Metafiziğe – Felsefeye Eleştirel Bakış
Metafizik, bilgi kuramı sayesinde bilgiyi çözümleyerek bilginin temeli olan ilk ilkeye, varlık kuramı sayesinde nesnelerin varlığını çözümleyerek tabi olduğu ilk nedenlere kadar erişir. İlahiyat bilimi sayesinde nesnelerin varlığını çözümleyerek tabi olduğu ilk nedenlere kadar erişir. İlahiyat bilmi sayesinde Cenab-ı Hak’tan ilk ilkeden, ilk nedenden varlıkların hakikatlerinin Külli açıklamalarına kadar varır.
Metafiziğe ilk felsefe de denir. Çünkü metafizik tabiat bilimlerinden sonra gelir. Metafiziğe mutlak bilimde denir. Çünkü metafizik nesnelerin mutlak özünü belirlemeye çalışır, mutlak varlığa, nesnelerin ilk nedenine ve külli nedenine kadar ulaşır. Diğer bilimler olaylar ve onlar arasındaki ilişkilerden söz eder. Metafizik ya da ilk Felsefe üç büyük düşünceyi kapsar.
1- Bilgi düşüncesi
2- Varlık düşüncesi
3- Bilgi ve varlığın ilk ilkesi ilk teorisi (Mutlak, Cenab-ı Hak)
Metafizikte metodu belirlemek zordur Metafiziğin ilk konusunun ilk nedenler, ilk ilkeler ve diğer ibareler olması nedeniyle metafizik, mutlak bilgi olarak aslen bir saf bilme, bir akli bilme, bir ilk bilime benzer. Çünkü “mutlak” deneysel bir yaklaşımla araştırılamaz. Eğer metafizikte delilerin çözümlenmesi uygulanarak özellikle “mutlak ” ve “var olan” anlamlarına indirgenmek istenirse bu “Mutlak mutlaktır” önermesinin değişik biçimlerini elde etmekten başka bir şey ifade etmez. Bu ise boş bir laftır. Varlığın son derece zihni, son derece akli olan bilgisi Parmenidesin “Var vardır, yok yoktur” temel ilkesinden başka bir şey değildir. Metafizik, soyut bir bilim, zihni bir bilim değildir. Ancak fizik gibi somut bir bilimde değildir. Çünkü konusu “varolan’dır yoksa olabilen” değildir. Diğer taraftan, şüphe yok ki “deney” bize ancak olayları ve olguları cüzi ve mümkün olanı bildirir. Metafiziğin konusu ise tamamıyla cüzi ve mümkini aşar. Yani konusu külli ve zorunludur…. (Kaynak: Metafizik, İsmail Hakkı İzmirli)
Felsefe anlaşılacağı üzere fizik ötesi çıkarımlarda bulunmaktır. Varoluşu sistematik bir örüntü içinde sorgulamaktır. Varoluşu, sorgularken/tanımlarken mutlaka bir dayanak noktasına ihtiyaç duyulur. Nedensellik ilkesinden yola çıkarak neyi merkeze koyarsak İlk hareket, Ateş, Ruh, Işık Akıl-düşünce, aşk-sevgi gibi. Kişiler, paradigmalarını ister akılcılıkla ister sezgicilikle yapsınlar, Pisagor, Eflatun, Aristo ne yapmışsa Saidi Nursi, Mevlana, Sühreverdi, İskender Afrodisi, Kindi, Farabi, Rüşt, Newton, Dekartes, Spinoza, Leibniz aynı şeyi yapmıştır. Tıpkı Gılgamış veya Türeyiş destanı gibi onlarda felsefe ile, varoluş metafiziği yazmışlardır ciltlerce, mantıklı çıkarımlarda bulunmuşlardır…
Descartes’ın yoluna bakalım: İnsan Ruhunda sonsuzluk düşüncesi, yetkinlik düşüncesi kabul edilir. Bundan da nedensellik ilkesi aracılığıyla nesnel gerçeklik ispatlanır. İşte Ruh, düşünce aracılığıyla, mutlağı ve sonsuzu keşfediyor. Bunun gibi Ruh kendinde düşüncenin çözümlenmesi sayesinde varlığın özelliklerini, niteliklerini yansımalarını keşfediyor. Bunun gibi Ruh kendinde düşüncenin çözümlenmesi sayesinde varlığın özelliklerini, niteliklerini, yansımalarını keşfediyor. Yani cevheri, nedeni, özdeşliği fiili keşfediyor. (Kaynak: Metafizik, İsmail Hakkı İzmirli)
Tüm felsefi sorgular aynı örüntü içinde aynı anlam kozası içinde gerçekleşir. Tek fark dayanak noktalarıdır. Çıktığımız, dayanak noktanız kavramsal örüntümüzü belirler. Evren nasıl yaratıldı, evren var mı yok mu? Evrendeki muhteşem tasarımlar Tanrı’nın eseri midir? Evren bir matris mi, hayal mi? Madde var mı yok mu? Varoluş amacımız ne? İnsan’da tanrısal öz var mı? Bu özdeş yapı nasıl, ilk öz nereden sudur etti? Tanrı ve evren madalyonun iki yüzü müdür? gibi sorular sorarak varoluşu anlamaya çalıştıkları için ister, Astrolojik kahramanlarımız olsun ister Tanrı’nın Hulul ettiği insan kahramanlarımız fark etmez. Doğaya, nesnelere, kişilere ulûhiyet vermiş, verdirmiş oluruz.
Metafizik, Felsefe, Tarih, Arkeoloji okumak geçmiş dönemlerin düşünce yapısını bilgi düzeyini anlamak için yararlı ve ufuk açıcıdır. Asıl mesele, günümüze kadar gelen bu tür yazılı kaynaklardan / kültürel bilgi birikiminden yola çıkarak Kur’an’ı yorumlamaktır. Ayrıca, kişilerin yazdıkları eserlerden yola çıkarak Kur’an ayetlerini yorumlamak onları Rab edinmektir.
Mürüvvet Çalışkan’ın kaleme aldığı bu yazı, Fıtrat Haber sitesinde 14.11.2016 tarihinde yayımlanmıştır.