki tüketici kredileri reel olarak azalmış. Son dönem banka verilerine baktığımız zaman bankaların artık kredi vermediği görünüyor. Bu noktada kritik soru bankalar kredi vermiyorlar mı yoksa talep mi yok? Tüketici kredi faizlerinin %40 olduğu bir ortamda bankalar kredi vermek istese bile kullanmak isteyen olur mu? En iyi şartlarda bile zam döneminde %20 zam alacak bir tüketicinin %40 ile kredi kullanması mümkün mü?
Merkez Bankası konut fiyatları endeksine baktığımız zaman ise konut fiyatlarının son bir yılda %10 arttığını görüyoruz. Enflasyon %25 yani inşaat maliyetleri düz mantıkla %25 artmış durumda. O zaman konut fiyatları reel olarak %15 gerilemiş durumda. Bu gerilemeye rağmen konut satışlarında önemli bir durgunluk var.
Benzer daralma beyaz eşya ve otomotiv satışlarında da açıklanan verilerle gözlemlenebiliyor.
Tüm bunların yanında hükümet bütçe harcamalarında tasarrufa gittiği için, merkez bankası mevcut enflasyon ile mücadele programı kapsamında faizleri yüksek tutuğu için tüketim eğilimde artış yönünde bir hareket gözlemlenmesini beklemek aşırı bir iyimserlik olacaktır.
ENFLASYON ve FAİZLERDE DURUM NE?
Bugün merkez bankasının bankalara uyguladığı faiz %24 ve bankaların vatandaşa uyguladığı faiz %40.Faizlerin yüksek tutulmasının sebeplerinden birisi Türk parasının değerini koruma çabaları. Merkez Bankası’nın her ay hazırladığı beklentiler anketine göz attığımız zaman bir yıl sonrası için enflasyon beklentisinin %18 civarında olduğunu görebiliyoruz. Bu verinin gelecekle ilgili plan yapmak için ne kadar güvenilir olduğu benim açımdan büyük bir soru işareti. Nitekim bundan bir yıl önce açıklanan ankete göre bir yıl sonrası enflasyon beklentisi %8 seviyesindeydi oysa bugün enflasyon %24.Fakat yine de tablo ve beklentiler pek sevimli değil. Bu tür bir beklenti içinde olan çalışan kesim her fırsatta maaşına zam isteyecek ve yine bu tür bir beklenti içinde olan üreticiler ürünlerine her fırsatta zam yapacaktır. Bu durumda ekonomi her toparladığında zamlarla karşılaşacağız bu şekilde bir kısır döngüye girmek üzereyiz. Faizi enflasyonun sebebi olarak görmeyen ekonomistlerin istinasız hepsi faizin daha yükseltilmesi gerektiği görüşünde. Hatta bazıları enflasyonla mücadelede başarılı olabilmek için faizleri %30’lara yükseltmesi gerektiğini öne sürüyorlar. Yanlış ekonomi tanımı ile eğitim almış ve dünyada neredeyse standart hale getirilmiş bir ekonomi eğitiminden geçmiş bu ekonomistlerin gerçek hayat ile bağlarını kopartmış durumdalar. Bu ekonomistler yüksek faizin tasarrufu artıracağını ve artan tasarrufun yatırım ile sonuçlanacağı öğretisini almış durumdalar.
Günün Sözü: Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Erbaş, “Sistem faiz üzerine kurulmuş. Bu şekilde insanlar harama, haramla iştigal ettiriliyor” dedi.
Umarım bunlar samimi düşüncelerin sözlere dökülmüş halidir. Umarım bu sözler sözde kalmaz ve harekete geçilir. Umarım faizli borç sistemi ile mücadelede yöntemler konusunda samimi bir şekilde uğraş verenlere kulak verilir. Umarım Allah’a yani Allah’ın kitabına karşı savaşmaktan vazgeçilir. Bu savaşı kimin kazanacağı bellidir.
Ömer Mahmut Kuzanlı