İnsan Denilen Varlık Nedir?

İnsanın ruh & nefs & beden ile olan ilişkisi nasıldır?

Çağlar boyu insan denilen varlığı farklı şekillerde tanımlamaya çalışanlar olmuştur. Bunları kısaca madde madde sıralayalım:

1- İnsanın ruh ve beden / madde ikileminden var olduğunu (düalist anlayışı) savunanlar olmuştur.

(Örneğin Descartes’e göre insan denilen varlık iki farklı cevherden oluşmaktadır. Beden denilen cevher makine gibi deterministtir/ sabit yasalarla çalışır. Uzamda bir yer kaplar. Ruh ise beyindeki kozalaksı bezde/ epifiz bezinde bulunan ateş, rüzgâr gibi bir cevherdir ve maddi bedenden ayrı tanrının ruhuyla özdeş bir cevherdir. Uzamda yer kaplamaz. Madde düşünen bir varlık değildir. Ruh ise düşünen bir varlıktır. Bu yüzden Descartes “düşünüyorum öyle ise varım” demiştir…)

2- İnsanın, beden-nefs-ruh-gönül gibi kombinasyonların tümüyle var olduğunu savunanlar olmuştur. Bu kombinasyonları tek tek sıralayacak olursak insan;

a-Fıtratı olan

b-Canlı bir organizması olan/hayevan

c-Bir beşer/diğer canlılardan/hayevanlardan farklı derili yapısı olan

d-Fiziki yapısıyla/ beden, ceset, sevt (Kur’an’da insanın fiziki yapısını tanımlayan kavramlar) ile belli bir sureti olan

e-Nefse sahip olan/acıma, korku, arzu, şehvet gibi birincil (doğuştan) ve ikincil (sonradan kazanılan) tercihlerde bulunabilen; istek ve duyguları olan yani kıskançlık, zayıflık, cimrilik, nefret, kin, öfke gibi negatif duygularla, merhamet, sevgi, hırs gibi pozitif tüm duygular (aşırılığa kaçma potansiyeli olan) sınava tabi tutulmamız için vardırlar denebilir. Çünkü duygularımız bizi hareket etmeye/ amel işlemeye yönlendirirler. Yaptığımız amellerden hesaba çekileceğiz (Bkz. Mülk suresinin ilk ayetleri) Tüm duygular hayvanlarda ve cinlerde de vardır. İblis kibirlendiği için (hatta Âdem’i kıskandığı için) Allah’ın emrine karşı geldi (Bkz. Bakara 2/34) Fakat Araf 179. Ayette geçtiği gibi insanları ve cinleri sorumlu birer varlık haline dönüştüren Ruh’ dur. (Ahirette hayvanlar da haşir olacakları için aradaki fark/lar ortaya çıkacaktır.)

f-Ruh’u olan/ruh sayesinde Allah’ın emirleri ile ve gerektiği kadar bilgi yüklenilmiş/ilka edilmiş/vahyedilmiş, bilgi üretme potansiyeliyle, yeteneğiyle donatılmış olan

g-Sınırlı duyu verilerine sahip olan

h–Fuad/düşünebilen/konuşabilen/bağlantı kurabilen/akleden/kalbi olan ve daha sayamadığımız, bilmediğimiz kombinasyonların tamamından oluşan bir varlıktır diyebiliriz.

(İnsanda var olan tüm kombinasyonlar insanı vahdete / ferdiyete götürürken saptırabilir de. Şayet Yaratan – yaratılan farkı gözetilmez ise bu kombinasyonlar, Vahdeti- Vücut nazariyesine dönüşebilir. Spinoza’nın “yaratılan her şey tanrının sıfatlarının görünümünden ibarettir” demesi gibi ya da tasavvufta “her şey odur ve ondandır”, “âlemlerin hepsi hayal” denmesi gibi…)

Farkındaysanız farklı varlık anlayışları, farklı sonuçlar doğuracağı için insanın tanımında anlaşılması gereken en önemli husus ruh ve nefsin “insanın fiziki bedeniyle” bağlantılarıdır denebilir.

Bu konuda araştırma yaptığımızda, ruh ve nefs hakkında da farklı görüşlere rastlarız. Bu görüşlere de madde madde kısaca değinelim:

1-Ruh’un bütün bedene yayıldığını savunanlar. Odun ve alev gibi. Ruh’ un bedende sadece kalb (kan dolaşımında) ve diyaframda olduğunu savunanlar bu görüştedir. Bu görüşte olanlar ayrıca insandaki canlılık ilkesinin/hareketin ruh’ tan kaynaklandığını savunmuşlardır (Aristoteles gibi)

2-Maddi bir cevher olmayan insandaki ruh, Allah’tan gelen bilgidir. İnsan bu bilgi sayesinde bilen, algılayandır. Ayrıca insan bu ruh sayesinde yetenek kazanmaktadır. (Bu konuda yazılmış örnek makaleler https://www.suleymaniyevakfi.org/kuran-arastirmalari/ruh-allahtan-gelen-bilgi-ve-bilgiyi-degerlendirme-yetenegi.html ve https://www.suleymaniyevakfi.org/fitrat-ve-tip-arastirmalari/ruh-ve-vucut-dengesi.html Süleymaniye Vakfı sitesinden okunabilir.

3-Beyindeki epifiz bezi denilen yerde var olduğunu savunanlar. (Descartes’in görüşü bu şekildedir. Ruh ve beden aynı anda aynı yerde iki ayrı cevher olunca Descartes’e göre Ruh beyinde, beyindeki kozaksı bezde (epifiz bezi) alev gibi rüzgâr gibi bir maddedir. O’nun düşüncesine göre beyindeki kozalaksı bez/epifiz bezi insan vücudundaki kan dolaşımından etkilenmez.

4- Pantesit/Vahdet-i Vücut görüşünde olanlar ise monoteist bir görüşe sahip oldukları için, tanrı’dan yola çıkarak her şey tanrı’nın farklı görünümünden ibarettir tezini savunurlar. Farklı cevherler yoktur sadece tek bir cevher vardır o da tanrıdır. (Spinoza ve onun takipçilerinden olan Einstein’da “ben Spinoza’nın inandığı tanrıya inanıyorum” demiştir.

5- Birçok âlime göre ise nefs fiziki bedenden soyutlanmıştır. Ve ona bağlı değildir (ancak fiziki bedenle ilgisi vardır. Çünkü nefs insana “kendilik” algısı kazandırmaktadır. Ölümle birlikte bu ilgi kesilinceye kadar nefs adını almaktadır. Ruh adını almamaktadır. İnsanda ve cinde bulunan bu “benlik” algısı ruh üflendiğinde oluşmaktadır diyebiliriz. Kişiliğin/ferdiyetin oluşabilmesi için kişinin nefsinin “kendilik/benlik” bilincine sahip olması gerekir. Kişi, benlik algısına sahip olduğunda ancak sınava tabi tutulduğunu anlar. Ve Nebi/Elçilerle bildirilen vahiy de bunu hatırlatmaktadır denebilir.)

6- Farabi gibi nefsi feleki ve insani nefs diye ikiye ayıranlar olmuştur. Ya da Tasavvuftaki gibi nebati, hayvani, insani nefs diye ayıranlar da olmuştur.

Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda ise insan canlı bir organizma olmasının yanında ölümlü bir varlıktır. Ragıp El İsfehani’nin Müfredatında mevt/ölüm hayatın karşıtı olarak tanımlanmaktadır. Mevt/ölüm; ruhun cesetten çıkması ve yaşama gücünün alınması olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca ayetlere baktığımızda insan için farklı ölüm hallerinden bahsedildiği görülmektedir. Biri fiziki bedenin son bulması, ecelinin gelmesi, tamamlanmasıdır. Diğerinin uykudayken yaşanan hal yani ölümün uykuya benzetilmesidir (Bkz Zümer 39/42). Ve kişinin yaşarken ölümle eş değerde/gaflet uykusundaki halidir (Bkz. Yasin 36/6). Cebrail adlı meleğin ruh diye isimlendirilmesini bu bağlamda iyi okumak gerekir. Bakara 97. Ayette geçtiği gibi “De ki: “Cebrail’e kim düşman olursa bilsin ki önünde bulduğu (ilahi kitapları) tasdik eden, bir rehber olan ve inanıp güvenenlere müjde veren bu kitabı o, senin kalbine Allah’ın onayı ile indirmiştir.” Ebu Hilal Askeri’nin “Farklar Sözlüğünde” de dediği gibi “insanlar ruhtan sağladıkları faydaya benzer bir biçimde dinleri konusunda da Cebrail’den yardım almaktadırlar. Bu anlamda “Kur’an ”da, ruh diye isimlendirilmiştir.” Ayrıca Askeri Farklar sözlüğünde nefs için; ruh/can ve zat için kullanılan müşterek bir isim olduğunu söylemektedir.
Konuyu toparlamaya çalışalım;

Kur’an’da geçen mevt ve teveffi ile nefs ve ruh arasındaki farkları iyi anlamak gerektiği kanaatindeyim. Çünkü Secde suresi 11. Ayette hem teveffi hem mevt kavramı yan yana zikredilmektedir. “De ki: “Sizin için görevlendirilen ölüm meleği sizi vefat ettirecek ve daha sonra Rabbinizin huzuruna çıkarılacaksınız.” Kavramlar arasındaki farklar iyice anlaşıldığında ancak daha sağlıklı bir düşünce
yapısına sahip oluruz. Ayrıca ayetlerin geneline baktığımızda mevt kavramı tüm tabiat ayetleri için geçerken (yeryüzü, hayvan, insan gibi) Teveffi kavramının ise ayetlerde tabiat için geçmediği görülür.
Kur’an’da teveffi kavramının Allah’a ve meleklere izafe dildiği görülmektedir. Teveffi kavramının geçtiği ayetlere baktığımızda, insanın nefsi ile birlikte özel bir durumunu anlatmak için (spesifik olarak) geçtiği görülmektedir. Tıpkı ölümün uykuya benzetildiği Zümer suresi 39. Ayette geçtiği gibi “Allah ruhları (nefisleri), bedenlerin (nefislerin) ölümü sırasında çeker alır, ölmemiş bedenlerin (nefislerin) ruhlarını (nefislerini) uykularında iken alır. Ölümüne hükmettiği bedenlerin ruhlarını tutar, diğerlerini ise belli bir süreye kadar (bedenlerine) geri gönderir. Bunda, düşünen bir topluluk için âyetler /göstergeler vardır.” Zümer suresinde geçen uykudaki ölüm kavramı ise “teveffi” kavramıdır.” Ayette geçtiği gibi uyku sırasında alınan ise nefstir.

Aslına bakılırsa din âlimleri nefs ve ruh’un tek bir şey mi yoksa ayrı ayrı şey mi olduğu konusunda ihtilaflıdırlar. Şöyle ki Zemahşeri, Zümer suresi 42. Ayetti tefsir ederken İbn Abbas’a atıfta bulunarak; Abbas’ın insanın hem bir nefsinin ve hem bir ruhunun olduğunu ve bunların güneş ve ışığa benzettiğini yazmaktadır. Ayrıca yine Abbas’a göre göre akıl ve temyiz (seçip ayırma) gücünün nefs olduğunu, ruhun ise hareket ve nefis sebebidir dediğini ve Allah, kişi uyuduğunda onun nefsini kabzeder ruhunu değil dediğini de nakletmektedir. Süleyman Ateş ise tefsirinde, ruh için bedeni yaşatan canlılık ilkesi olmasının yanında bedeni yöneten bilinç olduğunun üzerinde durur. Ve Zümer 42’de uykuda alınanın bilinç olduğunu, canlılığın ise kaldığını söylemektedir. Ölüm de ise ruh alındığında insanın hem bilinçli halinin hem de canlılığın tüm kökleriyle insanın bedenini terk ettiğinden bahsetmektedir.

Özet olarak yıllarca yaptığım kişisel araştırmalar sayesinde şunu fark etiğimi belirtmek isterim. Nefs ve ruh hakkında yapılan tüm açıklamalar çağın bilgi birikiminden (bilimsel bilgi), kültüründen ve dinsel düşüncelerinden bağımsız gelişmediğidir. Bilimsel bilgi birikimsel olarak ve yanlışlanabildiği ölçüde ilerler. Dinsel bilgi de ise Nebi/Elçilere vahyedilen kitaplar gerçeği veren tek kaynaktır. İnsan, bilimsel bilgisinde de dinsel bilgisinde yanılabilir. Bu durum vahye hiçbir zarar vermez. Yanılan sadece insanın kendisi olur.

Günümüzde Kuantum Fiziği sayesinde, klasik bilimsel bilgilerimizin değiştiği bir çağdayız. Tıpkı Rönesans’ı başlatan süreçlerin (dünya merkezli evren modeli yerine güneş merkezli evren modelinin kabulünün) yaşandığı gibi. Günümüzde de atom, zaman, mekân gibi kavramsal algılarımızda değişimler yaşanmaktadır.

Bu değişimlerin geldiği son nokta transhümanizim, yapay zekâ, kuantum bilgisayarlardır…

“Kuntum Düşünce Sarmalı” adlı makaleyi kaleme alan yazarlar (İsmail Hakkı Aydın, Abdülkadir Cüneyt Aydın, Ahmed Bircis Aydın) yapay zekânın ve kuantum bilgisayarlarının insan beyni taklit edilerek geliştirildiğini yazmaktadırlar. Aynı makalede ilginç bilgilere de yer verilmektedir. Örneğin “Ölüm de hayatın başlangıcıdır, mutluluktur (ölüm anında, gama dalgaları aktive olur, hafıza canlanır, tünel görünür, Seratonin ve Dimetil Triptamin (DMT)salgılanması sebebi ile halüsinasyon söz konusudur!) aslında. Ölüm esnasında mutluluk hormonu diye bilinen seratonin salgılanmasında artış oluyor ve ölümden dönenler bu mutluluktan söz ediyorlar. (Dr. Eben Alexander, Kanıt Klan Kitap, 2021, İstanbul)”

Şimdi doktorların yorumladığı bulgulara bir de Kur’an perspektifinden bakalım. Gerçekten insan ölüm anında, ölüm melekleri insanın canını alırken neler yaşamaktadır?
Nahl suresi 27. Ayetten itibaren ölüm melekleri, cehennemliklerin nefislerini teveffi ettiklerinde yaşananlar ile sonrasındaki ayetlerde cennetliklerin teveffi edilmesinde yaşananlar anlatılmaktadır. Ve Nahl 33. Ayette “Bunlar Meleklerin gelmesi veya Rablerinin /Sahiplerinin emrinin gelmesi dışında bir şey mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yaptılar. Allah bunlara yanlış yapmaz, bunlar yanlışı
kendilerine yaparlar.” Ayrıca “Melekler, yüzlerine ve sırtlarına vura vura vefat ettirirken o kâfirleri bir görsen! Onlara: “Yangın azabını tadın bakalım!” derler. “Bu, kendi ellerinizle yaptıklarınızın karşılığıdır. Yoksa Allah, kullarına asla haksızlık etmez.” (Enfal 8/50-51) Ve aynı hakikat “Melekler, yüzlerine ve sırtlarına vura vura onları vefat ettirdiklerinde halleri nice olur? Bunun sebebi onların Allah’ı razı edecek şeylerden hoşlanmayarak onu öfkelendiren şeylere uymalarıdır. Allah da onların amellerini yok saymıştır. Yoksa kalplerinde hastalık olanlar, kötü eğilimlerini Allah’ın asla ortaya çıkarmayacağını mı sanıyorlar? (Muhammed 47/27-28-29) diye geçmektedir.

Aynı makaleyi okumaya devam edelim; “Ölüm, doğumdur da… Nitekim insan Dünya’da rüyadadır, ölünce uyanacaktır! Her an hücrelerimiz ölüyor ve yeni baştan diriliyorlar ve yenileniyorlar. “ Biz birkaç ay önceki “biz” değiliz zira. Hep yenileniyoruz. Beyin de yenileniyor, nöronlar öğreniyor, eğitiliyor, yenileniyor, tomurcuklanıyor, yeni bağlantılar kuruyor. Eğitim ve öğretimle beyinler yıkanabiliyor! “Anlamayı” anlamaktan aciz olanlar için, kafa yapısı değişmiyor! Yenilenmeyen maalesef kafa yapısı! Ölüm mutluluk mudur? Öldükten, kalp durduktan sonra 10-15 dakika daha beyinden aktif gama dalgaları tespit edilmiştir. Benim de yakından tanıdığım bir meslektaşım olan Amerikalı beyin cerrahı Alexander’in de kitabında anlattığı gibi , “bir tünel ve ucunda bir ışık” olduğu hep ifade edilmektedir.”

Makalede yazılanları gerçek olarak kabul ettiğimizde bilmeliyiz ki insan beyni zahiren yaşadıklarıyla rüyada yaşadıklarını ayırt edemez. Descartes, bunları ayırmak için zahiren yaşananın sürekliliğinden, rüyada yaşananın ise kesikli ve birbirlerinden kopuk olmalarından dolayı dünyada yaşananlar ile rüyada yaşananları ayırt etmektedir. Ayrıca ölüm herkes için mutluluk mudur? Sorusuna cevabımızı Mü’minun 99’dan okuyalım “Onlardan (kâfirlerden) birine ölüm geldiğinde: “Rabbim! Beni geri döndürün! Der.” Süleymaniye vakfı mealinin dipnotunda bu ayet için şunlar yazmaktadır “Bu sözler, ruhun melekler tarafından alındığı sırada söylenen sözlerdir. Muhatabın tekil olmasına rağmen ifadenin, “Beni geri döndürünüz” şeklinde çoğul kullanılması, bu sözün en az üç kere tekrarlandığı şeklinde anlaşılabileceği gibi Allah ile araya koyduklarını da işe katarak onlardan da yardım istedikleri şeklinde de anlaşılabilir. (Secde 32/12, Şura 42/44).”

Kur’an’da geçen konuşmaları mecaz olarak değerlendiren akımlar geçmişte de vardılar günümüzde de vardırlar. Sanırım tüm konuşma ve uyarıları ancak kendi ölümümüzle karşılaştığımızda tıpkı Yasin suresinde verilen bir adamın konuşmasının örnek verilmesi gibi göreceğiz “(Adamı öldürdüler) Ona: “Şu bahçeye gir!” denildi. (Orayı görünce) şöyle dedi: “Ah, keşke halkım bilseydi!. Rabbimin beni neye karşılık bağışladığını ve ikram görenlerden biri yaptığını (keşke bilselerdi!)” (Yasin 36/26-27)

Ahirette yapılacak olan konuşmaların mecaz olup olmadığına kendiniz karar verin.

Rablerine karşı yanlış yapmaktan sakınanlar ise gruplar halinde cennete sevk edilirler. Oraya vardıklarında cennetin kapıları açılmıştır, görevliler onlara şöyle derler: “Selam size! Ne mutlu size! Ölümsüz olarak kalmak üzere girin içeriye!” (Zümer 39/73)

Cennetlikler de şöyle derler: “Her şeyi mükemmel yapmak, bize verdiği sözü tutan ve bu yeri bize veren Allah’a özgüdür. (Bize verilen) Cennette istediğimiz yere yerleşeceğiz. Güzel işler yapanların ödülü ne güzelmiş!” (Zümer 39/74)

Rablerine karşı kâfirlik edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü hale gelmektir o (azaba maruz kalmak)! (Mülk 67/6)

Cehenneme atıldıkları sırada, onun harıl harıl yanmaktayken havayı şiddetle içine çekişini duyarlar. (Mülk 67/7)

Kızgınlıktan çatlayacak gibi olur. Her bir güruh cehenneme atılırken oranın görevlileri onlara: “Size bir uyarıcı gelmedi mi?” diye sorar. (Mülk 67/8)

Onlar şöyle derler: “Evet, gerçekten bize bir uyarıcı geldi ama biz yalana sarıldık ve onlara ‘Allah bir şey indirmemiştir, siz sadece büyük bir sapkınlık içindesiniz’ dedik.” (Mülk 67/9)

Şunu da derler: “Keşke dinleseydik ya da aklımızı kullansaydık! O zaman bu alevli ateşin ahalisi içinde olmazdık.” (Mülk 67/10)

Böylece suçlarını itiraf etmiş olurlar. Uzak olsun o alevli ateşin ahalisi! (Mülk 67/11)

Sonuç olarak Kur’an-ı Kerimde geçen mevt ve teveffi gibi kavramların ruh/nefs; nefs/beden, sevt, ceset; ruh/emir ve vahiy ili ilişkisini ve kavramlar arası farklılıkları (ölüm bize gelmeden önce) çok iyi okumamız ve anlamamız gerekmektedir.

Unutmayalım “Sana ruhu soruyorlar. De ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir.” O bilgiden size az bir şey verilmiştir.” (İsra 17/85)

Mürüvvet ÇALIŞKAN