Kur’an’da “Cimriliği” Niteleyen / Betimleyen Kavram Çalışması

Cimrilik olgusunu bencillikle yan yana getirdiğimizde, günümüzde cimrilikten ziyade bencillik kavramının öne çıktığını görürüz. Aslında bencillik cimriliği de kapsayan bir kavramdır. Cimri kavramının tarihi geçmişine bakarsak mecaz ve gerçek anlamda kullanıldığını görürüz. “Tarihte en eski kaynak “soysuz, sefil” (1300 yılından önce) “cömert olmayan” Osmanlı kanunnameleri (1600 yılından önce) kelime kökenine baktığımızda ise Farsça bir kelime olan “cimri” soysuz, sefil, dilenci” anlamlarındadır. Türkçemize de Farsçadan geçen bu kelimenin anlamı “Elindeki parayı harcamaya kıyamayan, bitli, eli sıkı, ekti, hasis, kısmık, kibritçi, mıhsıçtı, nekes, pinti, sıkı, varyemez.” Anlamlarında kullanılmaktadır[1]

Bu yazıda bir inananda/müminde asla bulunmaması gereken bir karakter özelliği olan cimrilikten bahsedilecektir. Ayrıca bu yazının amacı tefsirden ziyade cimriliğin doğuştan mı yoksa sonradan edinilen bir karakter özelliği mi olduğu üzerinde deneme çalışması yapmaktır. Kur’an’da geçen ayet ve kavramlardan yola çıkarak Psikolojiye cimrilik olgusu hakkında bir bakış açısı kazandırmaktır.  Çünkü psikoloji bilimi, adını Ruh+Bilim olarak adlandırmaktadır. Psikolojide “psişe insan zihninin, bilincinin ve bilinç dışının tamamıdır. Psikoloji, psişenin bilimsel ve nesnel incelenmesi bilimidir. Terim psikoloji ve felsefede antik dönemlerden beri kullanılır ve insan doğasını bilimsel açıdan anlamak için temel kavramlardan birini oluşturur. Ruhbilim olarak da adlandırılan psikoloji sözcüğünün oluşumundaki psişe Türkçede ruh olarak da kullanılmaktadır.”[2]

Psikoloji’de Ruh meselesi Kur’an-ı Kerim’de anlatılan Ruh ile aynı özellikleri mi taşıdığı merak konusudur. Aradaki benzerlikler ve farklılıklar, araştırılması gereken bir konudur. Ruh konusu bu makalenin konusu olmadığından okumak için Prof Dr. Abdülaziz Bayındır’ın RUH, ALLAH’TAN GELEN BİLGİ VE BİLGİYİ DEĞERLENDİRME YETENEĞİ” adlı makalesi ufuk açıcıdır. “İnsanı çamurdan süzülen bir özden yarattık. Sonra o özü, karar-ı mekînde (ana rahminde) nutfe (döllenmiş yumurta) haline getirdik. Sonra o nutfeyi, alakaya çevirdik. Alakayı bir çiğnem et gibi yaptık. O et parçasını kemiklere dönüştürdük ve kemikleri etle donattık. Sonra da onu başka bir yaratık haline getirdik[3]. Yaratanların en güzeli[4] olan Allah bereketin ve iyiliğin kaynağıdır.[5]” (Müminûn 23/12-14) “Sonra da onu başka bir yaratık haline getirdik” ifadesi, farklılaşmanın vücut yapısının tamamlanmasından sonra olduğunu göstermektedir. Ruhun üflenmeden önce gözlerin, kulakların ve kalbin yaratılışı tamamlandığı için ruh ile birlikte oluşan dinleme, basiret ve kalp, vücudun değil, ruhun özelliklerdir.[6] Anlaşılacağı gibi insanı ve Ruhu tanımada referans kaynağımız Kur’an-ı Kerim olursa İnsan psikolojisi için büyük ve önemli adımlar atılacağı kesindir. Yaratıcı-Yaratılan dengesi ancak o zaman sağlıklı bir şekildi kurulabilir. Kişi Yaratıcıyla kurduğu sağlam bağlardan sonra ancak kendilik algısının yanında, ailesiyle, çevresiyle, tabiatla dengeli ve iyi ilişkiler geliştirebilir.

Dönelim konumuza; ayetlere baktığımızda Kur’an-ı Kerim’de cimriliği niteleyen ve betimleyen farklı kavramlara rastlarız. Bu sebeple kavramlar arası farkları bilmek büyük önem arz etmektedir.  Çünkü Kur’an’ı anlamada kavramsal farklar, dereceler ve nitelikler gözetilmezse insan psikolojisini olumsuz yönde etkileyen cimriliği tam olarak anlayamayız.

Temel sorularımız: Cimrilik doğuştan mı gelir? Sonradan kazanılan bir karakter özelliği midir?

İnsanın cimri olması ne gibi bireysel, ilişkisel (aile ve yakın çevre gibi), toplumsal sonuçlar doğurur?

Amaç: Sorularımıza Kur’an’dan / kavramlardan yola çıkarak cevaplar aramaktır.

Hedef: İnsan psikolojisini ve karakterini yakından ilgilendiren cimrilik kavramının önemini, Kur’an-ı Kerim üzerinden deneyimlemek.

Ayetlere baktığımızda cimriliği betimleyen “Buhl, Şuhh, Katr” kavramlarına rastlarız. Aralarında anlam farklılıkları olmasına rağmen, bu farklar meallere yansıtılamadığı için insan psikolojisine dair bilimsel veriler ortaya koyulamıyor denebilir.

Ragıp el Isfahan,  K-t-r maddesinde İsra Suresi 100. ayetten yola çıkarak, bu ayetin “insanın doğuştan cimri yaratıldığına işaret ettiğini” yazmaktadır. Yaklaşık 150 yıldır, insan psikolojisi özellikle erken çocukluk dönemiyle ilgili çeşitli kuramlar ortaya atıldı. Örneğin Erikson’un Psikososyal Gelişim Kuramına göre 1-3 yaş aralığındaki çocuklarda ego gelişimi başlamaktadır ve çocuk her şeye “benim” demektedir. Bu yaş aralığında çocuk inatçı, saldırgan ve bencil olur ve her istediğini yaptırmaya çalışır. Ebeveynleri tarafından çocuğa iyi rehberlik yapılırsa çocukta sağlıklı bir özerklik duygusu gelişir. Tam tersi sınırsız özgürlükle,  her istediğinin yerine getirilmesi ise sağlıksızdır. Çocuğu bencil, sorumsuz ve saldırgan birisi yapar.

Anti parantez belirtmeliyim ki çocuğun doğuştan getirdiği sahiplenme ve aidiyet duyguları “benim ile başlayan benlik algısı” ile başlamaktadır diyebiliriz. Sahiplenme duygumuz olmasaydı tabiri caiz ise “her şeyi har vurup harman savururduk ve hiçbir şeyin kıymetini bilmezdik.” Kendimize, ailemize, çocuğumuza, eşimize, arkadaşımıza, eşyalarımıza, vatanımıza vd. birçok şeye sahip çıkamazdık. Aidiyet duygumuz olmasaydı aile gibi herhangi bir topluluk oluşturamazdık. İnsan fıtratına aykırı bir durum söz konusu olurdu. Sahiplenmenin ve aidiyetin işlev ve amaçları bu anlamda çok önemlidir. Sahiplenmenin aşırısı olan cimriliğin insan psikolojisini ve çevresini olumsuz etkilediği bilinen bir gerçektir. Aidiyetin ise nereye ve nasıl olması gerektiği konusunda kafa karşılıklılığı yaşanırdı. Çok şükür Rabbimiz bizleri dengeli olma noktasında eğitmektedir. Sanırım insanın doğuştan getirdiği bu iki duygu bile sınava tabi tutulması için yeterlidir.

İnsan davranışlarını inceleyen kuramlardan bir diğeri Piaget’in Bilişsel Gelişim Kuramıdır. Piaget’in Kuramına göre 2-7 yaş “işlem öncesi dönemdir”,  7-11 yaş ise “somut işlemler dönemidir. Çocuk ancak 11 yaşından sonra soyut işlemler dönemine girmektedir. Soyut kavramları ancak o zaman anlamlandırmaya başlayabilir. Bu kurama göre çocuk ne işlem öncesi dönemde ne de somut işlemler döneminde soyutlayarak düşünme becerisine sahip değildir. Çocuk adalet, cimrilik, cömertlik, yalan gibi soyut kavramları anlamlandıramaz. Bu sebeple çocuklara Erikson’un kuramında da olduğu gibi iyi rehberlik yapılması gerekmektedir. Bakım verenlerinin sayesinde, çocukta soyutlama kabiliyetinin yanında, adalet, vicdan ve empati yeteneği gelişebilsin.

Bandura’nın toplumsal öğrenme kuramına göre de çocuk her şeyi gözlem yoluyla öğrenir. İlk olarak bakım verenlerinden (anne-baba-nine-dede vs.) başlayarak ve çeşitli çevrelere girdiğinde çevreyle etkileşime girerek gözlem yoluyla öğrenir.[7] Kur’an’a baktığımızda da çocuk yaşamsal herhangi bir tecrübeye sahip olmadan doğmaktadır. “Allah sizi annelerinizin karınlarından, siz hiçbir şey bilmezken çıkardı. Bununla beraber sizde dinleme, görme (basiret) özellikleri ve gönüller oluşturdu ki görevlerinizi yerine getiresiniz.” (Nahl 16/78)

Bilişsel temelli öğrenme beyin temelli öğrenmedir. Yeni doğan bebeğin beyni, yetişkin beyninin ¼’ü kadardır. 1 yaşına gelindiğinde beyin hacmi ikiye katlanır. Beyin gelişiminin 3 yaşında %80’i, 5 yaşına ise %90’ı tamamlanır. Hızla büyüyen beyin 7 yaşına gelindiğinde, dünyayla nasıl iletişim kurulduğuna dair sağlam bir temel oluşturur. [8] Kuramcılara göre çocuk erken çocukluk dönemlerinde sadece kayıt yapar. Anne babasının (bakım veren herkes buna dâhildir) ve çevresinde bulunan arkadaş, öğretmen vs. davranışlarını, duygularını, olaylar karşısındaki tepkilerini, problem çözme yeteneklerini vd. kaydeder ve önce taklit yoluyla sonra otomatik olarak bunları sergiler. Freud’a göre çocuk 0-5 yaşına kadar ne kaydetmişse gelecekteki yaşantısı bu kayıtların tekrarı üzerine kurulmuştur. Bana göre bu görüş tam olarak doğru değildir. Çünkü insan sınava tabi tutulan bir varlıktır. Determinist bir sürece tabi değildir. Çocuk gençlik dönemine geçip, aklıselim olduktan sonra değişip gelişebilir. Ancak o zaman sınavın bir önemi olur.

Bandura’nın kuramına geri dönecek olursak onu destekleyen bir rivayette “Her doğan İslam fıtratı üzere doğar. Sonra anası babası onu Yahudi, Hristiyan, Mecusi yapar” diye geçmektedir.

Ayrıca beyin temelli öğrenmenin yanında “HeartMath Enstitüsü’ndeki bilim insanları, son 40 yıldır  “kalpten çıkan sinyallerin beyni nasıl etkilediği” üzerinde araştırmalar yaptılar. Kalp – Beyin iletişimi geleneksel olarak; kalbin beynin komutlarına uyuduğu ve cevaplar verdiği yani tek taraflı bir iletişim olduğu yönündeydi. Yapılan araştırmalar sonucunda kalp ve beyin arasındaki iletişimin aslında dinamik, devam eden “iki yönlü” bir diyalog olduğunu ve her organın sürekli olarak diğerinin işlevini etkilediği anlaşıldı.”[9] Beyin ve kalp hatta bağırsaklar üzerinde yapılan araştırmalar, insanın sanılanın aksine bütüncül/holistik bir yapıda olduğu yönünde. Gelecekte yapılacak çalışmalar devam ettiği müddetçe, bilmediğimiz birçok şey daha net aydınlanacak. Hatta doğru bildiğimiz birçok yanlışın olduğunu da anlayacağız.

İnsan varlık sahnesine çıktığından beri, yaşam becerileri gelişmemiş, tecrübesiz bir şekilde hayata başlamıştır diyebiliriz. İlk insan olan Âdem ve eşiyle başlayan serüven hala devam etmektedir. Nötür bir şekilde başladığı anlaşılan bu serüven, sonra ki nesil/ler için de eşit şartlar oluşturmalı ki sınavın bir anlamı olsun. Bu sebeple duygu, düşünce ve davranışlarımızı etkileyen, biyolojik, fizyolojik, psikolojik ve çevresel etmenler çok önemlidirler. Bu bağlamda Âdem ve İblis kıssaları bizlere çok şey öğretmektedir. “Ebedilik ve ölümsüzlük/bitmek bilmeyen saltanat” [10]vaadiyle kandırılan Âdem ve eşi doyumsuzlukları yüzünden şeytanlaşan İblise uydular ve yaratıldıkları yeryüzündeki[11] bahçeden[12] kovuldular. Bakara 268. Ayete göre şeytan, insanı fakirlikle korkutur. Fakirlikten, elindekini kaybetme korkusu yaşayan insan cimriliği huy edinmiş olabilir. Oysa yapılması gereken bir önceki ayette verilmektedir “Ey inanıp güvenenler! Kazandıklarınızın temizlerinden ve yerden sizin için çıkardığımız şeylerden hayra harcayın! Gözünüzü yummadan almayacağınız kötü şeylerden vermeye kalkmayın! Bilin ki Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, ne yaparsa güzelini yapar.” (Bakara 2/267)

İnsan doğuştan nötr olmalı ki elleriyle yaptıkları ve seçtiklerinin sonuçlarına katlanabilsin. Çünkü Rabbimiz cimriliği emretmez. Özellikle infak ahlakını benimsememizi; sadaka ve zekât vermeyi emreden Cenab-ı Haktır ve bizi cimrilikten korumaktadır.

Şimdi tek tek cimrilikle ilgili Kur’an-ı Kerimde geçen kavramlara bakalım:

Buhl Kavramı: Ragıp El İsfahan’ın kavramlar sözlüğünde B-h-l: “Nimetleri, ihtiyaçları, esirgenmesi doğru olmayacak kimselerden esirgemektir.” Sahip olduğu imkânları başkalarıyla paylaşmamak olan Buhl’un karşıtı ise “c-v-d kök harflerinden oluşan cömert kavramıdır. Cömertlik “mal olsun, ilim olsun elinde bulunan az şeyin tamamını harcamaktır. Bu açıdan sıfat olarak cömert adam denir.” Asil at denmesinde de var gücüyle koşan at olmasından dolayıdır. Çok yağan yağmura da bu ad verilir. İsfahan’a göre cimrilik iki çeşittir. Biri kişinin kendi ihtiyaçlarını karşılamada gösterdiği cimriliktir. Diğeri başkalarının ihtiyaçlarını karşılamada gösterdiği cimriliktir. İkincisi daha çok tenkit edilir. Bunun için delilimiz Yüce Allah’ın şu sözüdür “bunlar kendileri cimri davrandıkları gibi başkalarına da cimri olmayı telkin ederler (Nisa 4/37)”[13]  Buhl kavramı 7 Ayette 12 kez geçmektedir. Elindeki tüm imkânları başkalarıyla paylaşmak istemeyen bir kişinin özelliği olan buhl ayetlerden çok güzel anlaşılmaktadır. Konuyu netleştirmek adına bu kavramın geçtiği birkaç ayete daha bakalım:

Kim de cimrilik eder ve kendini yeterli görür, en güzel şeyler karşısında yalana sarılırsa, onu da en zor şeylere, kolayca ulaştıracağız. Düştüğü zaman malı işine yaramayacak. (Leyl 92/8.9.10.11)

Allah’ın, kendi lütfuyla verdiği şeylerde cimrilik edenler, bunun kendileri için iyi olduğunu sanmasınlar. Hayır, bu onlar için kötüdür. Cimrilik ettikleri şeyler kıyamet /mezardan kalkış14günü boyunlarına dolandırılacaktır. Göklerin ve yerin bütün mirası Allah’ındır. Allah yaptıklarınızın iç yüzünü bilir.(Al-i İmran 3/180)

Ama Allah onlara lütfundan verince cimrilik edip yüz çevirdiler. Onlar dönek kimselerdir. Verdikleri sözü tutmamalarının ve yalan söylemelerinin cezası olarak Allah da kendisiyle yüzleşecekleri güne kadar kalplerine münafıklık yerleştirdi[14]. Bilmiyorlar mı ki Allah onların sırlarını da gizli konuşmalarını da bilir! Allah, gizli saklı her şeyi çok iyi bilir. (Tevbe 9/76.77.78)

Onlar, cimrilik eden ve insanlardan da cimrilik etmelerini isteyen kimselerdir[15]. Kim (Allah’a itaat etmekten) yüz çevirirse bilsin ki Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan ve yaptığını mükemmel yapandır. (Hadid 57/24)

Dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadır. Eğer inanır ve yanlış yapmaktan sakınırsanız Allah size hak ettiğiniz karşılıkları verir. Sizden mallarınızın tamamını da istemez. Eğer sizden onları isteyip de sizi aç ve açıkta bırakacak olsaydı cimrilik ederdiniz ve Allah, bütün kötü eğilimlerinizi ortaya çıkarırdı. İşte sizler Allah yolunda harcama yapmaya çağrılan kimselersiniz ama içinizden cimrilik edenler var. Kim cimrilik ederse cimriliği sadece kendine eder. Allah zengindir, siz fakirsiniz. Eğer yüz çevirirseniz o, yerinize başka bir topluluk getirir de onlar sizin gibi olmazlar. (Muhammed 47/36.37.38)

Şuhh Kavramı: Ragıp El İsfahan’ın kavramlar sözlüğünde Ş-h-h; “Adet haline getirilen hırsla birlikte olan cimrilik”.[16] Hırs ve kıskançlığı da bünyesinde barındıran bu cimrilik için El Askari’nin farklar sözlüğünde

Şuhh için “hayrı engelleme hırsıdır” denmektedir. “Nitekim bir çakmak, ateş çıkarmıyor ve çakmak suretiyle yanmıyorsa, zendün şahahun (cimri çakmak)denilir. Çakmak, sanki yanmayı engelleme hırsı göstermektedir. Buhl ise, “hakkı engellemedir”; bu nedenle Allah’ın hukukunu eda eden için, bahil denilmez. [17] Şuhh kavramının geçtiği ayetlere baktığımız ise 4 ayette 5 kez geçtiği görülür.  Bunlar:  Ahzap Suresi 19. Ayette iki kez tekrarlanmaktadır. “(Bizim yanımıza gelin demeleri) Size düşkün olduklarını göstermek içindir. Korku gelip çattığında üzerine ölüm baygınlığı çökmüş biri gibi gözleri bir tarafa kaymış olarak sana baktıklarını görürsün. Korku geçince de mala olan düşkünlüklerinden dolayı sivri dilleriyle sizi incitirler. İşte onlar, inanıp güvenmiş kimseler değillerdir19. Bu yüzden Allah onların amellerini yok saymıştır[18]. Bu, Allah’a kolaydır.”

Bir kadın, kocasının ayrılmasından[19] veya yüz çevirmesinden korkarsa aralarında uzlaşmaları, iki taraf için de günah değildir. Uzlaşmak hayırlıdır. Nefisler doyumsuzluğa yatkın kılınmıştır. Eğer güzel davranır ve yanlış yapmaktan sakınırsanız (bilin ki) Allah, yaptığınız şeylerin iç yüzünden haberdardır.(Nisa 4/128)

“Onlardan önce bu yurda /Medine’ye yerleşmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olanlar (ensar), kendilerine hicret edip gelenleri severler; onlara (feyden) verilen şeylere karşı içlerinde bir istek duymazlar[20]. Zor durumda olsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin doyumsuzluğundan korunursa işte onlar umduklarına kavuşacak olanlardır.[21](Haşr 64/16) ve Tegabun 16. Ayette “Gücünüz yettiğince Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının[22]. Onu dinleyin ve ona gönülden boyun eğin! Kendi iyiliğiniz için hayra harcama yapın[23]! Kim nefsinin doyumsuzluğundan korunursa işte onlar umduklarına kavuşacak olanlardır[24].

İnsanın istifadesi için yaratılan tüm mallar/meta, aynı zamanda onun imtihanı için de yaratılmıştır. Mallarınızın ve çocuklarınızın birer imtihan[25] sebebi olduğunu, Allah katında da büyük bir ödülün bulunduğunu bilin.(Enfal 8/28)Bu imtahan malın nasıl kazanıldığı, nerelerde harcandığıyla ilgilidir.

Cenab-ı Hak malın sahibidir. Yarattığı malları insanoğluna musahhar kılmış/istifadesine sunmuştur. İmtihan gereği Allah’a ait bu malları ancak onun izin verdiği şekilde harcandığında kulluk vazifemizi yerine getirmiş oluruz/emirlerine uymuş oluruz.

Katr Kavramı: Bu kavram 5 ayette 5 kez geçmektedir. Ragıp El İsfahan’ın kavramlar sözlüğünde K-t-r: “Nafakayı azaltmaktır. Bu kelime israfın karşıtıdır. Onların her ikisi de kötülenmiştir. Allah buyurur ki “onlar harcadıkları zaman ne israf ederler ne de kısarlar; (harcamaları) ikisi arasında orta bir yol olur (Furkan 25/67). Mal ve servetin ihtiyaç oranında biriktirilmesine karşı olmayan dinimiz (İsra 17/29,) insan fıtratına uygun tam bir denge dinidir. İnsan çok cimridir (İsra 17/100) ayetinden yola çıkarak, bu ayetin insanın doğuştan cimri yaratıldığına işarettir” Diyen Ragıp’a katılmadığımı belirtmek isterim. Çünkü ayette “halaka insane” diye geçmemektedir. Ayette geçen “ve kane tamlaması, idi-olmak-olurol anlamlarına gelmektedir. Tıpkı Nisa “ nefislerin cimriliğe, bencilliğe (şuhh) hazır/eğilimli kılınmıştır” 128. Ayetinde geçtiği gibi.

“Bir şeyi azalttım. Fakir: Darda olan kendi gücü oranında (Bakara 2/236). Bu kelimenin aslı, kızartma, odun ve benzerlerinden yükselen duman anlamına gelmektedir. Sanki yoksul ve cimri kişi bir şeyin dumanını almaktadır Onları bir karanlık toz kaplar (Abese 80/41) ayeti tıpkı “o gün öyle yüzler vardır ki üzerini toz bürümüştür Abese 80/40) ayeti gibidir. Bu da yalan söylemekten dolayı yüzü kaplayan duman benzeri bir şeydir.”[26]

Şuhh, Buhl, Katr kavramlarının geçtiği ayetlere baktığımızda cimriliğin insanın nefsine izafe edildiği görülür. Ayet ve hadise bakarak Şuhh’un Buhl’dan daha ileri olduğu söylenebilir. Mal konusunda cimriliği buhl karşılarken köklü bir ruh halini karşılıyan şuhh’un bir tür psikolojik hastalık olduğu görülür. Öyle cimriler vardır ki kendinden bile kazancını kısmaktadır. Kendi hayatını zorlaştırdığı gibi başkalarının hayatını da zorlaştırır. Ve yaptığı işte sürekli kendisini haklı görür. Cenab-ı Allah nefisleri imtihana yatkın bir şekilde yarattığından dolayı, ayetlerin geneline baktığımızda eli sıkılığın bir münafıklık alameti olduğu da görülür. Tıpkı Tevbe Suresi 67. Ayette geçtiği gibi “Münafık erkeklerle münafık kadınların birbirlerinden farkı yoktur. Onlar münkeri /kötü şeyleri emreder, marufu /iyi şeyleri de yasaklarlar. Eli sıkı davranırlar. Onlar Allah’ı unuttular[27], Allah da onları unuttu. Münafıklar tam anlamıyla yoldan çıkmış kimselerdir. Bu türden cimriliğin yerilmesi cimriliğin doğuştan değil sonradan edinilen bir duygu, düşünce ve davranış olduğu söylenebilir.  Buhl kavramının geçtiği tüm ayetlere baktığımızda kişi Cenabı Hakkın verdiği tüm nimetlere karşı mal veya bu ilim de olabilir, bu nimetleri kendinde tutmaya ve paylaşmamanın getireceği sonuçlara vurgu yapıldığı görülmektedir.

Cimriliğin boyutlarını anlatan birçok ayet vardır. Bunlar yoksulu, muhtacı, yetimi doyurmamak. Malı biriktirmek, Allah yolunda infaka yanaşmamak, başkalarını infak yapmaktan men etmeye çalışmak. Yakınlara, fakirlere, miskinlere yolda kalmışlara infak etmemek, sevdiği şeylerden infak etmemek, bollukta ve darlıkta infak etmemek cimriliğin alametlerindendir.

Ekonomik istikrarsızlığın yaşandığı dönemlerde, zengin insanların mallarından infak etmemesi toplumun huzurunu bozduğu gibi, toplumda sosyal adalet duygusunu da zedelemektedir. Dengesizlik arttıkça sosyal güvenlik ve barış tehlikeye girmektedir diyebiliriz. Servet ve zenginliğin bir azınlığın elinde tutulması kınanmış (Haşr 59/7), Servetin toplum yararına, Allah’ın istediği şekilde dağıtmayanlar cehennem ateşiyle tehdit edilmişlerdir. (Tevbe 9/35).

Kavramsal bütünlüklere baktığımızda; Allah’ın verdiği nimetlere karşı nankörlük ve münafıklık yapanlar ayetlerde ağır bir dille uyarılmaktadırlar. Bu sebeplerden dolayı insan psikolojisini ve toplumsal istikrarı yakından ilgilendiren bu kavramları çok iyi anlamak zorundayız. Çünkü bireysel, ilişkisel (aile, yakın çevre) ve toplumsal ilişkilerimizde sergilediğimiz amellerden dolayı hesaba çekileceğiz.

İsraf, Cenab-ı Allah’ın sevmediği[28] davranışlardan olunca aradaki dengeyi nasıl sağlayacağımız? Dengenin sağlanması sadaka, zekât, infak ayetlerini içselleştirdiğimizde ve uyguladığımızda mümkün olacaktır. Kısaca cimrilik hakkındaki kavramlara ve ayetlere baktığımızda tam bir inşa süreci söz konusudur. Kişinin duygu, davranış ve düşünce örüntüsünün dengelenmesi ancak kavramsal arası farklar dikkate alındığında anlaşılacaktır.

Cimrilik ve pintilikten nehye dair, ilgili rivayet de durumu özetlemektedir diyebiliriz. “Zulümden kaçınınız! Çünkü zulüm, kıyamette karanlıklara sebeptir. Cimrilikten de korununuz! Çünkü cimrilik sizden evvel geçenleri helak etmiş, onları kan dökmeye, haramı helal görmeye sevk etmiştir.” diye geçmektedir. (Şuhh kavramının geçtiği rivayette; Hadisi Müslüm rivayet etmiştir.)[29]

Sosyal bilimlerde tanımlanan şiddet türlerinden birisi ekonomik şiddettir. Şiddet türleri (fiziksel, psikolojik, ekonomik ve cinsel) git gide artan bir seyir göstermektedir. Gün geçmiyor ki sosyal medyada şiddetle ilgili bir haber yayınlanmasın. Bu durum modern insan yaratma projesinin de tutmadığını gösterir. Adliyeler şiddet türleriyle ilgili davalarla dolu.  Maalesef sosyal medyada kendine yer edinen şiddetin (haberler, dizi, film hatta çizgi filmlerde); tüm teknolojik ilerlemelerle beraber ekonomik gelişmeler olsun, artan refah seviyesi olsun, öğrenimdeki artışa da bakılmaksızın tüm dünyada yaygınlığını sürdürmektedir diyebiliriz.

Son yıllarda yapılan şiddetle ilgili araştırmalarda % 6’ oranında kadınların ekonomik şiddetten yakındığı saptanmıştır. Ekonomik şiddet genellikle kocanın karasına uyguladığı şiddet türüdür. Koca, çalışmayan eşe hem kendisi hem de çocuklarıyla ilgili hizmetlerinin karşılanması için harçlık vermektedir. Ekonomik şiddete maruz kalan kadınların çoğu Kocalarının ne kadar para kazandığını bilmemektedir. Koca ne kadar kazandığını eşine söylemeyerek, birlikte aile bütçesi yapmayarak, ev haricinde gelirin nereye harcandığını söylemeyerek, kadın sorsa bile karşılığında fiziksel, psikolojik ve sözel şiddete uğrayabilmektedir. Kadının ekonomik güçsüzlük yaşaması, ekonomik istismar ve ihmal olarak belirtilebilir. Kocanın karısını parasız bırakması, çalışıyorsa zorla parasını elinden alması veya çalışmasına izin vermemesi şiddet türlerinden biridir. Kadına ait taşınır (ziynet eşyaları gibi), taşınmaz gibi mallarının elinden alınması da şiddet türüdür.

Yine yapılan araştırmalar kadına yönelik uygulanan şiddeti artıran etmenlerin başında bağımlılık ilişkisi olduğu yönündedir. Çünkü şiddete maruz kalan kadınların çoğu, ekonomik yönden şiddet uygulayan kişiye muhtaç ve bağımlı olmaktadır. Ekonomik anlamda erkeklere bağımlı kadınlar ekonomik şiddete maruz kalmakta hatta yaşamları hakkında karar verme ehliyetine sahip olamamaktadırlar. Bu durumda kadınlar fiziksel, ekonomik ve psikolojik şiddete uğramakla beraber tehdit edilebilirler, korkutulabilirler, yalnız bırakılabilirler değersizleştirilebilirler. Yine araştırmacılara göre aile içi şiddet uygulayanların özellikle kendi aileleri tarafından dışlanmış kişiler olduğu yönündedir. Araştırmacıların tespitlerine göre bireyin ihmal edilmesi, istismara uğraması ve aile içinde sağlıklı ve etkili iletişim kuramaması şiddet olaylarının artmasına vesile olmaktadır[30] Çocukluk evresiyle ilgili geçen kuramları hatırlayacak olursak, sağlıklı ve güvenli bir çevrede yetişen, bakım verenleri tarafından sağlıklı rehberlik alan çocuklar hayata bir adım önde başlamaktadırlar. Müslümanlar olarak çocuk yetiştirme stillerimizi gözden geçirmemiz gerektiği bir çağdayız.

Bu bağlamlarda Nisa 128. Ayette geçen nefisler şuhha/cimriliğe eğilimdir ayetini iyi okumak gerektiği kanaatindeyim. Nüşuzundan/yüz çevirmesinden korkulan koca, cimri bir koca da olabilir. Etrafına zulüm eden ve ailenin helakına sebebiyet veren bir koca da olabilir. Nisa 34. Ayete göre kadının ve çocuklarının geçiminden koca sorumludur. Kadın da ailenin dirliği ve sağlığı için üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmekle mükelleftir. İki ayet birlikte değerlendirildiğinde ekonomik istikrarın, dengenin aileyi sürdürmek için çok önemli bir araç olduğunu unutmamız gerekmektedir. Sevgi ve merhamet üzerine inşa edilmesi gereken evlerimizin cehenneme dönmemesi dileğiyle yazıma son verirken;

İslam’ın inşa etmek istediği aile ve toplum modeli ekonomiden bağımsız değildir. Ayetler bizlere her alanda uygulanacak evrensel ahlak ilkelerini vermektedir. Her tür aile içi şiddetten uzak durma, onu önleme ve onunla mücadele etme her bir aile ferdinin görevidir. Rum Suresi 21. Ayette “Onlarla huzur bulasınız diye sizin için kendi türünüzden eşler yaratması, aranıza sevgi ve merhamet koyması da[31] Allah’ın ayetlerindendir /göstergelerindendir. Şüphesiz ki bunda, düşünen bir topluluk için ayetler vardır.” İfadeleri evliliğin temelinde olması gereken olmazsa olmaz ilkelerdendir. Yine Kur’an-ı Kerimde Nisa 19. Ayette kocanın eşiyle güzel geçinmesi ve marufa uygun davranmasının ölçüsü verilmiştir. Al-i İmran 57. Ayette Allah’ın zalimleri sevmediği bildirilmektedir.

Bencilliğin tavan yaptığı çağımızda, cimrilikle ilgili ayetleri farkına vararak okumalıyız. Cimriliğin panzehiri cömertlikte ise denge noktasına ihtiyaç vardır. Sağlıklı bir inşa süreci içselleştirilen ayetlerin amel boyutuna yansıtılmasıyla mümkün olmaktadır. İsraf etmemek adına ayetlerle inşa olmamız gerekmektedir. O zaman Rabbimiz Allah’tır diyebiliriz. Aslında insan sahiplenme duygusuyla donatılmasına rağmen dünyada hatta evrende hiçbir şeyin gerçek sahibi değildir. Ölünce servet ve malı kendisinden alınacaktır. Kendisinin de sahibi olmayan insan, biriktirdiği malı başkalarından neden esirger?

Gücünüz yettiğince Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının. Onu dinleyin ve ona gönülden boyun eğin! Kendi iyiliğiniz için hayra harcama yapın! Kim nefsinin doyumsuzluğundan korunursa işte onlar umduklarına kavuşacak olanlardır. (Teğabun 64/16)

“Rabbimiz Allah’tır!” deyip de dosdoğru olanlara ise melekler inerek şöyle derler: “Korkmayın, üzülmeyin; size söz verilen Cennet ile sevinin34! (Fussilet 41/30)

Mürüvvet ÇALIŞKAN

_________________________________________________________________________________________

[1] https://turkcenedemek.com/kelime/cimri/ Erişim Tarihi: 14.07.2023

[2] https://tr.wikipedia.org/wiki/Psi%C5%9Fe Erişim Tarihi: 17.07.2023

[3] Farklı bir yapıda oluşup gelişmesi, yaratılışı tamamlanan cenine ruhun üflenmesi ile başlar. Ruhun üflenmesi, bilgisayara işletim sisteminin yüklenmesi gibidir. İnsanı diğer tüm canlılardan ayıran şey, ruhun üflenmesi ile birlikte kazandığı özelliklerdir (Secde 32/7-9).

[4] Yaratma iki türlüdür. Birincisi, maddesi ve benzeri olmayan bir şeyi yoktan var etmektir. Onu Allah’tan başkası yapamaz (En’âm 6/101). İkincisi, bir şeyden bir başka şey üretmektir. Bu tür yaratmayı insanlar da yapabilir.

Nitekim İsa aleyhisselam, çamurdan bir kuş heykeli yaratmıştır (Âl-i İmrân 3/49).

[5] Bknz: Hac 22/5, Mü’min 40/67, Kıyamet 75/37-40.

[6] https://www.suleymaniyevakfi.org/kuranarastirmalari/ruhallahtangelenbilgivebilgiyidegerlendirmeyetenegi.html Erişim Tarihi 17.07.2023

[7] Yazıda verilen kuramlar; Helen Bee-Denise Boyd, Çocuk Gelişim Psikolojisi, Kaknüs Psikoloji Yayınları, İstanbul,2009

[8] https://www.dynavit.com.tr/aradiginbilgi/cocuktabeyingelisimi, Erişim Tarihi 14.07.2023

[9] https://www.cerideiilmiyye.org/kalpvahiyiliskisi/, Erişim Tarihi: 14.07.2023

[10] Bkz. Ta-Ha 20/120

[11] Orası dünyadaki bir bahçedir. Arapçada gövdeli bitkilerle örtülü bahçeye ‘cennet’ denir (Müfredat), (Ayrıca  bkz. Bakara 2/266)  Âdem, dünyada yaratıldı ve kendine dünyadaki varlıkların bilgisi öğretildi (Bakara 2/30-31). Onun, eşinin ve soyundan gelen bütün insanların yaşadığı ve kıyamet günü yeniden diriltilecekleri yer burasıdır (A’râf  7/25, Kalem 68/17).  Âdem ve eşinin girdikleri cennet /bahçe, ahiretteki cennet olamaz. Çünkü orası bir imtihan yeri değil, imtihanı kazananlara ödül olarak verilecek yerdir (Al-i İmran 3/15, Kalem 68/34, Beyyine 98/7-8).

[12] Bkz: Bakara 2/35

[13] Ragıp El İsfahani, Müfredat/Kur’an Kavramları Sözlüğü, Çıra Yayınları, B-h-l Maddesi, s.123, İstanbul, 2010 14 Kıyamet ayağa kalkma ve kalkış demektir. Kıyamet günü, insanların yeniden dirilip kabirlerinden kalktığı gündür.

[14] Bu, önceki ümmetlerin Allah’a verdikleri sözü tutmamaları sebebiyle uğradıkları cezanın aynısıdır (Maide 5/14, 64).

[15] Bkz. Nisa 4/37, Yasin 36/47.

[16] Ragıp El İsfahani, Müfredat/Kur’an Kavramları Sözlüğü, Ş-h-h Maddesi, s. 541

[17] Ebu Hilal El-Askeri, Arap Dilinde ve Kur’an’da farklar Sözlüğü, İşaret Yayınları, ikinci Baskı, s.252,  İstanbul, 2013. 19 “Ağır davranan ve kardeşlerine bizim yanımıza gelin diyenler”, Ahzab 33/12. ayette geçen münafıklardan ve kafirlerden farklı bir grup insandır. Bunlar başlangıçta Müslümandır, hatta böyle demeleri diğer Müslümanları çokça sahiplendiklerini göstermek içindir. Ancak ayette ağır bir imtihanla karşılaştıklarında imtihanı kaybettikleri ve aslında inançlarında samimi olmadıklarının ortaya çıktığı belirtilmiştir. Bunlar ortada bir mal ya da menfaat söz konusu olduğunda da müminleri kötü sözleriyle üzerler.

[18] Benzer tavırlar Uhud Savaşında da sergilenmiştir (Al-i İmran 3/166-168).

[19] Nisa suresi 34. Ayette geçen “kadının nüşuzundan korkarsanız” ibaresi Nisa 128’de “kocanın şüşuzundan korkan kadın” şeklinde geçmektedir. Ayetlerde “nüşuz” kavramına verilen mana Süleymaniye Vakfı Meal’de Nisa 34. Ayete şu şekilde verilmektedir “Ayrılma” anlamı verdiğimiz kelime (nüşûz = و وزُشنُ)’dur. Kalkıp gideceği zaman kişinin oturduğu yerden hafifçe kalkması anlamındadır (el-Ayn). Bir ayet şöyledir: “Ey inanıp güvenenler! Size toplantılarda “Yer açın!” denince yer açın ki Allah da size yer açsın. “Nüşûz edin = Kalkın!” denince de kalkın ki Allah, içinizden inanıp güvenenler ile kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin. Allah, yaptıklarınızın iç yüzünü bilir.” (Mücadele 58/11). Nüşuz kelimesi koca için kullanılınca “eşini terk etmesi yani boşaması” anlamına gelir. İlgili ayet şöyledir: “Bir kadın, kocasının nüşûzundan/ayrımasından veya yüz çevirmesinden korkarsa aralarında uzlaşmaları, ikisine de günah olmaz. Uzlaşmak iyidir. Nefisler doyumsuzluğa yatkın kılınmıştır. Eğer iyi davranır ve Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakınırsanız bilin ki Allah, yaptığınız şeylerin iç yüzünü bilir.” (Nisa 4/128). Durum böyle olduğu için nüşuz kelimesi, bu ayette de zorunlu olarak “kadının eşini terk etmesi, boşanıp gitmesi” anlamında kullanılmış olacaktır.”

[20] İlgili diğer ayetler için Bkz. Enfal 8/72, 74-75, Haşr 59/8-10.

[21] Bkz. Tevbe 9/22. ayetin dipnotu

[22] Bkz. Âl-i İmran 3/102, Tevbe 9/119, Ahzab 33/70.

[23] Bkz. Bakara 2/195, 272, Hadid 57/7.

[24] Bkz. Haşr 59/9.

[25] “Fitne”, altını içindeki yabancı maddelerden ayırmak için ateşe sokmaktır (Müfredat).  Kur’an’da bu kelime imtihan (A’râf  7/155), aldatma (A’râf  7/27), cehennem azabı (Zariyât 51/10-14) ve savaş (Bakara 2/216) anlamlarında kullanılmıştır.

[26] Ragıp El İsfahani, Müfredat/Kur’an Kavramları Sözlüğü, K-t-r Maddesi, s 822.

[27] Burada kastedilen unutma, Allah’ın emirlerini önemsememektir. Bu nedenle Allah da onları önemsemeyecektir, Taha 20/126, Secde 32/14, Câsiye 45/34.

[28] Ey Âdem evladı! Secde edilen her yerde süslerinizi (size yakışanı) giyinin. Yiyin, için ama israf etmeyin. Allah israf /aşırılık edenleri sevmez. (Araf 7/31)

[29] Riyazü’s-Salihin ve Tercümesi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Birinci cilt, s. 584, Ankara,1991

[30] Mürüvvet Çalışkan, “NEDENSELLİK BAĞLAMINDA ŞİDDETİ MAZUR GÖRMEDE ATAERKİL MUHAFAZAKÂR DİN

ALGISININ ETKİSİ”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Üsküdar Üniversitesi, 2022

[31] İlgili diğer ayetlere Bkz: A’raf 7/189, Nahl 16/72, Şura 42/11. 34 Bkz: Enbiya 21/103, Ahkaf 46/13-14.