Kafirin örttüğü şey inancıdır. Geleneksel tanımda aktarılanlar ise Kur’an ile alakasız konulardır. Geleneğin tanımı ‘’Ateist’’in cevabıdır. Ancak Ateizm diye bir şey zaten insan fıtratına terstir. İnanmıyorum diyen kişiler özbenliklerini kandırmaya çalışan kişilerdir. Kafirlikte; bir şeyi yani inancı gizlemek için o şeyin önce var olması lazımdır. Olmayan bir inancın örtülmesi mantığa uymaz. Kafirin bir şeyler gizlemesiyle ilgili Hadid Suresi 20. Ayette ‘’tohumu ekip toprakla gizleyen çiftçi’’ anlamında kuffâra kelimesi kullanılmıştır. Bilin ki dünya hayatı bir oyun, bir oyalanma, bir süs, mallar ve çocuklarla övünme yarışından ibarettir. Bu hayat, bitirdiği bitkilerle çiftçileri hayran bırakan bereketli yağmura benzer. Sonra bitki kurur; onu sararmış görürsün, arkasından da çer-çöpe dönüşür. Ama Ahirette (öbür dünyada) hem ağır bir azap hem de Allah’ın bağışlaması ve rızası vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir yararlanma dışında bir şey değildir.
İnsanın özbenliğinde yani fıtratında Allah inancı olduğunun delili olan ayetleri aktarırsak Rum Suresi 30. Ayette ‘‘Sen yüzünü dosdoğru bu dine, Allah’ın insanları yarattığı fıtrata çevir. Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. İşte sağlam din budur. Ama insanların çoğu bunu bilmezler. ‘’ Yine Araf Suresi 172. Ayette ise insanların akıl olarak olgunluğa ermeye başladıkları buluğ çağından itibaren fıtratın iyice oturduğundan bahseder. ‘’Rabbin, Ademoğullarının bellerinden nesillerini aldığında onları kendilerine karşı şöyle şahit tuttu: “Ben sizin Rabbiniz (Sahibiniz) değil miyim?” Onlar da “Evet! Sahibimizsin. Biz buna şahidiz.” dediler. Artık kıyamet günü, “Biz bunun farkında değildik” diyemezsiniz. ‘’
Yine insanların yaratılışlarına tabiri caizse Dna’sına işlenen bir İlahi bir kod olan fıtratın yanında vicdan ve doğruyu bilmenin de entegre edilmesiyle ilgili ayetlerden örnek verirsek Hucurat Suresi 7. Ayette ‘’Biliniz ki Allah’ın elçisi yani (size O’nun sözlerini taşıyan) Kıtabı, sizin elinizdedir. Eğer çoğu konuda gönlünüze uysaydı sıkıntıya düşerdiniz. Ama Allah, ona güvenmeyi size sevdirdi; onu gönüllerinizin süsü yaptı. Kitab’ı görmezlikten gelmeyi, yoldan çıkmayı ve emirlerine ters düşmeyi de size kötü gösterdi. Bu konuma gelenler olgun kimselerdir.’’ Vahyedilir. Yine Şems Suresi 8. Ayette de ‘’Sonra yaptığının kötü veya iyi olduğunu ilham edene yemin olsun ki ‘’ Yüce Rabbimiz vahyetmiştir. Kelime anlamı yaratılış olan Fıtrat; terim olarak varlık türlerinin ve özellikle insanın ilk yaratılıştaki temel yapısı ve karakterini; iyiye, doğruya ve güzele yönelik doğuştan gelen yatkınlığı ifade eder. Aynı kökten türeyen fatır kelimesi Kur’an-ı Kerim’de “göklerin ve yerin yaratıcısı” anlamında Yüce Allah için kullanılmıştır. İnsanın nefsi yanlışa da yönlendirir ancak Allah inancının getirdiği vicdan her zaman pişmanlık duygusu olarak devrededir. Bunu hepimiz her gün yaşamaktayız.
Anlam bilimciler semantik analiz olarak ‘’Küfür’’ kavramını 4’e ayırmışlardır;
Bunlardan ilki ‘inkar’’dır. Fıtratın getirdiği dogmatik bir Allah inancını kendi içinde inansa da dışarı bunu reddediyor gibi akseden ve Allah’ın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiretine inanmayan bir anlayıştır.
İkinci olarak ‘’nifak’’ gelir. Bu Kur’an da ‘’Münafık’’ olarak geçen kişilerin yaptığı bir eylemdir. Dilde inandıklarını söyleyip ancak kalben reddeden hisler besleme durumudur. Amaç ise inananların birliklerini bozmaktır. Münafıklar da Kafirler gibi yalancılıkta ustalaşmış olduğundan onları teşhis etmek çok zordur. Nitekim Son Nebi olan Hz. Muhammed bile çevresindeki insanların birçoğundaki münafıklığı çözememiştir. Bu durumla ilgili Tevbe Suresi 101. Ayette ‘’Hem çevrenizdeki çöl Araplarından hem Medine halkından ikiyüzlülükte (münafıklıkta) uzmanlaşmış münafıklar vardır. Onları sen bilmezsin, biz biliriz. Onları iki defa azaba uğratacağız. Sonra da büyük bir azaba itileceklerdir. ‘’ Diye vahyedilmektedir.
Üçüncü olarak ise genel olarak günümüzde yaygın görülmekte olan; kalben bilip, dil olarak da söyleyip ancak çıkarlarına ve sisteme karşı gelmemek için bazı ayetleri kendilerince eğip büken kişilerin oluşturduğu gruptur. Bu gruba; tarikatlar, cemaatler, mezhepler kısacası Ehli Kitap girer.
Son gruptaki kişiler ise; kalben bilip yani doğru şekilde bilip kendi rahatı bozulmasın diye bazı kafir ve münafık gruplarından korkup susan kişilerdir. Pasivize bir durum Kur’an da eleştirilir. Kur’an’ı doğru şekilde anlayan kişilerin çevresindeki insanları uyarması ve doğruya yönlendirmek için çabalaması gerekmektedir. Bu bir dini görev ve yükümlülüktür.
İmansızlık durumu ise Kur’an da geleneğin inandığı gibi ‘’Tanrı inancının olmadığı’’ anlamına gelmeyip; şirk, şüphe, şüphe ve zulüm gibi anlamlara gelir.
Peki Kur’an kimlere Kafir demektedir ?
Kur’an da bu konu birçok kategoriye ayrılmıştır. Temel olanlarından bahsedersek;
– Önce inanıp sonra küfre düşenler;
Araf Suresi 106. Ayette ‘’Bazı yüzlerin ak olduğu, bazı yüzlerin de karardığı hesap gününde, yüzleri kararanlara şöyle denir: “Siz inandıktan sonra kâfir oldunuz, değil mi? Kâfir olmanıza karşılık, tadın şu azabı!”
-Ayetleri gizleyenler;
Bakara Suresi 161. Ayette; ‘’Ayetleri gizleyen ve gizlemişken ölenleri; Allah, melekleri ve bütün insanlar dışlayacaktır.’’
-Ayetlerin bir kısmına inanıp bir kısmına inanmak istemeyenler;
Nisa Suresi 150. Ayette ‘’Allah ile elçilerinin arasını ayırma isteği ile Allah’ı ve elçilerini görmezlik eden; birine inanır diğerini tanımayız diyen ve ikisi arasında bir yol tutmak isteyenler,işte gerçek kâfirler onlardır. O kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır. ’’
-Zordayken ayetlere inanıp sonradan sapanlar;
Zümer Suresi 8. Ayette ‘’İnsan, başı sıkışınca dönüp Rabbine yalvarır. Sonra Allah, iyilik yaparak ona bir fırsat verse daha önce yalvardığını unutur da (Allah’a) benzer nitelikte varlıklar oluşturur ki insanları Allah’ın yolundan saptırsın. De ki “Bir süre kafirliğinin tadını çıkar. Çünkü sen, o ateşin ahalisindensin.”
-Ayetleri görmemezlikten gelmek için tüm kafirlerin yalan söylemesi;
Bakara Suresi 38 ve 39. Ayetler de ‘’Onlara şöyle dedik: “Oradan hep birlikte inin! Tarafımdan size bir rehber gelirse, rehberime uyanlarda ne korku olur ne de üzüntü çekerler.” Yalan söyleyerek ayetlerimizi görmezlikten gelenler ise cehennem ahalisidir. Onlar orada ölümsüz olarak kalacaklardır.‘’
-Kur’an dışı Haram ve Helaller uyduran tüm oluşumlar;
Enam Suresi 159. Ayette ‘’Dinlerini bölük bölük edip her biri bir kişinin taraftarı olmuş olanlar var ya, sen hiçbir konuda onlardan olamazsın. Onların işi Allah’a kalmıştır. Daha sonra Allah, onların yaptıklarını kendilerine bildirecektir. ‘’
Kâfir İle Günahkâr Farkı; Buradaki temel ölçüt ayetlere ve Allah’ın emirlerine teslim olup yanlış yaptığını kabul edip etmeme durumudur. Kafir; Allah’ın emirlerini örter. Ayetlere doğru şekilde inanmaması konusunda pişman olmayıp, tövbe etmez. Sürekli bir yalan söyleme durumu vardır. Bu durum bilinçli olarak sürekli tekrarlanır. Yanlışını bilinçli olarak yanlışın farkında olmasına rağmen tekrar eder. Günahkar ise yaptığının yanlış olduğunu kabul eder ve kendisini düzeltmek için Allah’a yönelip, af diler. Allah’ın emirlerine uymayan biri, günahkar ise kendini yanlış yolda gördüğü an, derhal farkına varınca kendini düzeltmeye çalışır. Ancak kişi kendini haklı görürse Allah’a teslim olamaz; O’ nun emirlerini kendine uydurmaya başlar. Kafirin en temel ve ilk bilinen örneği iblistir. şeytan hakkında Araf Suresi 16 ve 17. Ayetlerde bu durum şöyle vahyedilir. “Madem beni aşırılığa sen sevk ettin, ben de senin doğru yolunun üstüne onlar için oturacağıma yemin ederim. Sonra önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Göreceksin, onların çoğu sana karşı görevlerini yerine getirmeyecektir.” Haşr Suresi 16. Ayette ‘’Bunlar şeytan gibidirler; şeytan insana: “Görmezlikten gel (kafir ol)” der, o da görmezlikten gelirse, (şeytan) bu kez şöyle demeye başlar: “Benim seninle ilgim olmaz; ben varlıkların Sahibi olan Allah’tan korkarım.”
iblis, Yüce Allah’ın varlığını ve mutlak kudretini diğer tüm yaratılanlar gibi kabul etmiştir. Kafirliğe götüren sebep ise yaptıklarından pişman olmaması, fıtratına zulmedip çok kötü olmayı tercih etmesidir. Günahkar ise yaptıklarından pişman olup tövbe ister. Hz. Adem bu duruma örneklerden biri olarak verilebilir. Yasak ağaçtan iblise uyup yedikten sonra hatasının farkına varıp Bakara Suresi 37. Ayetteki gibi tövbe edip af dilemiştir. ‘’Âdem Sahibinden (Rabbinden) uyarılar aldı (ve tevbe etti). Sahibi (Rabbi) de tevbesini kabul etti. Dönüş yapanı (tevbe edeni) kabul eden, ikramı bol olan O’dur. ‘’
Hüseyin Anıl ASLAN