İYİLİK VE KÖTÜLÜK BAĞLAMINDA SUÇLULUK PSİKOLOJİSİ -III-
Bir önceki yazıda iyilik nedir, iyilik öğrenilen bir davranış mıdır? sorularına cevaplar arandı. Bu yazıda ise insanın yaşarken karşılaşabileceği ahlaki ikilemler[1] üzerinde durulacaktır. Ahlak, kişinin doğuştan ve/veya sonradan edindiği tutum ve davranışlardır. Ahlaklı kişiyi ise iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin olanı; duygu, düşünce ve davranışlarıyla ayırt edebilen kişidir diye tanımlayabiliriz.
Kişi yaşamı boyunca olgu ve olay/lar karşısında karar verirken birçok ikilemle karşılaşabilir. İnsanın sık sık karşılaştığı bu ikilemler birçok kuramcıyı[2] düşündürmüştür. Kholberg’in oluşturduğu ahlaki ikilem[3] kuramı bunlardan birisidir. Ona göre kişinin değerlerine ve ilkelerine göre karar vermesi asılnda yetiştiği kültürle alakalıdır. Dış denetime bağlı olarak gelişebilen bu kararlar, kişinin doğup büyüdüğü kültüre göre şekil alırlar. Kişi edindiği bu değerleri kültürel aktarımla kazanır. Kholberg, kendi geliştirdiği ahlaki ikilem kuramını test etmek için bazı hikayeler[4] kaleme aldı. Bu hikayelerin doğru veya yanlış yanıtı yoktur. Bu sebeplerden dolayı bu ikilemlerin yanıtları toplumdan topluma değişmektedir. Çünkü her kültürde doğru ve yanlışlar farklıdır. Bu sebeple Kholberg’e göre ahlaki değerler görecelidir.
Ahlaki ikilemde kaldığımızda nasıl davranmalıyız? Dini herhangi bir kaygı içermeyen, Kholberg’in ahlaki ikilemlerine bir Müslüman nasıl cevap verir, nasıl davranır? 100 kişiden oluşan bir denek grubumuz olsaydı ve onlara Kholber’in oluşturduğu hikayelerini sorsaydık, farklı farklı cevaplar almamız kuvvetle muhtemeldir. Bunun sebebi dinimizi yeterince içselleştirmemiş olabileceğimiz gibi verdiğimiz cevapların yaşadığımız kültürle yakından alakalı olmasıdır diyebiliriz. Böylelikle Kholberg kuramında haklı çıkacaktır.
Toplum bilim terimi olan “kültür ve kültürel aktarımı” kısaca tanımlamak istersek “tarihsel ve toplumsal gelişim süreci içerisinde insanların kendilerinin oluşturdukları değerlerin ve değer yargılarının sonraki kuşaklara aktarımıdır” diye tanımlayabiliriz. Kültür, kişisel ve toplumsal değerlerle ilgili olunca insanın fizyolojik, biyolojik ve psikolojik durumlarının değer oluşturmadaki rolünü unutmamamız gerekir. İnsan yediği-içtiği, düşündüğü ve hissettiği/duygulanımlarından dolayı çeşitli davranışlarda/amellerde bulunmaktadır. Ayrıca istek ve davranışlarına değer hatta anlam yüklemektedir. Bu değerler ve anlamlar toplumsal kabule dönüştüğünde de kuşaktan kuşağa aktarılmaktadırlar. Çocuk, bu değerler dünyasının (kültürün) içine doğmaktadır. Ve ona göre bilişsel, duygusal ve davranışsal eğitilmektedir.
“Her doğan İslam fıtratı üzere doğar. Sonra ana-babası onu Yahudi, Hristiyan ya da Mecusi yapar.” hadisini bu bağlamda değerlendirebiliriz. Kur’an-ı Kerim’deki tabirle kişi artık bu değerlere göre amel etmektedir. Oluşturulan kültür içerisinde, kişinin ne tür amellerde bulunacağı bu sebeple büyük önem arz etmektedir.
Bu girizgahtan sonra ahlaki ikilemde kaldığımızda nasıl amel etmemiz gerektiği konusunda cevaplarımızı Kur’an-ı Kerim’den bulmaya çalışalım. İyilikle ilgili[5] diğer yazıyı hatta başlangıç[6] yazısını okuduğunuzu farz ederek bu yazıda neden kötülük kavramları üzerinde özellikle durulduğunu anlayacağınızı umut ediyorum.
Aşağıdaki tabloda kirli-temiz, iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin gibi ahlaki ikilemi yansıtan bazı kavramlar “şemada” verilmeye çalışılmıştır. Bu ikilemler doğru anlaşıldığında “insanın fiziki, biyolojik (kimyasal) ve psikolojik inşası, Allah’ın emrettiği şekilde olacaktır” diye düşünülmektedir. Kişi Allah’ın emir ve yasaklarına uyduğunda, helal ve haramlarını gözettiğinde yani yasaklardan ve haramlardan uzak durduğunda önce Allah ile sonra kendisi sonuçta ailesi ve çevresi ile dengede olacaktır. Dengede olduğunda ise değer yargılarını ona göre belirleyecektir. Ve hayatına anlam katacaktır. Bu sayede Allah’ın belirlediği sınırlar içerisinde ideal toplum modeli ortaya çıkacaktır.
Belirlenmiş sınırlar, insanın kendisini güvende hissetmesini sağlar. İman, kavramının anlamlarından birisi güvendir. İman eden kişi Rabbine inanan/güvenen, buna göre amel eden ve çevresine güven veren kişidir. Rabbiyle ve kişilerarası ilişkilerinde sınırlarını korumayı bildiği için, başkalarının sınırlarına da saygı duyan kişidir.
AHLAKİ İKİLEM TABLOSU
AHLAKİ İKİLEM | AYETLERDE BİRLİKTE GEÇTİĞİ DİĞER KAVRAMLARDAN ÖNREKLER | ÖRNEK AYET NUMARALARI | |
1 | TAYYİP – HABİS | RİCS, NECASET | Bakara 2/72, İbrahim 14/24, Nisa 4/3, Sebe 34/15, Araf 7/58, Maide 5/100, Enbiya 21/74, Nisa 4/2, Tövbe 7/28 |
i | HAYIR- ŞER | DUA | Fussilet 41/49-51, Mearic 71/20, Enfal 8/22, Araf 7/11-12-13-14-15, Nur 24/11 |
3 | HASENE- SEYYİE | NEFİS, AZAP, ZULUM, TEVBE, AFF, ŞEFAAT, MERHAMET, İMTİHAN, SADAKA, KEFARET, ZUNUB,SUE, CEHALET, | Nahl 16/27, Yunus 10/26, Rum 30/10, Bakara 2/81, Neml 27/46, Hud 11/114, Mü’minun 23/26, Nisa 4/79, En’am 6/160, Araf 7/131, Tevbe 9/37, Furkan 25/66, Nisa 4/97, Saffat 37/177 |
4 | BİRR- İSM | EFFAK, MUTEDİ, KAFİR, ŞİRK | Ali İmran 3/193, Mutaffifin
83/12-18, Bakara 2/177- 224, Furkan 25/68, Nisa 4/107, Bakara 2/276, Casiye 45/6-7 |
5 | MARUF – MÜNKER | KİBİR, MÜNAFIK | Tevbe 9/67-102, Araf 7/46, Bakara 2/172-180-228, Lokman 31/19, Hac 22/72, Al-i İmran 3/104 |
6 | HAK – BATIL | MÜCRİM, | Enfal 8/8, İsra 17/81, Şura 42/24, Muhammed 47/3, Hac 22/62, Sebe 34/49 |
7 | LANET- RAHMET | İBLİS,ŞEYTAN, FESAD, ZALİM | Bakara 2/89-161-159,Hicr 15/35-36, Rad 13/25,Mümin 40/52, Nisa 4/118 |
8 | AHİRETTEKİ SONUÇ | SEVAP, TERAZİ | Bakara 2/18-, En’am 6/160,Yunus 10/27, Neml 27/90, İsra 11/17, |
9 | CENNET- CEHENNEM | MÜMİN, MUTTAKİ, KAFİR, MÜNAFIK | Nisa 4/55-93-97-115-140-169, Al-i İmran 3/12-162-197, Bakara 2/206,
Araf 7/179, Hud 11/106-107-108 |
Yukarıda verilen tabloda ayet ve ayet numaraları örnek olarak seçilmiştir. Ayetlerin ve kavramların tümünü vermek bu yazının hacmini genişleteceğinden birkaçı verilmiştir.
TAYYİB-HABİS
Habis Kavramı Kur’an-ı Kerimde daha çok “tayyib” kavramının karşıtı olarak ve birlikte geçtikleri görülmektedir. Örneğin “Onlar, yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı bulacakları ümmi nebi olan bu resule uyanlardır. O resul onların iyi şeyleri yapmalarını ister ve kötü şeylerden sakındırır. Onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar. Onların ısrını /ağır yükünü ve üzerlerindeki prangaları kaldırır. Ona güvenen, onun değerini bilen, ona yardımcı olan ve onunla birlikte indirilen nûra (Kur’ân’a) uyanlar var ya işte umduklarına kavuşacak olanlar onlardır.” (Araf 7/157). Ya da Al-i İmran 179. Ayette geçtiği gibi “Allah, siz müminleri bulunduğunuz halde bırakacak değildir, pis olanları temiz olanlardan ayıracaktır. Allah, gaybını size açacak da değildir; ama (onu bildirmek için) elçilerinden tercih ettiği birini seçer. Öyleyse siz, Allah’a ve elçilerine /kitaplarına güvenin. Eğer onlara güvenir de yanlışlardan sakınırsanız büyük bir ödülü hak edersiniz.”
İsfahani’nin “Müfredatında “t-y-b” maddesi “kelimenin asıl anlamı duyuların ve nefsin lezzetli bulduğu/hoşuna giden şeydir” diye geçmektedir. 10 ayette 16 kez geçtiği görülen “habis” kavramı ise İslam Ansiklopedisinde “Bazı nesnelerdeki pisliği ve iğrençliği ifade ettiği gibi yanlış inancı kötü sözleri bayağı davranışları sebebiyle kendisinden nefret edilen insanlar için kullanıldığı” belirtilmektedir. Tevbe 28. ayette “müşrikler pisliktirler” bu anlamdadır. N-c-s (necaset) “pislik demektir. Bu da iki çeşittir. Biri duyu organlarıyla algılanabilir, diğeri ise basiretle (uzbakış) idrak edilebilir.”[7] Habisin niteliğini arttıran “necesun” ifadesi sadece Tevbe suresi 28. ayette geçmektedir.
Cenab-ı Allah, Müminlere tayyib kavramıyla helal-temiz olan tüm yiyecekleri yemelerini (Bakara 2/172), güzel söz söylemelerini (İbrahim 14/24), hoşa giden eş ve zina yapmamış temiz eşle evlenmelerini tavsiye etmektedir (Nisa 4/3, Nur 24/26). Ayrıca insanların yaşadığı temiz ve güvenli şehirden/beldeden (Sebe/34/15), temiz topraktan (Araf 7/58) ve güzel amellerden bahsedilirken de aynı kavram kullanmaktadır. Bu bağlamda “tayyib” kavramı temiz, iyi ve güzel olan her şeyi nitelediği için, geçtiği konuya göre geniş bir anlam yelpazesine sahiptir diyebiliriz..
Habis olanı niteleyen “R-c-s” maddesi ise Müfredatta genel anlamıyla Rics/pis şey dört açıdan olur: Miza, akıl, şer/din veya bunların tümü açısından örneğin leş gibi. Zira leş hem mizaç hem akıl hem de şer açısından tiksinti duyulan şeydir. Şer’ açısından pislik örneği: İçki ve kumar. Bunların akıl açısından da pislik oldukları söylenmektedir.” diye geçmektedir. Maide 90. ayette “şarap, kumar, dikili taşlar ve şans oklarının birer şeytan işi pislik” oldukları ya da En’am Suresi 145. ayette “domuz eti ki o gerçekten pisliktir” diye geçmektedir. Kalplerdeki marazdan/hastalıktan/kalbin kirlenmesinden ( Tevbe 9/125) ve insanın aklını kullanmadığından (gerekli bağlantıları kurmadığında) “rics’ ile nitelendiği görülmektedir (Yunus 10/100).
Genel anlamda konuyu toparlayacak olursak “Allah’ın emrinden çıkan kimseler habistirler” diyebiliriz (Enbiya 21/74), Çünkü onlar Allah’a şirk koştukları için de “helal olanı haramla” değiştirirler (Nisa 4/2). “De ki pis şeyler temiz şeyler bir olmaz isterse pis şeylerin çokluğu seni etkilemiş olsun. Ey aklıselim sahibi olanlar, Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının ki umduğunuza kavuşasınız” (Maide 5/100)
HAYIR-ŞER
Hayrın karşıtı olarak şerri ele aldığımızda; hayır “herkesin arzuladığı şey olduğu gibi, şer ’de herkesin sakındığı şeydir.[8] Bu tanımından yola çıkarak bir Müslüman olarak, iki karşıt kavramı nasıl değerlendirmeliyiz? Çünkü insan hoşuna gitmeyen bir musibetle karşılaştığında Allah’a yalvarır (Fussilet 41/49-51, Mearic 71/20) Musibet üzerlerinden kalktığında ise şirk koşmaya devam edebilir (İsra 17/68) Şirk ise Allah’ın asla affetmeyeceği cezaya tabi bir suçtur (Nisa 4/48) İnsan şer işlediğinde lanetleneceği gibi sonunda varacağı yer cehennem ateşi olmaktadır. Kısaca Allah’ın emirlerine karşı geliştirilen tüm düşünce, duygu ve davranışları şerdir. Allah’a ve Nebi-Elçilerinin getirdiği kitaplara “itaat” ise hayırdır.
Kur’an-ı Kerim’de geçen bu iki kavram hakkında, ayetlerden yola çıkarak şöyle bir çıkarımda daha bulunabiliriz “Allah’ın emir ve yasaklarından uzaklaştıran her duygulanım, düşünce ve davranış şerdir. Yaklaştıran her duygulanım, düşünce ve davranış hayırdır. Hayır ve şer kavramları bu kadar önemli olunca Enfal suresi 22. ayeti bu bağlamlarda ele alabiliriz “Allah katında canlıların en kötüsü, aklını kullanmayarak sağırlık ve dilsizlik edenlerdir” canlıların en kötüsü, yaratılan ve indirilen ayetleri görmezlikten gelenler, ayetler üzerinde düşünmeyerek hatta duyduğu halde duymamazlıktan gelerek (kafirlik ederek), bildiklerini ve anladıklarını açıklaması gerektiği halde açıklamadıkları için Cenab-ı Allah onları dinsiz diye nitelendirmektedir. “İndirdiğimiz açık ve yol gösterici ayetleri, insanlar için bu kitapta açıkça ortaya koymamızdan sonra örtenler var ya! Allah, işte onları lanetler /dışlar. Lanet edecek olanlar da onları lanetlerler.” (Bakara 2/159)
Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda kötülüğü niteleyen tüm kavramların aslında Allah’ın emirlerine karşı geliştirilen duygulanım, düşünce ve davranışları kapsadığı anlaşılmaktadır. Şunu da unutmamalıyız! Kişi kendisini en doğru yolda sanabilir hatta hatasında ısrar edebilir. Tıpkı İblis gibi. İblis, Allah’ın “Âdem’e secde et” emrine karşı geldiği için ve “ben Âdem’den daha hayırlıyım” dediği için lanetlenmiştir. Bu itaatsizliğinin sonucunda lanetlenen İblis, Rabbinden “son saate kadar, doğru yolun üzerinde oturma izni istemiş ve süre verilenlerden olmuştur (Araf 7/11-12-13-14-15). Adem-İblis kıssasından yola çıkarak hayır ve şerri tefekkür ettiğimizde ters mantığın işleyebileceği görülmektedir.
Kime, neye göre hayır ve şer?
Nur Suresi 11. ayete konu olan hayır ve şer kavramlarını bu bağlamda inceleyelim, Hz. Aişe’ye atılan iftira “ifk hadisesi” olarak bilinir. Ayet şöyledir “O iftirayı yapanlar içinizden bir çetedir. O olayı sizin için şer görmeyin, aksine o sizin için hayırlı olmuştur! Onlardan her biri, işlediği günahın cezasını görecektir. Suçun elebaşılığını yapan için de büyük bir azap vardır.” Bu ayetten yola çıkarak şöyle bir çıkarımda bulunabiliriz. Cenab-ı Allah iftiracıların yaptığı şerri, inananlar için hayra çevirir. Şöyle ki iftirayı atan kişi/ler, bu iftirayı bilerek ve bir amaç doğrultusunda kurguladılar ve etrafa yaydılar. İftiraya uğrayan kişinin ise böyle bir şeyi istemesi mümkün değildir. Düşüncesi bile korkunçtur. İftiraya uğrayan kişinin, ruh halini anlamaya çalışırsak, büyük bir keder ve üzüntü duyabileceğini anlayabiliriz. Bu bağlamda Cenab-ı Allah bize göre şer sanılan birçok hadiseyi hayra çevirerek yani gerçeği ortaya çıkararak, insanların psikolojisini rahatlatmaktadır diyebiliriz. Bu konuda Allah’a ne kadar şükretsek azdır.
HASENE-seyyie
İyiliği ve güzelliği betimleyen hasenin karşıtı olan “seyyie” kavramı Kur’an-ı Kerim’de geniş açılımlara sahip kavramlardan birisidir. Müfredatta seyyie’nin kök harfleri “S-v-e” maddesi hakkında dünya-ahiret, ruh-beden, mal-makam, şan-şöhret kaybetmek anlamında “insana üzüntü veren her şeydir” diye geçmektedir. İnsanın kendisine yaptığı kötülüğün ve çirkinliğin niteliklerini ve kapsamlarını anlamamız bakımından bu kavram önemlidir. 151 ayette 167 kez tekrarlanan seyyie kavramın kapsamına baktığımızda;
-Şirk koşmak (İnsanın kendisine yaptığı en büyük suçtur. Allah’ın emirlerine karşı gelindiğinde ortaya çıkan şirk, Cenab-ı Allah’ın affetmeyeceği en büyük kötülüklerdendir.)
-Allah’ın ayetlerini yalanlamak, alay konusu yapmak (Rum 30/10)
-Ayetlere karşı kâfirlik etmek, gerçeklerin üstünü örtmek (Fussilet 41/27)
-Yapılan harcamaları çok görmek, başa kakmak, harcamayı ziyan saymak, gösteriş için harcamak (Tevbe 9/98)
-Ahirete inanmamak (Nahl 16/60), tekrar dirilmeye inanmamak, Allah’la buluşmaya (hesap vermeye) inanmamak (Furkan 25/40, En’am 6/31)
-Allah hakkında kötü zanda bulunmak (Fetih 48/12), başkaları hakkında kötü zanda bulunmak (Fetih 48/6)
-Münafıklık
-Kibirlenmek, kötü tuzaklar kurmak (Fatır 35/10,43). Ayetlere baktığımızda kötü tuzaklar kuranların tuzakları eninde sonunda kendi başlarına geçmektedir.
-Allah’ın yolundan çevirmek için yapılan yeminler (Münafikun 63/12), fitne-fesat çıkarmak için yapılan yeminler (Nahl 16/94),
-Kötü her türlü söz (Nisa 4/48)
-Hilekârlık (Al-İ İmran 3/120)
-Zalimlik (Şura 42/40)
-Haram ayları yok saymak
-Kız çocukları öldürmek (Nahl 16/59)
-Kendi hevasına uyanlar (Muhammed 47/14)
-Babalarının nikâhlamış olduğu kadınla evlenmek (İsra 17/32)
-Zina (Yusuf 12/24, İsra 17/32)
-Cinsel tercih ve yönelim sonucu olan eşcinsellik (gey, lezbiyen ilişki) (Lut’un kavminde ilk defa görüldüğü görülen bu tür cinsel yönelimler, onların helakına sebebiyet vermiştir.)
-Salih (a.s) ve Hud (a.s) kavminin onları yalanlamaları ve helak olmalarına sebebiyet veren uyarılar.
Görüldüğü gibi “seyyie” kavramının geçtiği ayetlerden yola çıkarak kötülüğün boyutları hakkında bilgilendirilmekteyiz. Yukarıda ayet numaralarıyla sıralanan maddeler örnek mahiyetinde verilmiştir. Böylelikle aynı hatalarda ısrar etmemek inananlar için kolaylaşacaktır. İnsanın kendi nefsine zulm etmesini de bu bağlamlarda değerlendirebiliriz. “Sana ne iyilik gelse Allah’tandır, sana ne kötülük gelse senden kaynaklanır[9]. Seni insanlara elçi gönderdik, şahit olarak Allah yeter” (Nisa 4/79) Hesap günü gelmeden önce iyi ve güzel amellerimizi arttırmak yararımıza olacaktır (Nisa 4/110). Cenab-ı Allah salih amellerin karşıtı olan kötü amellerimizin (Casiye 45/21) üstünü örtmek (Zümer 39/35), bizleri af etmek ve tövbelerimizi kabul etmek ister (Şura 42/25). Yaptığımız kötülüklerin Cenab-ı Hak tarafından örtülmesi için “Yalnız Allah’a sığınmamız (Mü’min 40/19), ibadetlerimizi yerine getirmemiz namaz ve dua ile yardım istemeliyiz (Al-i İmran 3/193), Nasuh tövbesinde bulunmalıyız (Tahrim 66/8). Elçilere inanmak ve onları desteklemek (Muhammed 47/2), Allah’a güzel borç vermek (sadaka, zekat, infak Maide 5/12 vd.). Kısaca iyilikle ve kötülükle sınanma sınav gereğidir (Araf 7/168) Cenab-ı Allah kadın, erkek güzel ve salih amellerde bulunanları, hicret edenleri, yurtlarından çıkarılarak eziyete uğrayanların ve Allah yolunda öldürülenlerin seiyyatlarını/kötülüklerini örteceğini müjdelemektedir. Allah’ın vaadi haktır.
Konuyu toparlayacak olursak; iki karşıt kavramın, Müfredat’ta güzel bir şekilde özetlendiği görülür. Hasene (iyilik) ve seyyie (kötülük) iki kısımdır” “Biri, aklın ve dinin iyi ve kötü gördükleri şeyler. Örneğin şu ayette zikredilenler gibi “Kim (Allah’ın huzuruna) bir iyilikle gelirse ona onun on katı verilir. Bir kötülükle gelen ise sadece dengi ile cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar[10].(En’am 6/160) Diğeri ise insanın tabiatına göre belirlenen iyilik ve kötülüklerdir. Bu da insan tabiatının hafif ve ağır gördüğü şeylerdir.” Hud suresi 10. Ayette de geçtiği gibi “Çektiği darlıktan sonra bir bolluk tattırsak bu defa kesinlikle “Bütün sıkıntılarım bitti.” der. Artık o tam bir şımarıktır, böbürlenir durur”, durumuna düşmemek için uyarılmaktayız.
Ayetlere baktığımızda yaptığımız kötülüklerin tümünün nefsimize izafe edildiği görülür. Bunun sonucunda da Allah kötülük dileyeni saptırır (Fatır 35/89) Kıyamette ise yaptıkları kötülükler, kâfirlerin üzerinde olacaktır (Nahl 16/27). Bunun sonucunda kötü azap (Mü’min 40/45), Kötü hesaptan (Ra’d 13/18), dolayı insanların hüsrana düşmeleri kaçınılmaz olacaktır (Neml 27/5, 39/47). Cezayı gerektirecek fiiller (Fussilet 41/27) sonucunda, kötü yurt (Ra’d 13/25), cehennem olacaktır (Nisa 4/97,115). Bu yüzden hesap günü gelmeden önce tövbe etmek (Nisa 4/17, Nahl 16/119) gerekir.
Salih amel işleyenlerle, kötü amel işleyenlerin akıbeti bir olmayacaktır. İnsan kendi elleriyle yaptıklarının sonucuna (Şura 42/48) katlanacaktır; çünkü yapılan tüm kötülükler insanın kalbini paslandırmaktadır (Mutaffifin 83/14).
Sonuç olarak Nisa 31. ayette geçtiği gibi “Yasaklandığınız günahların büyüklerinden[11] kaçınırsanız diğer kötü davranışlarınızı örter, sizi değerli bir yere sokarız.”, “Ama kim tövbe eder /dönüş yapar, inanıp güvenir ve iyi işler yaparsa, Allah işte onların kötülüklerini iyiliğe çevirir. Allah daima bağışlayan ve ikramı bol olandır.” (Furkan 25/70), “İnanıp güvenen ve iyi işler yapmış olanların kötü işlerini örtecek ve onları, yaptıklarının en güzeliyle ödüllendireceğiz.” (Ankebut 29/7) Ve “İşte bunlar; amellerini, en güzelini (esas alarak[12]) kabul edeceğimiz, kötülüklerine bakmayacağımız ve Cennet ahalisi içine alacağımız kimselerdir. Bu, kendilerine yapılan doğru vaadin gereğidir[13].” (Ahkaf 46/16)
Unutmayalım kötülük eden, kötülüğü kendi aleyhine kazanır!
(Ahirette) Hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenmez[14]. Günah yükü ağır olan, günahının taşınması için yardım istese onun bir parçası dahi taşınmaz, yardıma çağırdığı isterse akrabası olsun. Sen sadece, içten içe Rablerinden çekinenleri, namazını özenle ve sürekli kılanları uyarabilirsin. Kim kendini geliştirirse onu sadece kendisi için yapmış olur. Dönüp varılacak yer Allah’ın huzurudur. (Fatır 35/18)
Cenab-ı Allah’ın bizleri sakındırdığı ve uzak durun dediği ikazlarını ciddiye almalıyız. Ayetlerden de anlaşılacağı gibi kötü olan hata yapmak değil hatada ısrar etmemektir. Art arda yapılan hataların, günahların, kötülüklerin bedelini kişi kendisi ödeyecektir. Zulmettikleri kişilerin de hesabı kendisine sorulacaktır. Örneğin alkol tüketimi haramlardan birisidir. Zina da uzak durulması gereken bir suçtur. Hatalar düzeltilmedikleri takdirde zincirleme diğer suçları tetikleyebilir. Kişi ilk alkol içtiğinde hata yapmış olur, hatasında ısrar ederse alkolik olur. Bağımlı olduğu için kazancını alkole harcamaya başlar. Hatta daha ileri boyutta parası yoksa hırsızlık yapabilir. Yakınlarından zorla, şiddet uygulayarak para isteyebilir. Hatta alkollüyken aklı başında olmadığı için fuhuş çeşitlerinden birini işleyebilir (zina, gey, lezbiyen ilişki), gayri meşru çocuk sahibi olabilir. Sarhoşken hiç düşünmeden hareket edeceği için öfkesini kontrol edemeyerek birini bile öldürebilir. Sonuçta da kişi alkol kullanarak haddini aştığı için, haramı helal yerine koyduğu için fiziksel ve duygusal yani ahlaki çöküntü yaşar. Bu sebeple hem kendisine hem etrafına zararlı birisi olur. Zincirleme birçok eylem sadece bir bardak alkol içmekle tetiklenmiş olur. Bu gibi örnekleri tüm madde kullanımları (eroin, esrar vd.) için çoğaltmak mümkündür. Şirk ise Allah’ın hiç affetmeyeceği suçlardandır!
Görüldüğü gibi Allah’ın emir ve yasaklarını, helal ve haramlarını içeren kavramlar, insan ve toplum psikolojisini yakından ilgilendirmektedir. Bu sebeplerden dolayı, ahlaki ikilem oluşturan kavramların tek tek ele alınması, anlaşılması ve uygulanması çok önemlidir. Gayret bizden başarı Allah’tandır.
Ahlaki ikilem barındıran kavramlar serisine bir sonraki yazıda devam edilecektir.
_______________________________________________________________
[1]Ahlaki ikilemleri betimleyen kavramlar
[2] Ahlaki gelişim kuramcıları: Jean Peaget, Albert Bandura, Lev Vigovsk gibi
[3] Kholberg, Peaget ve Bandura gibi kuramcıların kuramlarını geliştirmiştir denebilir. Dinamikleri farklı olsa da ortak noktaları ahlaki gelişimin daha çok toplumsallaşma ile toplumsal norm ve kuralların içselleştirilmesiyle gerçekleştiğini söylemeleridir. Kholberg ahlaki ikilem kavramsallaştırmasını, kişide ikilem oluşturacak hikâyeler oluşturarak denek guruplarında test etmiştir. Bu ahlaki ikilem barındıran hikâyeler dini boyut içermiyorlardı. Tamamen toplumda genel geçer, dışa bağımlı yani otoriteye bağımlı ahlaki kuralların test edilmesiyle alakalıdır.
[4] Örnek hikaye “Bay Webster, bir benzin istasyonunun sahibi ve müdürüdür. Bay Webster ona ona yardım edecek bir tamirciyi işe almak istemektedir. Fakat iyi bir tamirci bulmak oldukça zordur. Bulduğu tek kişi iyi bir tamirci olarak gördüğü Bay Lee’dir. Fakat o bir zencidir. Bay Webster zencilere karşı herhangi bir olumsuz düşünceye sahip değilken, müşterilerinin pek çoğu zencilerden hoşlanmadıkları için Bay Lee’yi işe almaya çekinir. Eğer bay Lee benzin istasyonunda çalışıyor olsaydı müşterileri işlerini başka yere yaptırıyor olabilirdi. Bay Lee, Bay Webster’a onu işe alıp almayacağını sorduğunda Bay Webster başka birini işe aldığını söyledi. Fakat Bay Webster, hiç kimseyi işe almamıştı. Çünkü Bay Lee kadar iyi bir tamirciyi henüz bulamamıştı. Bay Webster ne yapmalı, Bay Lee’yi işe almalı mı?
[5] https://www.cerideiilmiyye.org/iyilik-ve-kotuluk-baglaminda-sucluluk-psikolojisi-ii/
[6] https://www.cerideiilmiyye.org/iyilik-ve-kotuluk-baglaminda-sucluluk-psikolojisi/
[7] Ragıp El Isfahani, Müfredat/Kur’an Kavramları sözlüğü, Çıra Yayınları, N-c-s maddesi
[8] Müfredat, Ş-r-r maddesi, s.543
[9] İlgili diğer ayetler için Bkz:Al-i İmran 3/152–153, Şura 42/30.
[10] Bkz: Nisa 4/40, Neml 27/89–90, Kasas 28/84, Mümin 40/40.
[11] Büyük günahlara “kebâir” denir. Bunların belli başlıları şunlardır: Ayetleri gizlemek (Bakara 2/159–163, 174–177), şirk (Nisa 4/48), zina etmek (İsra 17/32, Nur 24/2), namuslu bir kadına zina iftirasında bulunmak (Nur 24/4, 11–13), adam öldürmek (Furkan 25/68) yetim malı yemek (Nisa 4/2, 6, 10), ölçüde tartıda eksiltme yapmak (Mutaffifîn 83/1–3, İsra 17/35), hırsızlık (Maide 5/38), Allah’ın koyduğu sınırları aşmak (Nisa 4/14), kendi yalanını Allah’a mal etmek (Hud 11/18, Nahl 16/116), haram yiyecekleri yemek (Bakara 2/173, Maide 5/3, En’am 6/145, Nahl 16/115) savastan kacmak (Enfal; 8/15–16), faiz yemek (Bakara 2/275, 278-279, Al-i İmran 3/130) ana-babaya kötü davranmak (İsrâ 17/23), kibirli olmak (Nisa 4/36), sarhoş edici ve uyuşturucu maddeleri kullanmak, kumar oynamak (Maide 5/90–91, Bakara 2/219) haram aylarda savaşmak (Bakara 2/217), evlenilmesi haram olan kadınlarla evlenmek (Nisa 4/22–24), insanlari mescitlerden engellemek (Bakara 2/114), Allah’tan vahiy aldığını iddia etmek (En’am 6/93) ve ayetlerden yüz çevirmektir (En’am 6/157, Taha 20/124–127).
[12] Bkz: Yunus 10/26, Nahl 16/96–97, Enbiya 21/101, Nur 24/38, Ankebut 29/7, Zümer 39/33–35.
[13] Bkz: Nisa 4/31,122, Furkan 25/15–16, Lokman 31/8–9, Zümer 39/20.