Hayat İnsana Sunulmuş Fırsattır!
Yaşanan bütün iyilikler ve kötülükler göze tabi, ameller ise ilme tabidir. Göz neyi görüyor ya da görmek istiyorsa ameller de öyle olacaktır.
Kalbin içinde yer eden niyetler hayata geçen eylemlerdir. Bu niyetleri bilen öncelikle kişinin kendisidir. Bir bilen daha vardır. O da Hak Teâlâ’dır.
Bütün hayat bu niyetler doğrultusunda şekillenecektir.
İnsan akıl baliğ oluşunun akabinde, kâinatla girdiği ilişki ve elde ettiği bilgilerle ya yaratıcıya yakınlaşacak ya da bu bilginin üzerini örterek Rabbine nankörlük edecektir.
Varlığında iyilik ve kötülük yapma kabiliyeti olan insana hayat her zaman iki seçenek sunar.
Ya Adem ya da Şeytan olmak!
Doğru cevapların içinde olduğu kitabı okuyup anlama gayretine giren, Adem olmak isteyendir.
Adem olmak; verilen nimetlere şükretmeyi gerekli kılar. Kulağını nasihat dinlemek, gözünü görmek, kalbini anlamak ve sevmek için kullanır.
Varlık sorularını kendine soran insan merakını soru sorarak aşacaktır. Çünkü soru sormakla insanlığının önü açılacaktır. Kulağı, gözü ve kalbi sorumlu tutulacağı için hakkında bilgisi olmadığı konularda konuşmayacaktır. Zira Hak Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Hakkında bilgin olmadığın şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve kalbin her biri bundan sorumludur.”(İsra:17/36)
Mutlu, huzurlu ve başarılı bir hayat yaşamak isteyen herkes bilmelidir ki, doğru bilgi doğru düşünmenin temelidir.
Doğru düşünmek de doğru kararlar alıp, doğruları yapma gayretini oluşturacaktır.
Göz gördüğü doğruyu doğrulayacak, kulak duyduğu güzelliği kalbine yansıtacak, gönül de kalbine yansıyanı sevecektir.
İnsan da düşünerek yaptığı hatalardan vaz geçecektir.
Elbette şeytan günah işlenmenin ve hata yapmasının sebebi değildir.
Hiç kimse öğretmeni Hak Teala olan Adem kadar da bilgili değildir.
Şeytan, Adem ve eşini insanlığın en büyük emelleri olan ölümsüzlük ve bitmez saltanat ile aldatmıştır. Buna da Allah’ı şahit tutmuştur.
Apaçık düşmanı olduğu ve kanmaması talimatını alan Adem ve eşi bu emri unutup cahillik yapmış, yaptıkları bir hatadan dolayı nimetten mahrum edilmişlerdir.
Demek ki her hata bir mahrumiyet doğuracaktır.
Tövbesi yapılmayan hatalar da insanı şeytana yaklaştıracaktır. Şeytan böylelikle insanın aklını çelecektir. Zira Hak Teâlâ şöyle buyurur:
“Kim Rahman’ın zikrini görmezlikten gelirse başına bir şeytan sararız; onun arkadaşı olur. Onlar bunları yoldan çevirirler ama bunlar doğru yolda olduklarını sanırlar.” (Zuhruf: 43/36-37)
Doğruların üzerinin bile bile kapatılması, yanlış bilgilere itibar edilmesi, kalpler izin vermediği halde dünya isteği ile Allah’ın apaçık emrine rağmen dünyevi fetvalara itibar edilmesi ve Allah’ın kitabının görmezlikten gelinmesi sonucu zelil olunmaktadır. Halbuki izzet ve şeref ancak Allah katındadır.
Aklın yolu birdir. Hayat insana sunulmuş bir fırsattır. Fırsatlar değerlendirilmek içindir. Değerlendirilmeyen her fırsat, zarar olarak insana geri dönecektir. Zira zaman yaydan çıkmış ok misali asla geri gelmeyecektir.
Hak Teâlâ Mülk suresinde “Ölümü ve hayatı yaratan odur. Bunlar; hanginiz daha güzel iş yapacak diye sizi yıpratıcı bir imtihandan geçirmek içindir. O güçlüdür, bağışlayıcıdır.” buyurmuştur.
Hayat, bir imtihan süresi ise ölüm de bu imtihan süresinin bitiş ilanıdır. Her canlının kendisinin tadacağı ölüm sonucunda iyiler ile kötüler aynı değerlendirilmeyecektir. İyilikleri fazla olanların mükâfatları çok iken, kötü olanların cezaları da elim olacaktır.
Hasıl-ı Kelam: Kainatın tek yaratanı ve sahibine gönül vermek ve vahyin gücüne inanmak gerekir. İnanmak teslim olmayı ve güvenmeyi gerekli kılar. Nitekim Hak Teâlâ doğruların tek kaynağı ve herkesin anlayacağı vahyinde şöyle buyurmaktadır:
“Bu (vahiy) insanlık için bir bilinç kaynağıdır; Gönülden inananlar için de bir rehber ve bir rahmet membaıdır.
Yoksa kötülük işleyenler, kendilerini, inanıp Salih amel işleyenler gibi kılacağımızı; hayatlarının ve ölümlerinin bir olacağını mı sanıyorlar?
Ne kötü hüküm veriyorlar!” (Casiye 45/20-21)
Selam ve dua ile…
Asiye Türkan’ın kaleme aldığı bu yazı, Fıtrat Haber sitesinde 20.3.2017 tarihinde yayımlanmıştır.