ENGELLİNİN MANEVİ YÖNÜ  

Her engellinin yaratılışında, sağlamlar için nimet dersleri vardır.  Kâinatı seyretme nimetini görmeyenler sayesinde öğreniriz. İnsan azalarının hiç birisi göz nimetinden daha değersiz değildir. Bu nimetlere günde kaç defa şükrediyoruz.

Cenabı Hak, bilmediğimiz hikmetlerden dolayı, insanda bazı azaları noksan yaratır. Kul buna isyan etmediği takdirde, mahşerde hesapsız nimetlerle karşılanır. Anne, baba ve yakınlarının  da cennete girmeleri için engellilerin peşinden koşturur. Bir hadisi şerifte:

“Mümin kişiye bir ağrı, bir yorgunluk, bir hastalık, bir üzüntü hatta ufak bir tasa isabet edecek olsa, Allah onun sebebiyle müminin günahından bir kısmını mağrifet buyurur.”denilmektedir. (Buhârî, Marda,  Müslim, Birr 52, Tirmizî, Cenâiz)  

Yani üzüntü veren her şey şükredildiği takdirde, günahların keffâreti sayılmaktadır. Hastalık ve belanın en büyük ilacı,  Allah (c.c.)’ın takdirine boyun eğmektir. Zira isyan huzursuzluğu çağırır, huzursuzlukta insanı ibadetten uzaklaştırır.

Mümin için üzücü şeyler,  maneviyatı hızlandıran kamçı gibidir. Zira Allah (c.c.), acılarla kulunun kalbini kendine çevirip, iman duygularını zirveye çıkarır. Şehit olan kul için cennet vaat edilmesi gibi. Her belanın bir lütfu vardır.

Yani ahirette görülecek tatlı nimetler, sabredebilenler için, dünyada dert ve acılarla kaplanmıştır. Bir hadis-i şerifte:

“Kıyamet günü, afiyet ehli kimseler, bela ehline sevapları verilince, dünyada iken derilerinin makaslarla kazınmış olmasını temenni edeceklerdir. “buyrulmaktadır. (Tirmizî, Zühd 59, (2404).  

Bazı insanlar, sayısız nimete şükretmediği halde küçük bir bela karşısında feryat ederler. Halbuki Müslüman Allah’ın dostudur. Dostluğun alameti ise, dosttan gelen acılara göğüs germektir.

Bir ayet-i kerimede:

“Biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. O sabredenleri Müjdele!” buyurulmaktadır. (Bakara Suresi 2/155)

Mümin sabır huşu ve namaz ile Rabbinden yardım dilediği takdirde; stresten kurtulur, sıkıntılara karşı da dirençli hale gelir.

Yaratılmışların hiçbirinin Yüce Allah (c.c.)a karşı kazanılmış bir hakkı olmadığı gibi, dava etme yetkisi de yoktur.

Mesela:  Hayvanların ben neden insan olmadım deme hakkı olmadığı gibi, Engellilerin de    Allah (c.c.) tan hesap sorma hakları  yoktur.

Yani her birimiz bir şekilde sınavdan geçmekteyiz. Hadis-i şerifte:

 “Mükâfatın büyüklüğü belânın büyüklüğü ile (orantılıdır). Allah bir cemaati sevdi mi onları musibete müptela eder. Kim bundan razı olursa Allah da ondan razı olur. Kim de razı olmazsa Allah da ondan razı olmaz. ”Buyrulmaktadır. (Tirmizî, Zühd )

Belaların en büyüğü,  nebilerin başından geçmiştir.

Hz. Eyyub (a.s.)’ın hastalığı, Hz. Yunus (a.s.)’ın balığın karnında yaşam savaşı vermesi, hangi bela ile ölçülebilir. İmanından dolayı karnında taş kırılan sahabeler de ayrı birer örnektir. Onlar bela ve musibetin altında cennetin saklı olduğunu bildikleri için, hep sabrettiler.

Yani her insanın sahibi Allah’tır. Ancak, hasta, engelli ve mağdurlar, zorda olduğu için Allah onlara daha yakındır.

Bir ayette:

“Onlar başlarına bir musibet geldiği zaman: “Biz Allah’a aitiz ve sonunda O’na döneceğiz derler.” Denilmektedir. Bakara Suresi  2/156

İman ehlini acı ve kederler arındırır, olgunlaştırır, manevi olarak ta kuvvetlendirir. Bir hadis-i şerifte:

“Mümin, mütemadiyen rüzgârın eğici tesirine maruz bir bitkiye benzer. Mü’min, devamlı belalarla baş başadır. Münafığın misali de çam ağacıdır. Kesilip kaldırılıncaya kadar hiç ırgalanmaz.” Buyrulmuştur. (Buhârî, Mardâ,Tirmizî, Emsâl )  

Sakat ve engelli kişiler, acizliğini hissettiği için, dualarında daha samimi olurlar. Çünkü onların Allah’tan başka sığınacak bir yerleri yoktur. Sadece O’na yalvarır ve yardım beklerler.

Gerçi özürsüz insanlar da cenneti kazanmak için her şeyi Allah’tan isterler. Ancak, sağlıklı ve saltanat içinde yaşanan bir hayatta, Allah korkusu olmazsa, şerre yönelme duygusu daha baskındır.

Sarhoş olduğu halde lüks arabalarla trafik kazası yapanların ekserisi, maalesef, sağlıklı insanlardır.

Engelli çocuklar dünyaya günahsız olarak gelir, kendilerine verilen kabiliyete göre imtihana tabi olurlar.

Onlar özellikle şükürle bakan ebeveyn ve bakıcılarını da cennete götürürler. Bir hadis-i şerifte:

“Kim Allah rızası için bir arkadaşını ziyaret eder veya bir hastaya geçmiş olsun ziyaretinde bulunursa, bir münâdi ona şöyle nidâ eder: “Dünya ve âhirette hoş yaşayışa eresin. Bu gidişin de hoş oldu. Kendine cennette bir yer hazırladın.” (Tirmizî Birr )  

Hz. Hatice validemiz, Nebimizi (s.a.v.) tanıtırken zayıfların, hastaların, düşkünlerin, fakir ve yoksulların gerçek dostu ve koruyucusu diye tanıtırdı.

Hadis-i şerif hastayı ziyaret etmenin karşılığı olarak cennette bir makam hazırlanacağını beyan etmektedir. Hasta ziyaretçisi için hazırlanan makamın hasta bakıcısı için hazırlanmayacağını kim söyleyebilir?

Hastaya bakan kişiden farz olan Cuma namazının mesuliyetini kaldıran Yüce Allah (c.c.), ondan cennetini esirger mi?  Ancak bakım ve yardımın, Allah rızası için olması gerekir.

Ali KARA  

Emekli Müftü