ENBİYANIN YÖNTEMİNİ ARAMA YOLCULUĞUM
Artık Müslümanların fikirlerine saygı duymadığımı söylemeye başlayalı on yıllar oldu. Çünkü mevcut durumu bu fikirler üretti. Müslümanların fikir dünyasıyla, tıp öğretiminde kullanılan anatomi yöntemiyle ilgilenmeye başlamıştım. İslam dünyasının fikirlerini, bu fikirlere zarar verme veya sahiplerine zarar verme ihtimalinden korkmadan açıkladım. Tıpkı acı hissetmeyen ve artık bir yararı olmayan ölü bedenlerin otopsi yapılması gibi. Kesik kesik… Cansız cansız… Öğrenciler bunlar üzerinden bedeni öğrenir… Biz ise bu nesli öğreniyoruz… Belki de bundan, başka bir nesil istifade eder. Tarzım zamanla değişmedi, ama gitgide daha müşfik davranmaya başladım.
Bu yazımda ele almak istediğim konunun kökleri 1948’de Kahire’de vuku bulan bir olaya kadar geriye gidiyor olmalı. Henüz 17 yaşındaydım. Mısır Millî Kütüphanesi’ndeyken, görevliler; “Nukraşi suikaste uğradı!” diye fısıldaşmaya başlamıştı. (Bu zat, Kral Faruk döneminde Mısır başbakanı idi. Müslüman Kardeşler cemaatini kapatmıştı).
İçerlediğimi hissetmiştim. Zira orada ya da bir başka yerde bir lideri veya başbakanı öldürmek, İslam dünyasının ne eski ne de yeni hiçbir sorununu çözmeyecek. Uzun uzun düşündüm ve nihayetinde şu kanaate ulaştım: İslam, iktidarı güç kullanarak elde etmeyi asla kabul etmez!
Küçük bir tohum fikir dünyamda merkezî bir fikir haline geldi. 1960’ların ortasında “Âdem’in İlk Oğlunun Yöntemi ya da İslamî Eylemde Şiddet Sorunu” isimli kitabımı yazmıştım. Bu kitapta, kılıçla iktidara gelen Muaviye’den bu yana yitirmiş olduğumuz rüşdü (dürstlük ve olgunluğu) nasıl geri getirebileceğimize ilişkin tasavvurumu açıklamıştım. Ondan sonra iktidara gelenler de ya kılıç ya da miras yoluyla gelmişlerdi.
Bu konuda Cezayir’de verdiğim ve saygın profesörlerin katıldığı bir konferansımda bir hoca itiraz etmiş ve şöyle demişti: Senin bu bakış açına göre Hüseyin yanlış yapmıştı!
Ben de demiştim ki: Vallahi (öyle)… Bravo sana! Sen zeki birisin, aklını çalıştırıyorsun. Aklını çalıştırman beni çok memnun etti. Ancak aklını “fikirler dünyası”nı “şahıslar dünyası” vasıtasıyla öldürmek için çalıştırıyorsun! “Fikirler dünyası”nı dışlamak için “şahıslar dünyası”nı kullanmak istiyorsun. Hakkı/hakikati şahıslar üzerinden öğrenmek istiyorsun. Önce hakkı/hakikati öğrenip sonra bu ölçüyle şahısların davranışlarını değerlendirmeye yanaşmıyorsun!
Ama kardeşim, benim de şahıslar dünyasını aynı şekilde kullanmam yakışık alır mı? Hasan ve Hüseyin kardeşler hakkında aynı şeyleri söylemem uygun düşer mi? Hasan’ın geçmişi çok iyi biliniyor. Hakkından feragat edip yönetimi Muaviye’ye bıraktı, davadan çekildi. Hüseyin ise Yezid ile savaşmaya kalkıştı ve öldürüldü. Allah her ikisine de rahmet eylesin. İkisi de müçtehit idi ama hiçbiri masum/yanılmaz değildi.
Ancak, “Ebu Zer el-Ğifari”nin onlardan çok daha fazla anlayış sahibi olduğunu düşünüyorum. Çünkü birisi yönetimden bütünüyle çekildi, diğeri de yanlış bir yöntemle direndi. Bize düşen, dedeleri aleyhissalatu vesselam’ın hayat tarzında son derece açık olduğu üzere nebilerin yöntemine geri dönmektir. Ebu Zer bu yöntemi benimsedi ve yanlışlara sessiz kalmadı. Hz. Osman’ın yaptıklarını yanlış bulduğunu söyledi. Ama Hz. Osman’a isyan edip onu öldürenleri de şiddetle reddetti. Bundan sonra da hiçbir fitneye müdahil olmadı.
Zorbaların zulmüne sessiz de kalmayız, boyun da eğmeyiz. Ama baş kaldırıp savaşmayız da. Yöneticiye savaş açıp kılıç sallamayız. Ama her daim hak/adil şahitlik görevimizi yerine getiririz ve deriz ki: Sen bu iktidarı meşru olmayan bir yöntemle ele geçirdin. İnsanları ikna etmeliydin. Beni öldürmek istiyorsan buyur öldür: “Bize yollarımızı O gösterdiği halde ne diye Allah’a güvenip dayanmayalım? Çektirdiğiniz eziyete de katlanırız. Dayanak arayanlar yalnız Allah’a güvenip dayansınlar.” (İbrahim 14:12). Raşid bir yönetim sistemi kurmada enbiyanın yöntemi işte budur, Kur’an’dan ve nebilerin hayat tarzlarından anladığım kadarıyla.
Cevdet Said’in kaleme aldığı bu yazı, www.dirilispostasi.com sitesinde 20.01.2019 tarihinde yayımlanmıştır.
Arapçadan tercüme eden: Fethi Güngör