GEÇMİŞİN KÖTÜLÜĞÜNÜ HATIRLAMA HASTALIĞI

Toplumların geçmişini inceleyen ilim dalına tarih denir. Tarihi yönden geçmişini bilmeyenler, geleceğe yön veremezler. Onun için tarih bilgisi çok önemlidir. Bunu öncelikle belirtmekte fayda vardır.

Biz bu yazımızda tarihi olayları değil de, kişilerin başından geçen kötü olayları hatırlamalarının zararlı taraflarını anlatmaya çalışacağız.

Geçmişin kötü olaylarını hayal edip üzülmek, geçici olarak aklın geriye atılması gibidir. Çünkü geçmişi düşünmek o anda yaşanacak tatlı bir hayatı gölgelemekten başka bir işe yaramaz.

Kişi huzurlu bir hayat yaşamak istiyorsa geçmişin kötülüklerini ihtiva eden hayal dosyasını unutma zindanına kapatıp, üzerini de kalın bir toprakla örtmelidir. Çünkü geçmişin çirkinlikleri geride kalmıştır. Onları hatırlamak bir hayır getirmeyeceği gibi bir fayda da sağlamayacaktır. Bu durum kişinin boğulduğu ırmağı geri döndürmeye çalışması veya sağılan sütü memeye geri çevirmesi gibidir. Onun için geçmişin kara günlerini hatırlamak göz yaşartmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Bunun başka bir misali de şöyledir:

Yaşadığı günün problemleri ile baş edemeyen bir insanın, mazideki huzursuzlukları hayal etmesi mevcut köşkünü bırakıp, mazideki çürük evin endişesini çekmeye benzemektedir. Hâlbuki yeryüzündeki cinler ve insanlar bir araya gelip çalışsalar dahi geçmişi geri getirme imkânları yoktur.

Kur’an’ı Kerim geçmiş ümmetlerden bahsederken;

“Onlar bir ümmetti, geldi geçti” buyurmaktadır.[1]

Yani iş olup bitmiştir. Kötülüklerle dolu tarih arabasının tekerini tekrar döndürmeye çalışmanın bir faydası yoktur. Öyle ise iyi ve kötü yönleriyle geçen geçmiş, yarında henüz gelmemiştir. Kişinin vazifesi, bu günü Allah’ın (c.c.) emrine uygun bir şekilde kullanmasıdır. Geçmişin üzüntüsü ve geleceğin kaygısı hayatı tökezletmemelidir.

Mutlu olmak isteyenler geçmişi hatırlayıp üzülme yerine, sadece bir hatıra olarak tahayyül etmeli, üzerinde kafa yormadan, bugün kü hayatı yaşamaya çalışmalıdır. Yani bugün için kılınacak namazı, okunacak Kur’an’ı ve yapılacak hayır-hasenatı mütalaa etmelidir.

Kişi geçmişteki kötü şartları hatırlayıp korkuların esiri olma yerine, bulunduğu günü parçalara bölüp, her parçasına bir ümit fidanı dikip aklına gelen korku ve kötülükler için de Rabbimize sığınmalıdır. Zira ayet-i Kerime’de

“Sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol” buyrulmaktadır.[2]

Yani Güneşin battığı gibi, mazide kaybolup gitmiştir. Ancak bu durum, ecdadı unutma anlamına gelmemelidir. Onları tatlı bir geçmiş olarak hatırlayıp, ruhları için hayırlı işler yapılmalı, bununla beraber geçmişin kara günleri bugünü güzel geçirmeye mani olmamalıdır.

Bayanlar erkeklerden daha duygusal oldukları için geçmişin üzücü manzaralarına çok önem verir, bundan dolayı da daha fazla üzüntü yaşarlar.

Güçlükler karşısında ne yapılması gerektiğini belirten ayet-i kerime şöyledir.

 “Onlar; başlarına bir musibet gelince, “Muhakkak Biz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler.[3]

Yüce Allah (c.c.) bu ayeti, musibete uğrayanların sığınağı, imtihandan geçenlerin de korunağı kılmış­tır. Çünkü bu emir büyük müjdeleri ihtiva etmektedir. Yüce Allah’ın “Muhakkak biz Allah’a aidiz” emri, kulun kendisi de dâhil olmak üzere her şeyin Allah’ın (c.c.) mülkü olduğunu ifade etmektedir. “Ve şüphesiz biz O’na döneceğiz.” Beyanı da bizim öleceğimizi ve kabirlerimizden mizanda toplanmak üzere diriltileceğimizi hatırlatmaktadır.

Müminin üzüntüsünü anlatan bir hadis-i şerifte şöyledir.

“Mü’min kişiye bir ağrı, bir yorgunluk, bir hastalık, bir üzüntü, hatta ufakcık bir tasa dahi isabet edecek olsa, Allah onun sebebiyle müminin günahlarından bir kısmını mağrifet buyurur.”  [4]

Hadis-i şerifte belirtildiği üzere, kişinin geçmişte çektiği ıstıraptan dolayı, zaten bir miktar günahı affedilmiştir. Öyle ise mazideki kara günleri hatırlayıp, tekrar strese girmenin bir faydası yoktur. Çünkü üzüntü insanı hem fiziksel hem de maneviyat bakımından tahribata uğratır. Doğru düşünmeyi engellediği gibi olaylara gerçekçi yaklaşım ve çözüm yollarını da ortadan kaldırır. Kişinin mücadele gücünü zayıflatır böylece çeşitli hastalıkların başlamasına da sebep olabilir.

Maziyi unutmakla ilgili olarak anlattıklarımızın tamamı kötü hatıralar içindir. Oysa ki kişinin geçmişteki ebeveynini hatırlayıp, onlar için hayır hasenatta bulunması, Kur’an okuması gereken bir görevdir. Çünkü ölünün sahibi diri, dirinin sahibi de Yüce Allah’tır.

İnsanoğlu günahına ağlamalı, Rabbini zikretmeli ve O’nun huzuruna varacak şekilde kendisini hazırlamalıdır. Gününü mümkün olan ölçüde huzurla yaşamaya bakmalı, rızkına ve seviyesine de razı olmalıdır. Böyle yaşamaya çalıştığı takdirde gününü üzüntüsüz, öfkesiz, kin ve hasetten uzak bir şekilde yaşama imkânı bulacaktır.

Bir kişinin sıcak bir yuvası ve güvenli bir vatanı var ise Rabbine şükredip, huzurla yaşamaya çalışmalıdır. Geçmişteki açlık günlerini hatırlamanın, huzursuzluktan başka bir faydası olmayacaktır.

Emekli Müftü Ali Kara’nın kaleme aldığı bu yazı Fıtrat Haber sitesinde 10.4.2018 tarihinde yayımlanmıştır.

__________________________________

[1] Bakara Suresi 2/141

[2]  A’raf Suresi 7/144

[3] Bakara Suresi 2/156

[4] Müslim, Birr; Tirmizî, Cenâiz