İMAN ÜSTÜNLÜK ALÂMETİDİR
Allah’a İman, ümit ve imkân demektir. Yani iman, insan hayatındaki her olayın başlangıç noktasıdır. Kişinin ehliyet ve liyakati de, iman durumuna göre değerlendirir. Müslüman’ın hiç bir meselesi imanının önüne geçemez. Her şey imanla anlam kazanır. İmana dayanmayan söz ve fiillerin sonu sahtekârlıkla sonuçlanır. Ümidini kaybetmeyenler de iman sahipleridir. Onlar, ayçiçeğinin güneşe döndüğü gibi, devre göre yön çevirip, şekil almazlar. İmansız ve ahlaksız bir hayat, teknoloji, para, şöhret ve şehvet anlayışına dayandığı için, sonunda kişiyi cinnet uygarlığına doğru sürükleyebilir. O zaman kişi, mutluluğun, batıl şeylerde olduğunu zanneder.
Hâlbuki ayet-i kerimede:
“Asıl üstünlük, ancak Allah’ın, Elçilerinin ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler.” Buyrulmaktadır (Münafikun Suresi 63/8)
Bu ayet, üstünlüğün sadece imanda olduğunu belirtmektedir. İmana dayanmayan üstünlük alametleri, insanı nifaka götüren duygulardır. Zira hadis-i şerifte:
“Amelinin geri bıraktığı kişiyi, nesebi ilerletemez.” buyrulmuştur. (Sünen-i Ebû Davud, Tirmizî, İbn- Mace, mukaddime)
Yani nesebe dayanan taassup, üstün olmanın garantisi değildir. Çünkü mahşerdeki mizanda, kişinin nesebi, soyu sopu değil, ameli tartılacaktır. Durum böyle olunca kişi nesebine değil imanı ve ameline güvenmelidir.
İslami anlamda üstünlük takvaya dayanmaktadır. Takva ehli olmak ise, Müslüman kalmanın en önemli şartlarından biridir. Cenabı hak müminleri sevindirmek için ayeti kerimede:
“Öyle ya, (Allah’a) teslimiyet gösterenleri, (o) günahkârlar gibi tutar mıyız hiç?” buyurmaktadır. (Kalem Suresi 68/35)
Günahkârlar, ortaya dökülen suçlarından dolayı, kendi iradeleri dışında, korku ve dehşetten titremeye başladığı zaman, Allah (c.c.) müminlerle günahkârları bir tutmayacak, aynı kefeye koymayacaktır. Orada ırk, nesep, asalet ve kan bağı gibi unsurlar bir işe yaramayacaktır. Çünkü kişiye değer kazandıran şey, kabilesi ve aşireti değil, imanı ve amelidir.
İmanı olmayan insan, batıl adına her şeyi yapabilir. Meşhur İngiliz casusu Lavrens, Müslüman kılığına bürünerek, Arap milliyetçiliği zehiriyle, Arapları Osmanlı Devletine karşı ayaklandırmıştır. Yani Müslüman olarak muhtaç olduğumuz en önemli şey, vücudumuzdaki kanda değil, kalbimizdeki imandadır. Üstünlüğü imanda değilde kanda arayanlar, bilerek veya bilmeyerek, Yahudi âdetini benimsemiş olurlar. Zira üstünlüğü kanda aramak, Siyonist Yahudilerin en önde gelen dayanağıdır. Onun için hadis-i şerifte:
“Siz Yahudilerin işlediğini işlemeyin. Sonra en küçük bir hile ile Allah’ın haramlarını helal saymaya başlarsınız.” Buyrulmuştur. (Tefsir İbn-i Kesir. Sabuni C: 1, Sh: 75, Beyrut/ 1981)
İmanı ile üstünlük sıfatına haiz olan insanlar, ya iyilik yapar, yahutta iyilik taraftarı olurlar. Onlar hayır işlemeyi, ticari bir işlem olarak yapmadıkları için, iyiliği karşılık beklemeden yaparlar. Çünkü iyilik yapan kişi karşılık beklerse, tefeci durumuna düşer. İyiliği başa kakmak ise, bir nevi iyiliği haczetmek demektir. İman ehli iyiliği Allah rızası için yapar, karşılık beklemeden unutur. Zira ayet-i kerimede:
“Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.” Buyrulmaktadır. (A’li İmran Suresi 3/139)
İman insana bitmeyen bir kuvvet kazandırır. En zor zamanlarda bile anlamsız ve amaçsız durumlara karşı direnmesini sağlar.
Ali KARA
Emekli Müftü