MİRASTA HALEFLİK DEDE YETİMLİĞİ
Halefiyet, halife olmak, öncekinin yerine geçmektir. Yerine geçene halef, öncekine selef denir. Başkasının yerine, ya tabii yoldan ya da mücadele ile geçilir. Kümesteki yaşlı horoz ölürse genç olan onun yerine geçer. Ama genç olanı, yaşlının ölümünü beklemezse kıyasıya bir mücadele başlar. Biri diğerini, ya öldürür veya oradan uzaklaştırır. Tavuklar bu mücadelede yer almazlar. Benzer durum, diğer hayvanlarda da vardır. Dünya kurulduğu günden beri bu böyledir.
Bir gün Rabbin meleklere: “Yeryüzünde bir halife oluşturmaktayım” demişti.
Melekler, kadın erkek her insanın halifelik mücadelesine girecek şekilde yaratıldığını öğrenince şaşırmışlar ve Allah’a şöyle demişlerdi:
“Orada karıştırıcılık yapacak ve kan dökecek birilerini mi oluşturuyorsun? Ama neylersen, güzel eylersin; biz bu sebeple sana boyun eğeriz. Sen en temizini yaparsın”
Allah Teâlâ’nın cevabı şu olmuştu:
“Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.” (Bakara 2/30)
Meleklerin bilmediği; bilim ve medeniyette yarış şeklinde geçecek halifelik mücadelesiydi. Böylesi daha önce hiç olmamıştı.
Allah, önce “Âdem’e isimlerin hepsini öğretmiş, sonra onları meleklere göstermiş ve “iddianız doğruysa bana şunların isimlerini bildirin” demişti.
Melekler:“Biz sana boyun eğeriz. Bizde bir bilgi olmaz; sen ne öğretmişsen odur. Bilen sen, yerinde karar veren sensin” demişlerdi.
Bunun üzerine Allah, “Âdem! Meleklere şunların isimlerini bildir” demişti. Âdem onlara o isimleri bildirince Allah: “Size dememiş miydim, ben göklerin ve yerin bilinmezlerini bilirim. Neyi açığa vurur, neyi gizlerseniz onu da bilirim” demişti. (Bakara 2/31–33)
Bilim ve medeniyetteki halifelik yarışı, daha iyiye ve daha güzele ulaşma yarışıdır. Bu yarışta kan dökülmez, rakiplerin yaşamasına, özellikle destek verilir. Çünkü rakipler ne kadar güçlü olursa başarı o ölçüde yüksek olur. Halefiyet mücadelesinin hayvanlar gibi olmaması için de kanunlar ve nizamlar konur.
Halefin selefe mirasçı olması da sistemin olmazsa olmazıdır. Miras paylaşımı için hükümler konmuş ve paylar belirlenmiştir. Miras hukukunun fıkıhtaki adı “Ferâiz”dir.
Kur’ân, hukuk dışı davranışlara engel olmak için mirası paylaştırma görevi Müslümanlara vermiştir.
I) Mirasın Temel İlkeleri
Allah Teâlâ, mirastaki temel ilkeler şöyle açıklamıştır:
لِّلرِّجَالِ نَصيِبٌ مِّمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالأَقْرَبُونَ وَلِلنِّسَاء نَصِيبٌ مِّمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالأَقْرَبُونَ مِمَّا قَلَّ مِنْهُ أَوْ كَثُرَ نَصِيبًا مَّفْرُوضًا.
Ana baba ve en yakınların bıraktığından erkekler lehine bir pay vardır; ana bana ve en yakınların bıraktığından kadınlar lehine de bir pay vardır. Azından da çoğundan da belirlenmiş bir pay… (Nisa 4/7)
Bu ayetten dört ilke çıkarılabilir:
Birinci ilke: Miras paylaşımına hem kadınlar, hem erkekler katılır.
İkinci ilke: Miras, mahrum kalınan menfaatin, telafisi içindir.
Ana-baba ve en yakınlarını kaybedenler, bazı menfaatlerini de kaybederler. Bu sebeple Allah Teâlâ mirası, mahrum kalınan menfaate göre belirlemiş ve şöyle buyurmuştur:
آبَآؤُكُمْ وَأَبناؤُكُمْ لاَ تَدْرُونَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعاً فَرِيضَةً مِّنَ اللّهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلِيما حَكِيمًا.
“… Babalarınız ve oğullarınız… Onlardan hangisinin menfaat bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (Bu sebeple) paylar Allah tarafından belirlenmiştir. Allah bilir, doğru karar verir.” (Nisa 4/11)
Üçüncü ilke: Ölenin borcu, mirasçıya intikal etmez. Âyette geçen; Ana baba ve en yakınların bıraktığından erkekler lehine … ve … kadınlar lehine… bunu göstermektedir. Borç bunların aleyhinedir. Bunu daha açık olarak Allah Teâlâ’nın şu sözünden anlıyoruz:
مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصَى بِهَآ أَوْ دَيْنٍ غَيْرَ مُضَآرٍّ
Yapılan vasiyetin veya borcun, mirasçıya zarar vermeyecek şekilde ayrılmasından sonra (miras pay edilir.) (Nisa 4/12)
Dördüncü ilke: Mirasta kadınların payı ile erkeklerin payı farklıdır.
Yukarıdaki ayette geçen şu ifadeler bunu göstermektedir. … erkeklere bir pay vardır; … kadınlara da bir pay vardır. Azından da çoğundan da belirlenmiş bir pay…
Paylardaki farklılık, erkeklere yüklenen sorumluluklarla orantılıdır. Bunlardan bazıları şunlardır:
- Erkek evlendiği zaman eşine mehir verir, kadın ise mehir alır. Mesela biri erkek, diğeri kız iki kardeş mirasçı olsa, babaları üç ev ile yüz yirmi bin lira miras bırakmış bulunsa, evlerden ikisi ile seksen bin lira erkek kardeşe, bir ev ile kırk bin lira da kız kardeşe kalır. Erkek evleneceği eşine yirmi bin lira mehir verse geriye kırk bin lirası kalır. Kız da kocasından yirmi bin mehir alsa onun parası kırk bine çıkar ve paraları eşitlenmiş olur.
- Erkek karısının oturması için iki evden birini tahsis eder, kız kardeş ise kocasının donatacağı evde oturur. Böylece hem erkek hem de kız kardeşin elinde kiraya verilecek birer evleri kalır ve yine eşit duruma gelmiş olurlar.
- Karı ile kocanın miras payları da eşit değildir. Yukarıda erkeğin, kendi kız kardeşine denk bir mala sahip kadınla evlendiğini düşünelim. Karısının; babadan kalan bir evi ve kırk bin lira parası varken yirmi bin lira da kocasından aldığı için toplam parası atmış bin lira olur. Bu kadın çocuksuz olarak vefat etse mirasının yarısını kocası alır. Yani kocanın aldığı; evin yarı hissesi ile otuz bin lira paradır.
Koca çocuksuz vefat etse, kadın mirasın dörtte birini alır. Yani kocanın iki evinden birinin yarı hissesi ile atmış bin liranın dörtte biri olan on beş bin lirayı alır.
Bu olayda erkek, karısından 15 bin lira fazla almış gözüküyor ama karısının bıraktığı atmış bin liranın yirmi bin lirasının kendi verdiği mehir olduğu düşünülürse fazla değil, eksik aldığı söylenebilir.
- Kadının, kendi malından ve kazancından tek kuruşunu aile bütçesine katma, kendi ihtiyaçları ya da çocuklarının ihtiyaçları için harcama yapma sorumluluğu yoktur. Böylece aile içinde mal dengesi erkek aleyhine bozulmuş olur. Erkeğin mirastan alacağı fazla pay bu dengeyi düzeltir.
- Erkek, eşine ve çocuklarına karşı üstlendiği görevi yerine getirirken rahat olur. Çünkü kendisinin daha çok miras payı almış olması ona sorumluluklarını hatırlatır.
- Erkeğin maddi durumunun karısından iyi olması onun aile içindeki konumunu güçlendirir. Çünkü eşi ve çocukları için harcamada bulunamayan bir erkek küçük düşer ve aile reisliğini gereği gibi yapamaz. Bu durum aile huzurunu temelinden etkiler. Kadının zengin, kocanın fakir olduğu ailelerde huzursuzluğun olduğu, çocukların iyi yetişemediği kadının da mutsuz olduğu daima müşahede olunmaktadır.
- Erkek, akrabasından olan kadınlara karşı üstlendiği maddi görevleri yerine getirirken sorumluluk duygusuyla hareket eder. İslam Ceza Hukukunda kasâme[1] ve âkile[2] yükü erkeğe yüklenmiştir. Buna göre erkek yanlışlıkla bir adam öldürecek olsa kız kardeşi onun diyet borcuna katkıda bulunmaz ama kız kardeş aynı cinayeti işlese erkek kardeş, diyeti ödemekten sorumlu tutulur. İnsanlar bu gibi sorumluluklara karşılıksız olarak girerlerse kendilerinin sömürülmüş olduğu duygusuna kapılır ve huzursuz olurlar. Ama erkek mirastan daha çok pay aldığını düşününce rahatlar. Böyle bir şey onun erkeklik duygusunu da tatmin eder.
Nitekim ana bir kardeşler âkileden sayılmadıkları için bunlara düşen mirasta, kadın ile erkek eşit tutulmuşlardır. Bu husus aşağıda gelecektir.
- Miras yoluyla servetlerin parçalanması önlenmiş ve kadının mensup olduğu ailenin gücü nispeten korunmuş olur.
Evlilik karı ile koca arasında yapılan bir sözleşmeye dayalı olarak eşlerin birbirlerinden yararlanmalarını meşrulaştıran bir kurumdur. Bu sebeple evlenen kadın ailesi ile ilişkisini kesmez; ailesinin adı ile anılır. Bu gün olduğu gibi kocasının soyadını taşıması söz konusu değildir, güçlü aile bağlarının devam etmesi gerekir. Kadının ailesinin güçlü olması onun için bir güvence oluşturur.
Kocasından ayrıldığı zaman sığınacağı yer erkek akrabasının yanıdır. Erkek kardeşiyle mirası yarı yarıya paylaştığı varsayılırsa bu, ailesiyle kendi arasında bir engel oluşturur. Ama Kur’ân’a göre erkek kardeşi kendinin iki katı miras almış olacağından kız kardeş ona sığınırken rahat olur. Onun erkek akrabası da aynı rahatlığı duyar ve aynı zamanda kendilerini bu konuda görevli hissederler.
- Erkek, babanın soyunu, kız da kocasının soyunu devam ettirir. Bir çok baba, servetinin kendi soyunu devam ettirecek olanlara kalmasını arzular ama kızını büsbütün mahrum bırakmak da istemez. Bu yüzden malların çeşitli yollarla erkek evlada verildiği ve kız evlattan kaçırıldığı şıkça görülür. Mirasın iki pay eder.
Beşinci ilke: Miras, en yakınını kaybetmiş olana verilir.
Çünkü asıl menfaat kaybına uğrayan odur. Ayet bu ilkeyi açıkça ifade etmektedir.
Ana baba ve en yakınların bıraktığından erkeklere bir pay vardır; ana bana ve en yakınların bıraktığından kadınlara da bir pay vardır. Azından da çoğundan da belirlenmiş bir pay… (Nisa 4/7)
Mesela ölenin evladı ve kardeşi olsa, evladına olan yakınlığı, kardeşinden fazladır. En yakınını kaybeden varken ikinci derecedeki yakına pay verilmez. İstisnalar dışında ona, teselli kabilinden bir şeyler vermek gerekir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
وَإِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ أُوْلُواْ الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينُ فَارْزُقُوهُم مِّنْهُ وَقُولُواْ لَهُمْ قَوْلاً مَّعْرُوف
Yakınlığı olanlar, yetimler ve çaresiz kalmış kimseler miras paylaşımında hazır bulunurlarsa, ondan onlara da verin ve güzel bir söz söyleyin. (Nisa 4/8)
İyi insanlar, yetimleri ve çaresizleri kayırırlar. Ölen kişi, onların yakını olmasa bile menfaat kaybına uğrarlar. Onlara da teselli kabilinden bir şeyler vermek gerekir.
II) Miras payları
I) Ana-baba (üst soy)
Ana-baba murise en yakın üst soy (usul) mirasçılardır. Kişi onların zürriyeti olarak dünyaya gelir. Mirasta kadınlarla erkeklerin payları farklı olduğundan ananın ve babanın payları arasında da farklılık vardır.
- Ölenin evladı varsa ana-baba mirasın altıda birini alır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
وَلأَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ إِن كَانَ لَهُ وَلَدٌ
“Ana babadan her birine, ölenin çocuğu varsa bıraktığı malın altıda biri verilir.”
- Ölenin evladı yoksa anne mirasın üçte birini alır.
فَإِن لَّمْ يَكُن لَّهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُ أَبَوَاهُ فَلأُمِّهِ الثُّلُثُ
“Ölenin çocuğu olmaz, anası babası ona varis olursa anasına üçte bir düşer.”
- Ölenin kardeşleri varsa anne mirasın altıda birini alır.
فَإِن كَانَ لَهُ إِخْوَةٌ فَلأُمِّهِ السُّدُسُ
“Ölenin kardeşleri varsa, altıda biri annesinindir.”
Bütün bu durumlarda:
Ölenin evladı yoksa mirasın üçte biri annenin, üçte ikisi babanındır.
Ölenin baba bir veya ana baba bir kardeşleri varsa mirasın altıda biri annenin, altıda beşi de babanındır.
Anne ve evlat yoksa baba mirasın tümünü alır ama annenin payı üçte biri geçmez. Ayetten anlaşılan bu hükümleri şu hadis açıkça beyan etmiştir:
ألحقوا الفرائض بأهلها فما بقى فهو لأولى رجل ذكر.
“Belirlenmiş payları sahiplerine veriniz. Arta kalanı, en yakın erkeğindir[3].”
II) Zürriyet (alt soy)
Kişinin zürriyeti; evladı ve sonuna kadar evladın evladıdır. Şu âyet bu ilişkiyi gösterir:
أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ مِن ذُرِّيَّةِ آدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِن ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ …
… Bunlar Allah’ın kendilerine nimet verdiği nebilerdendir; Âdem’in zürriyetinden, Nuh ile beraber taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail’in zürriyetindendirler… (Meryem 19/58)
Kişinin zürriyetinin, yani alt soyunun miras payları şöyledir:
- Ölenin oğlu ve kızı varsa erkek, iki kız payı alır.
يُوصِيكُمُ اللّهُ فِي أَوْلاَدِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الأُنثَيَيْنِ
“Allah çocuklarınız hakkında, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder”.
Buradaki tavsiye “emir” anlamındadır. Çünkü miras paylarını belirleyen ayetleri takip eden âyetler şöyledir:
Bunlar Allah’ın yasalarıdır. Allah’a ve Peygamberine kim itaat ederse onu içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır, orada temellidirler, büyük kurtuluş budur.
Kim Allah’a ve Peygamberine baş kaldırır ve yasalarını aşarsa, onu, temelli kalacağı cehenneme sokar. Alçaltıcı azap onadır. (Nisa 4/13-14)
- Kızlar ikiden fazlaysa mirasın üçte birini paylaşırlar.
فَإِن كُنَّ نِسَاء فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَ
“Eğer kızlar ikinin üstünde ise, bıraktığının üçte ikisi onlarındır”
Nisa 176. âyetten anlaşıldığına göre iki kızın payı da aynıdır.
- Tek kız mirasın yarısını alır.
وَإِن كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُ
Ölenin bir kızı varsa mirasın yarısı onundur.
- Ölenin oğlu var da kızı yoksa oğul mirasın tamamını alır.
- Ölenin oğlu yok da babası varsa kızlardan arta kalan payı babası alır. Ayetten anlaşılan bu hükmü, yukarıda da geçen şu hadis açıkça beyan etmiştir:
ألحقوا الفرائض بأهلها فما بقى فهو لأولى رجل ذكر.
“Belirlenmiş payları sahiplerine veriniz. Arta kalanı, en yakın erkeğindir[4].”
III) Eşler
Eşler, en yakınlardan değillerdir ama mirastan pay alırlar. İlgili âyet şöyledir:
وَلِكُلٍّ جَعَلْنَا مَوَالِيَ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالأَقْرَبُونَ وَالَّذِينَ عَقَدَتْ أَيْمَانُكُمْ فَآتُوهُمْ نَصِيبَهُمْ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدًا
Herkes, ana baba ve en yakınlarının bıraktıklarına mirasçı olma hakkına sahiptir. Kendileriyle güçlü sözleşme yaptıklarınıza da paylarını verin. Allah her şeye şahittir. (Nisa 4/33)
Karı koca arasındaki sözleşme güçlü sözleşmedir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
وَإِنْ أَرَدتُّمُ اسْتِبْدَالَ زَوْجٍ مَّكَانَ زَوْجٍ وَآتَيْتُمْ إِحْدَاهُنَّ قِنطَارًا فَلاَ تَأْخُذُواْ مِنْهُ شَيْئًا أَتَأْخُذُونَهُ بُهْتَاناً وَإِثْماً مُّبِيناً. وَكَيْفَ تَأْخُذُونَهُ وَقَدْ أَفْضَى بَعْضُكُمْ إِلَى بَعْضٍ وَأَخَذْنَ مِنكُم مِّيثَاقًا غَلِيظًا.
“Bir eşi boşayıp yerine bir başka eş almak isterseniz, boşadığınıza yüklerle mal vermiş olsanız bile hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek ve apaçık günaha girerek mi alacaksınız? Nasıl alacaksınız ki biriniz diğerine kaynaşmış, üstelik o kadınlar sizden sağlam bir söz almışlardır.” (Nisa 4/20–21)
Eşler en yakınlardan olmadığı için onlarda halefiyet yoluyla miras olmaz.
- Kadının bıraktığı miras
- Kadının çocuğu yoksa erkek mirasın yarısını alır.
وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ أَزْوَاجُكُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّهُنَّ وَلَدٌ
“Kadınlarınızın çocukları yoksa bıraktıklarının yarısı sizindir”.
- Kadının çocuğu varsa erkek mirasın dörtte birini alır.
فَإِن كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ فَلَكُمُ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ
“çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir”
- Kocanın bıraktığı miras
- Kocanın çocuğu yoksa kadın mirasın dörtte birini alır
وَلَهُنَّ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّكُمْ وَلَدٌ
“Sizin çocuğunuz yoksa bıraktıklarınızın dörtte biri karılarınızındır”
- Kocanın çocuğu varsa kadın mirasın sekizde birini alır.
فَإِن كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُم
“çocuğunuz varsa, bıraktıklarınızın sekizde biri onlarındır”.
IV) Kelâle
Kelâle, veledi ve vâlidi olmayan kişi =“الكلالة من ليس له ولد ولا والد” diye tanımlanmıştır. Veled, alt soy, kız veya erkek evlat; vâlid ise anne ve baba anlamındadır[5].
Ölen kişinin anne veya babasından biri veya her ikisi hayatta olmayabilir. Bu sebeple Kelâle sıfatını taşıyan ölü şu üç durumdan birinde olur:
1- Annesi ve çocuğu olmaz.
2- Babası ve çocuğu olmaz.
3- Annesi, babası ve çocuğu olmaz.
Bunlardan her birinde, anaya ve babaya verilmesi gereken paylar, onların haleflerine verilir. Konuyla ilgili iki âyet vardır. Biri, annenin yokluğunda yapılacak miras taksimini, diğeri de babanın yokluğunda yapılacak miras taksimini düzenler.
- Annesi ve çocuğu olmayanın mirası
Nisa Suresi’nin 12. âyeti, annenin haleflerinin miras paylarını düzenler.
1- Annenin tek çocuğu varsa mirasın altıda birini alır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
وَإِن كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلاَلَةً أَو امْرَأَةٌ وَلَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ
“Miras bırakan erkek veya kadın, kelâle olur, erkek veya kız kardeşi bulunursa her birinin payı altıda birdir.
2- Annenin çocuğu birden fazla ise mirasın üçte birini aralarında eşit olarak paylaşırlar.
فَإِن كَانُوَاْ أَكْثَرَ مِن ذَلِكَ فَهُمْ شُرَكَاء فِي الثُّلُثِ.
“(Erkek veya kız kardeşi) Daha fazla iseler mirasın üçte birine ortak olurlar.”
Buradaki kelâlenin, anası, ve evladı olmayan kişi olduğu açıkça ifade edilmemiştir. Ancak burada tek kardeş, mirasın altıda birini; kardeşler birden fazla iseler mirasın üçte biri paylaşmakta, geriye mirasın üçte ikisi kalmaktadır. Nisa 11’de geçen şu hüküm, bunun anneye ait pay olduğunu göstermektedir:
“ … ölenin çocuğu olmaz, ona anası babası varis olursa, anasıne üçte bir düşer. Kardeşleri varsa, altıda biri annesinindir…“
Ayrıca anne bir kardeşlerin yakınlığı ile baba bir kardeşlerin yakınlığı farklıdır. Bu farktan dolayı anne bir kardeşler, kadın erkek farkı olmadan mirası eşit paylaşırlar. Bütün bunlar, Nisa 12’deki kelâlenin, annesi ve çocuğu olmayan kişi olduğunu gösterir.
Baba, anne gibi değildir; anne ile beraberse duruma göre mirasın ya üçte ikisini, ya da altıda beşini, tek başına ise mirasın tamamını alır. Yukarıdaki paylardan artan miras da ya altıda beş, ya da üçte ikidir. Bu da babanın haleflerinin paylarını oluşturur. Bunun paylaşımındaki esasları aşağıdaki âyet bildirmiştir.
- Babası ve çocuğu olmayan kişi
Babanın haleflerinin miras paylarını şu ayet düzenlemektedir:
يَسْتَفْتُونَكَ قُلِ اللّهُ يُفْتِيكُمْ فِي الْكَلاَلَةِ إِنِ امْرُؤٌ هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُ أُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَ وَهُوَ يَرِثُهَآ إِن لَّمْ يَكُن لَّهَا وَلَدٌ فَإِن كَانَتَا اثْنَتَيْنِ فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَ وَإِن كَانُواْ إِخْوَةً رِّجَالاً وَنِسَاء فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الأُنثَيَيْنِ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ أَن تَضِلُّواْ وَاللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
“Senden fetva istiyorlar; de ki, o kelâle konusundaki fetvayı size Allah veriyor. Bir kişi çocuksuz olarak ölür, geriye bir kız kardeşi kalırsa bıraktığı malın yarısı onundur. Ölen kız kardeş ise, erkek kardeş onun tüm malına mirasçı olur. Mirasçılar iki kız kardeş iseler bıraktığı malın üçte ikisini alırlar. Mirasçılar kızlı erkekli kardeşler olursa erkek, iki kız kadar pay alır. Yanılırsınız diye Allah size açıklıyor. Allah her şeyi bilir.”
Peygambere sorulan fetvayı bizzat Allah cevaplamış ve bunun sebebini şöyle bildirmiştir:
يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ أَن تَضِلُّواْ “. Yanılırsınız diye size Allah açıklıyor ”
Bu ayeti bölüm bölüm inceleyelim:
- يَسْتَفْتُونَكَ قُلِ اللّهُ يُفْتِيكُمْ فِي الْكَلاَلَةِ
“Senden fetva istiyorlar; de ki, o kelâle konusundaki fetvayı size Allah veriyor.”
الْكَلاَلَةِ : O kelâle, elif lâmlıdır, bilinen kelâle demektir. Âyetin açılımı şöyle olur:
“Senden fetva istiyorlar; de ki, Nisa 12. âyette geçen kelâle konusundaki fetvayı size Allah veriyor.”
Nisa 12. âyette, kelâle durumundaki kişiden kalan mirasın en fazla üçte biri kardeşlere verilmekte, gerisinin ne yapılacağı ile ilgili bir bilgi bulunmamaktadır. Dolayısıyla konuyu iyi anlayabilmek için bu iki ayeti birlikte düşünmek gerekir[6].
Baba erkek mirasçıdır; anne ile beraber olursa mirastan payı üçte iki veya altıda beştir. Bu husus daha önce geçmişti. Evladı olmayan murisin babası da yoksa babanı payı, onun haleflerine verilir.
Baba varken baba bir kardeşler mirastan pay alamazlar. Anne varken de anne bir kardeşler pay alamazlar. Baba, anne bir kardeşlerin, anne de baba bir kardeşlerin mirasına engel olamaz.
- Himariye Meselesi:
1/6 1/3 1/2 ق
Hind…..Anne…..Ana bir kız k. kız k……koca…..ana-baba bir erkek k.
6 1 1 1 3 0
Bu olayda ana-baba bir kardeş, ölünün daha yakını olduğu halde mirastan pay alamamaktadır. Bunun sebebi kuralı ayetten çıkarmamış olmalarıdır.
Ana-baba bir erkek kardeş yerine, ana-baba bir kız kardeş kalsa ona mirasın yarısı verilir.
1/6 1/3 1/2 1/2
Hind…..anne…..ana bir kız k. kız k…..koca…..ana-baba bir kız k.
6 1 1 1 3 3
6+3= 9 avliyye
Avliyye: Mirasta pay sahiplerinin payının paydadan büyük olması halidir. Bu durumda pay payda haline getirilir ve her mirasçının payı eşit oranda azalmış olur. Yukarıdaki meselede payda 6’dır. Yani mirasın altı paya bölünmesi gerekir. Ama toplam paylar 9’a çıktığı için altık mirasın 9’a bölünmesi gerekir. Buna avliyye denir.
Yukarıdaki meselede ana-baba bir kız kardeşler, birden fazla olurlarsa mirasın üçte ikisini alırlar.
1/6 1/3 1/2 2/3
Hind…..anne…..ana bir kız k. kız k……koca…..ana-baba bir kız k. kız k.
6 1 1 1 3 2 2
6+4=10 avliyye
Bu kız kardeş veya kız kardeşlerin yanında bir erkek kardeşler olsa kendilerine yine mirastan pay kalmaz.
1/6 1/3 1/2 ق
Hind…..anne…..ana bir kız k. kız k……koca…..ana-baba bir kız k. kız k. erkek k.
6 1 1 1 3 0
Ana-baba bir erkek kardeş varken ana bir kız kardeşlere mirastan pay verilir ama, baba bir kardeşlere verilmez.
1/6 1/3 ق ط
Hind…..anne…..ana bir kız k. kız k…..ana-baba bir erkek k…..baba bir erkek k. kız k.
6 1 1 1 3
Herkes bilir ki, baba bir kardeşin ölüye yakınlığı, ana bir kardeşten daha fazladır. Çünkü insanın soyu ana tarafından değil baba tarafından devam eder. Bir olayda bir kere daha görülüyor ki, ulemanın ölüyü esas alarak koyduğu el-akreb fe’l-akreb kaidesi miras ilişkilerinde uygulanmamaktadır. Şimdi yukarıdaki örnekleri tekrar çözelim:
1) 1/6 ط 1/2 ق
Hind…..anne…..ana bir kız k. kız k…..koca…..ana-baba bir erkek k.
6 1 3 2
Annenin payının altıda bir olması ölenin kardeşlerinin birden fazla olması sebebiyledir. Bu, daha önce yazdığımız gibi ayetin hükmüdür. Ayet ikiden fazla olmasını söylüyor, bu konuyla ilgili görüşler daha önce geçmişti.
Anne hayatta olduğu için, onun yoluyla mirasçılık kazanan ana bir kardeşler mirastan pay alamazlar. Çünkü ölü? Anaya daha yakındır. Eğer baba yaşıyor olsaydı, baba bir veya ana bir kardeşler de mirastan pay alamayacaklardır. Bu olayda ana-baba bir kardeş anası yoluyla değil babası yoluyla ölüye ulaşmaktadır. Çünkü babası ölmüştür. Babasının alacağı payı kendi almış olur.
2) 1/6 ط 1/2 1/2
Hind…..anne…..ana bir kız k. kız k…..koca…..ana-baba bir kız k.
6 1 3 3
6+1=7 avliyye
Bu ve bundan önceki olayda ana bir kardeşler, ananın varlığı sebebiyle mirastan pay alamadıkları için onları yok saymak ve annenin payını üçte bire çıkarmak mümkündür. Bu takdirde paylaşım şöyle olur:
1/3 ط 1/2 1/2
Hint…..anne…..ana bir kız k. kız k……koca…..ana-baba bir kız k.
6 2 3 3
6+2=8 avliyye
1/6 ط 3/2 2/1
3) hind…..anne…..ana bir kız k. kız k…..koca…..ana-baba bir kız k. kız k.
6 2 3 2 2
6+2=8 avliyye
Burada annenin payı, ana-baba bir kardeşler birden fazla olduğu için altıda bire düşer.
1/6 2/1 ط ق
4) hind…..anne…..ana bir kız k. kız k……koca…..ana-baba bir kız k. kız k. erkek k.
12 2 6 1 1 2
1/6 ط ق
5) hind…..anne…..ana bir kız k. kız k…..ana-baba bir erkek k. baba bir erkek k. kız k.
6 1 2 2 1
Burada anne hayatta olduğu için miras alan kardeşler paylarını baba yoluyla almaktadırlar. Bu yol, ana-baba bir erkek kardeşle, baba bir erkek ve kız kardeş için aynı yoldur. Annenin yolu anneyle tıkanmış ama baba öldüğü için babanı yolu açıktır. Baba açısından bunlar arsında bir fark yoktur. Zaten Nisa suresinin 12. ayeti ana yoluyla kelale olan yani annesi ve evladı olmadığı için mirasçı olan ana bir kardeşleri düzenlerken 176. ayeti baba yoluyla kelale olan yani babası ve evladı olmadığı için mirasçı olan baba bir kardeşleri düzenlemektedir.
Ana-baba bir kardeşle, baba bir kardeş arasındaki tek fark, birincisi ana ve baba yoluyla mirasçı olurken, ikincisinin sadece baba yoluyla mirasçı olmasıdır. Yukarıdaki meselede anne olmazsa miras paylaşımı şöyle olur.
1/3 ق
Hind…..ana bir kız k. kız k…..ana-baba bir erkek k…..baba bir erkek k. kız k.
45 Yalnız anne yoluyla mirasçı anne ve baba yoluyla mirasçı yalnız baba yoluyla mirasçı
5 5 5+12=17 12 6
Anneden
gelen pay
Burada ölüye yalnız ana yoluyla akraba olan iki kardeş vardır. Dolayısıyla bunlar ana yoluyla gelecek mirastan pay alırlar. Yalnız baba yoluyla mirasçı olan iki kardeş var. Bunlar da baba yoluyla mirastan pay alırlar. Kardeşlerden bir tanesi hem ana hem baba yoluyla mirasçıdır; iki taraftan da miras alır.
V) DEDE YETİMLİĞİ
Yakınların birbirleriyle menfaat ilişkileri vardır. Allah Teâlâ, ana-babadan ve en yakınlardan başlamak suretiyle iyilikte bulunmayı emreder. İlgili âyetlerden biri şöyledir:
Sana, ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “Yaptığınız harcamalar; ana-babaya, en yakınlara, yetimlere, çaresizlere ve yolda kalmışlara olmalıdır. (Bakara 2/215)
Ana-babaya iyiliği, emreden âyetlerden biri şöyledir:
“Rabbin şunları kesin hükme bağlamıştır; ondan başkasına kul olmayacaksınız ve anaya babaya iyilikte bulunacaksınız. Senin yanında onlardan biri veya ikisi ihtiyarlık çağına gelirse sakın onlara of deme ve azarlama; onlara ikramlı söz söyle.” (İsrâ 17/23)
Aşağıdaki âyet de zayıf zürriyetle yani altsoy ile ilgilidir.
“Arkalarında zayıf bir zürriyet bıraktıkları takdirde, bundan endişe edecek olanlar, haksızlık yapmaktan korksunlar; dürüst bir söz söylesinler.” (Nisa 4/9)
Küçük çocukları yahut babası veya anası ölmüş, bakıma muhtaç torunları bulunan kişiler, kendinden sonra onların korumasız kalmalarından endişe ederler. Allah, kendimizi onların yerine koyarak bu durumdaki çocuklarla ilgili dürüst söz söylememizi emretmiştir.
Öyleyse miras sistemi, bu endişeyi giderecek şekilde olmalıdır. Bu sebeple Allah Teâlâ mirası, mahrum kalınan menfaate göre belirlemiş ve şöyle buyurmuştur:
“… Babalarınız ve oğullarınız… Onlardan hangisinin menfaat bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (Bu sebeple) paylar Allah tarafından belirlenmiştir. Allah bilir, doğru karar verir.” (Nisa 4/11) (TEKRAR)
Yukarıdaki âyetler, en yakını ölmüş kişinin, kaybolan menfaatinin giderilmesini esas almış, miras paylaşımını ona göre yapmıştır. Ama fakihler bunun tam tersini yapmış, en yakının kaybeden sanki ölü imiş gibi davranarak birçok kimseyi mirastan mahrum etmişlerdir. Onların dayanakları şu hadistir:
ألحقوا الفرائض بأهلها فما بقى فهو لأولى رجل ذكر.
“Belirlenmiş payları sahiplerine veriniz. Arta kalanı, en yakın erkeğindir[7].”
Miras paylarını Allah belirlediği için hadis, artan bir şey olursa en yakın erkeğe verilmesini emretmektedir. Bu hadisten genel kural çıkarılamayacağı açıktır. Ama ilgili âyetler dikkate alınmadığından hadiste geçen; “Arta kalanı, en yakın erkeğindir” sözünden; (الاقرب فالاقرب) “mirası ölenin en yakını, yoksa sonraki en yakını alır” kuralını çıkarmışlar, “arta kalanı en yakın erkeğindir” sözündeki erkek kelimesinden dolayı da kızların çocuklarını, istisnalar dışında, mirastan mahrum etmişlerdir. Buna göre mirastan mahrum bırakılanları şöyle sıralayabiliriz:
- Dede Yetimi
Bir kimsenin annesi veya babası, dedesinden önce ölür de hayatta amcası olursa dedesinin mirasından pay olamaz. Çünkü bir kimsenin oğlu veya kızı, kendine torunlarından yakın olduğu için ondan önce ölen evladının evladı mirastan mahrum edilmiştir. Hatta önce ölen kız olur ve ölenin başka evladı bulunmazsa mirasın tamamını hayatta olan erkek akrabasına, mesela amcasının oğlunun oğluna kalır. Üstelik babasından veya annesinden önce ölen bu kızın mirasından, onlardan her biri altıda bir pay almış olacaklarından o pay da uzaktaki akrabaya gider. Hâlbuki en yakınını kaybetmiş ve bu yüzden menfaat kaybına uğramış olanlar bu kızın çocuklarıdır. Dolayısıyla dede yetimi konusunu baba yoluyla ve anne yoluyla olmak üzere ikiye ayırmak gerekir.
- Baba yoluyla dede yetimi
- Anne yoluyla dede yetimi
Fakihler, ölenin yakınlarını esas almış, bu sebeple “el-akreb fe’l-akreb” diye ifade ettikleri bir kural koymuşlardır. Yani ölünün daha yakını varsa ondan sonra gelen yakını mirastan pay almaz. Bu kural, sadece asabeden olan mirasçılar için uygulanmıştır. Yukarıdaki ayetlere göre, yaşayanın en yakınının ölmesi halinde mirasçılık sıfatı kazanılır ve bu kural bütün mirasçıları içine alır. Öyleyse miras için konulacak kural ayetten çıkarılmalı ve her mirasçıya uygulanabilmelidir. Nisa 11. ayette: “Babalarınız ve analarınız, onlardan hangisinin menfaat bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz.” Buyrulduğuna göre, menfaat kaydının yaşayanlarla ilgili olduğu ve bunun yakınını kaybetmekten kaynaklandığı açıkça ortaya çıkar. Bu sebeple babasını veya anasını kaybederek menfaat kaybına uğrayan bir kişi, bunlar dedesinden veya ninesinden önce öldüğü için, bu iki yakınını daha sonra kaybetmekle daha büyük menfaat kaybına uğrar. Buna bir örnek verelim:
El- Akreb fe’l akreb kuralına göre,
ق ط Annelerinden Önce
Ölmüşler
Hind……oğul…..oğul…..kız
- 1 1
oğlu kızı oğlu
Mirasın tamamını
Alır
Bu taksimatın sebebi, yakınlığın ölüye göre hesap edilmesidir. Ölen kişi tarafından bakıldığı zaman, oğul, oğlun oğlundan ve kızın oğlundan daha yakındır. Bu sebeple daha yakını varken diğer yakınlarına miras verilmez. Yakınlık kuralı ayetlerde olduğu gibi yaşayana göre, yani mirasçıya göre uygulanırsa,
6 6Annelerinden önce ölmüşler
Hind…..oğul…..oğul…..kız
Oğlu kızı oğlu
5.3=15 1 2
Bunların her birinin detayda farklılıkları vardır. Paylaşımın bu şekilde yapılmış olması yakınlık kuralının mirasçılar açısından uygulanması sebebiyledir. Bu olayda daha önce ölmüş ölünün oğluyla çocukları mirasçıya babaları veya anaları yoluyla bağlanmaktadır. Bunlar hayatta olsa ölü, onların daha yakını olacaktır. Bunlar aradan çekildikleri için onlara daha yakın olmuştur. Yaşayana göre daha yakın kuralının konulması fıkhın çözümsüz ve kuralsız gibi gözüken birçok miras problemini de kolaylıkla çözmektedir.
Ulemanın yukarıdaki hadisten çıkardığı (الاقرب فالاقرب) “Mirası ölenin en yakını, yoksa sonraki en yakını alır” kuralına göre ölen dedenin en yakını oğlu ve kızıdır. Kızı kendinden önce öldüğü için kızının oğlu uzakta kalır, bu sebeple mirastan pay alamaz.
2- Vacip vasiyet konusu
Vasiyetle ilgili olarak şu ayete dayanılır:
“”كتب عليكم إذا حضر أحدكم الموت إن ترك خيرا الوصية للوالدين والأقربين بالمعروف حقا علي المتقين
Sizden birine ölüm gelip geriye mal bıraktığı zaman, ana-baba ve en yakınlar için marufa uygun olan o vasiyeti yerine getirmek hepinize farz kılınmıştır. Bu, sakınanların üstünde bir borçtur. (Bakara 2/180)
“Ana-baba ve en yakınlar için marufa uygun olan o vasiyet” insanların bildikleri türden bir vasiyet değildir. Zaten ٱلْوَصِيَّةُ kelimesinin başındaki ال takısı ile ilgili bölümde geçen بِٱلْمَعْرُوفِ kelimesi de bunu pekiştirmiştir. Böyle bir vasiyeti ne Araplar da ne de diğer toplumlar bilirler. Tefsirler bunun üzerinde durmamış şöyle garip bir iddia ile konuyu geçiştirmişlerdir:
“Başlangıçta mirasçıya vasiyet yapılıyordu sonra nesh edildi[8]“.
Bu iddianın dayandığı ne bir hadis ne de uygulamayı gösteren bir kaynak vardır.
Bu yanlışın doğurduğu başka yanlışlar da vardır:
- Ayetin, “كتب عليكم size farz kılındı” bölümüne anlam verirken onu, “كتب علي أحدكم sizden birinize farz kılındı” şekline çevirmişlerdir.
- “إذا حضر أحدكم الموت sizden birine ölüm geldiği zaman” bölümünü de “إذا حضره أمارات الموت onda ölüm belirtileri ortaya çıkarsa” şekline çevirmişlerdir.
- ” إن ترك خيرا eğer bir mal bırakmışsa bölümünü ” bir mal bırakacaksa” veya “çok mal bırakacaksa” şekline çevirmişlerdir.
- Ayrıca bunun, insan ilişkileri ve akrabalık bağları açısından çok kötü bir duruma sebep olacağını da düşünmemişlerdir. Ölüm döşeğinde olan birinin ana baba ve en yakınları, bu sırada kendilerine yapılacak vasiyetin derdine düşmüş olacaklar ve ölmek üzere olan kişiyi de böyle bir zor görevle sıkıntıya sokacaklardır.
İnsanlar arasında böyle bir vasiyet olmadığına göre yapılacak tek şey, onu Kur’an’da aramaktır. Kur’an’a baktığımızda şu ayetlerle karşılaşırız:
يُوصِيكُمُ اللّهُ فِي أَوْلاَدِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الأُنثَيَيْنِ … وَلأَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ إِن كَانَ لَهُ وَلَدٌ … وَصِيَّةً مِّنَ اللّهِ وَاللّهُ عَلِيمٌ حَلِيمٌ.
Allah size evlatlarınız hakkında, erkeğe iki kadının payı kadar vasiyette bulunur… Ana babadan her birine, ölenin çocuğu varsa mirasın altıda biri verilir… Bu, Allah tarafından yapılmış vasiyettir. Allah bilendir. Halim’dir. (Nisa 4/11–12)
Dolayısıyla vasiyet ayeti diye adlandırılan âyet, ölmek üzere olan kişiye herhangi bir şey emretmiyor, sadece Müslümanlardan birinin ölmesi halinde mirasını, Allah’ın vasiyetine yani emrine göre paylaştırmayı emrediyor. Dolayısıyla vacip vasiyet yoktur[9]. Kur’an halefiyeti kabul ettiği için dede yetimi diye bir problem yoktur.
Kelale durumunda olan kişinin anasının anası, anasının babası varsa mirasın 1/18’i anasına, 1/18’i babasına, 2/18 i kızına, 2/18’i de oğluna verilir. Toplamı 6/18 = 1/3 eder. Bu meselede yalnız ana veya baba varsa 2/36 ona, 5/36 kızına, 5/36 da oğluna verilir. Toplamı 12/36 = 1/3 eder.
آمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَأَنفِقُوا مِمَّا جَعَلَكُم مُّسْتَخْلَفِينَ فِيهِ فَالَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَأَنفَقُوا لَهُمْ أَجْرٌ كَبِيرٌ
Allaha ve Resulüne iman edin ve size halefiyet yoluyla verdiği şeylerden infak edin. (Hadid 57/7)
Gelenekte annenin evladı da miras payını düşürür. Geleneksel Taksime Örnek
6 | |
5 | Baba قي |
1 | Anne 1/6 |
ط
|
Anne bir kız kardes |
Anne bir erkek kardes |
Geleneksel yöntemde annenin hissesi üçte birden altıda bire düşer. Baba bir akrabalar olmadıkları halde babanın payını artırmalarının ve kendi annelerinin paylarını düşürmelerinin bir mantığı yoktur. Bunu (Nisa 4/176) ile (Nisa 4/11)’i karşılaştırırken gördüğümüz durumdan anlayabiliriz. Buradaki kardeşler aynı kişiler olmalıdırlar. Çünkü o kardeşler evladın yerine geçen kardeşlerdir. Onlar da baba bir kardeşlerdir. Dolayısıyla yukarıdaki durumda miras üçe bölünmeli, 2 payı anneye, iki payı da babaya verilmelidir.
MİRASI PAYLAŞTIRMA GÖREVİ
“Belirlenmiş payları sahiplerine veriniz. Arta kalanı, en yakın erkek asabenindir”.
22662 – ألحقوا الفرائض بأهلها فما بقي فهو لأولى عصبة ذكر
الراوي: عبد الله بن عباس – خلاصة الدرجة: صحيح – المحدث: ابن العربي – المصدر: القبس في شرح الموطأ – الصفحة أو الرقم: 3/1043
17012 – ألحقوا الفرائض بأهلها فما أبقت فهو لأولى عصبة ذكر
الراوي: – – خلاصة الدرجة: صحيح – المحدث: ابن العربي – المصدر: عارضة الأحوذي – الصفحة أو الرقم: 4/411
204969 – أن رجلاً سأل النبي صلى الله عليه وسلم عن ميراث العبد , فقال النبي صلى الله عليه وسلم : إن لم تكن له عصبة فهو لك
الراوي: الحسن البصري – خلاصة الدرجة: مرسل و فيه عمرو بن عبيد , هو القدري – المحدث: ابن القطان – المصدر: الوهم والإيهام – الصفحة أو الرقم: 3/75
– وعن جابر قال “جاءت امرأة سعد بن الربيع إلى رسول اللّه صلى اللّه عليه وآله وسلم بابنتها من سعد فقالت يا رسول اللّه هاتان ابنتا سعد بن الربيع قتل أبوهما معك في أحد شهيدا وأن عمهما أخذ مالهما فلم يدع لهما مالا ولا ينكحان الا بمال فقال يقضي اللّه في ذلك فنزلت آية الميراث فأرسل رسول اللّه صلى اللّه عليه وآله وسلم إلى عمهما فقال أعط ابنتي سعد الثلثين وأمهما الثمن وما بقي فهو لك”. وراه الخمسة إلا النسائي.
Sa’d b er-Rebî’in karısı, Sa’d’dan olan iki kızını Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve selleme getirdi ve şöyle dedi: “Ey Allah’ın Elçisi, bunlar Sa’d b er-Rebî’in kızlarıdır, babaları sizinle birlikteyken Uhud’da şehit oldu. Amcaları bunlara bir şey bırakmadan mallarını aldı. Malları olmadan kimse bunlarla evlenmez.”
“Allah bu konuda kararını verecektir” dedi ve arkasından miras âyeti indi. Sonra amcalarını çağırttı ve dedi ki, “Sa’d’in kızlarına malın üçte ikisini, annelerine de sekizde birini ver; artan kısım senindir.”
Burada miras 24 paya bölünür, 16 pay kızlara, 3 pay da annelerine verilir. Bunlar Nisa 11 ve 12. âyetlerde belirtilen paylardır. Kalan 5 payın amcalarına verilmesinin sebebini Allah’ın Elçisi şöyle ifade etmiştir; “Belirlenmiş payları sahiplerine veriniz. Arta kalanı, en yakın erkeğindir[10].” Aslında bu söz, Nisa 11’den anlaşılabilir.
Asabe sözlükte
4 – وعن أبي هريرة “أن النبي صلى اللّه عليه وآله وسلم قال ما من مؤمن الا أنا أولى به في الدنيا والآخرة وأقرأ وإن شئتم النبي أولى بالمؤمنين من أنفسهم فأيما مؤمن مات وترك مالا فليرثه عصبته من كانوا ومن ترك دينا أو ضياعا فليأتني فأنا مولاه” متفق عليه .
Ebu Hureyre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Ben, dünyada ve ahirette bir mümine kendinden daha yakınım. “Bu Peygamber müminlere, kendi nefislerinden daha yakındır” (Ahzâb 33/6) âyetini okuyabilirsiniz. Hangi mümin, geriye mal bırakarak ölürse, asebesinden kim varsa ona mirasçı olsun. Borç veya malı olmayan mirasçılar bırakırsa bana gelsinler. Ben onun dostuyum.” (Buhari, Müslim)
العَصَبَةُ:
171731 -ولد الملاعنة عصبته عصبة أمه
الراوي: رجل من أهل الشام – خلاصة الدرجة: أورده في كتاب المراسيل – المحدث: أبو داود – المصدر: المراسيل – الصفحة أو الرقم: 418
157960 – أن رئاب بن حذيفة تزوج امرأة فولدت له ثلاثة غلمة فماتت أمهم فورثوها رباعها وولاء مواليها وكان عمرو بن العاص عصبة بنيها فأخرجهم إلى الشام فماتوا فقدم عمرو بن العاص ومات مولى لها وترك مالا له فخاصمه إخوتها إلى عمر بن الخطاب فقال عمر قال رسول الله صلى الله عليه وسلم ما أحرز الولد أو الوالد فهو لعصبته من كان الراوي: عبدالله بن عمرو بن العاص – خلاصة الدرجة: سكت عنه [وقد قال في رسالته لأهل مكة كل ما سكت عنه فهو صالح – المحدث: أبو داود – المصدر: سنن أبي داود – الصفحة أو الرقم: 2917
Ömer, Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle dediğini rivayet etmiştir: “veledin veya validin elde ettikleri var olan asabesine aittir.”
[ 6363 وقد أخرج أبو داود في المراسيل من وجه آخر عن أبي إسحاق عن أبي سلمة بن عبد الرحمن جاء رجل فقال يا رسول الله ما الكلالة قال من لم يترك ولدا ولا والدا فورثته كلالة ووقع في صحيح مسلم عن عمر أنه خطب ثم قال إني لا أدع بعدي شيئا أهم عندي من الكلالة وما راجعت رسول الله صلى الله عليه وسلم ما راجعته في الكلالة حتى طعن بأصبعه في صدري فقال ألا يكفيك آية النصف التي في آخر سورة النساء
187153 – ما من مؤمن إلا وأنا أولى به في الدنيا والآخرة ، اقرؤوا إن شئتم : { النبي أولى بالمؤمنين من أنفسهم } . فأيما مؤمن مات وترك مالا فليرثه عصبته من كانوا ، ومن ترك دينا أو ضياعا فليأتني ، فأنا مولاه
الراوي: أبو هريرة – خلاصة الدرجة: [صحيح] – المحدث: البخاري – المصدر: الجامع الصحيح – الصفحة أو الرقم: 2399
2614 – ما من مؤمن إلا وأنا أولى الناس به في الدنيا والآخرة ، اقرؤوا إن شئتم : { النبي أولى بالمؤمنين من أنفسهم } . فأيما مؤمن ترك مالا فليرثه عصبته من كانوا ، فإن ترك دينا ، أو ضياعا فليأتني وأنا مولاه
الراوي: أبو هريرة – خلاصة الدرجة: [صحيح] – المحدث: البخاري – المصدر: الجامع الصحيح – الصفحة أو الرقم: 4781
189249 – أنا أولى الناس بالمؤمنين في كتاب الله عز وجل . فأيكم ما ترك دينا أو ضيعة فادعوني . فأنا وليه . وأيكم ما ترك مالا فليؤثر بماله عصبته . من كان
الراوي: أبو هريرة – خلاصة الدرجة: صحيح – المحدث: مسلم – المصدر: المسند الصحيح – الصفحة أو الرقم: 1619
136769 – أنا أولى الناس بأنفسهم من ترك مالا فلموالي عصبته ومن ترك ضياعا أو كلأ فأنا وليه فلا داعي له
الراوي: أبو هريرة – خلاصة الدرجة: إسناده صحيح – المحدث: أحمد شاكر – المصدر: مسند أحمد – الصفحة أو الرقم: 16/275
193037 – ما أحرز الوالد أو الولد فهو لعصبته من كان
الراوي: عمر بن الخطاب – خلاصة الدرجة: هذا من صحيح ما يروى عن عمرو بن شعيب من غرائب الأحاديث على شهرة إسناده – المحدث: علي بن المديني – المصدر: مسند الفاروق – الصفحة أو الرقم: 1/370
6338 – أنا أولى بالمؤمنين من أنفسهم ، فمن مات وترك مالا فماله لموالي العصبة ، ومن ترك كلا أو ضياعا فأنا وليه ، فلأدعى له
الراوي: أبو هريرة – خلاصة الدرجة: [صحيح] – المحدث: البخاري – المصدر: الجامع الصحيح – الصفحة أو الرقم: 6745
2614 – ما من مؤمن إلا وأنا أولى الناس به في الدنيا والآخرة ، اقرؤوا إن شئتم : { النبي أولى بالمؤمنين من أنفسهم } . فأيما مؤمن ترك مالا فليرثه عصبته من كانوا ، فإن ترك دينا ، أو ضياعا فليأتني وأنا مولاه
الراوي: أبو هريرة – خلاصة الدرجة: [صحيح] – المحدث: البخاري – المصدر: الجامع الصحيح – الصفحة أو الرقم: 4781
188847 – عن ابن مسعود وزيد وابن الزبير أن الأخوات عصبة البنات وأن الأخت أو الأخوات يأخذن ما فضل عن الابنة أو بنت الابن أو ما فضل عن البنتين أو بنتي الابن فصاعدا
الراوي: – – خلاصة الدرجة: صحيح – المحدث: ابن حزم – المصدر: المحلى – الصفحة أو الرقم: 9/256
45110 – أن أبا موسى الأشعري كتب إلى عمر بن الخطاب أن الرجل يموت بيننا ليس له رحم ولا مولى ولا عصبة فكتب إليه عمر إن ترك رحما فرحم وإلا فالمولى وإلا فلبيت مال المسلمين يرثونه ويعقلون عنه
الراوي: – – خلاصة الدرجة: احتج به ، وقال في المقدمة: (لم نحتج إلا بخبر صحيح من رواية الثقات مسند) – المحدث: ابن حزم – المصدر: المحلى – الصفحة أو الرقم: 11/63
52486 – قضى رسول الله صلى الله عليه وسلم في جنين امرأة سقط ميتا بغرة عبد أو أمة ثم إن المرأة التي قضى عليها بالغرة توفيت فقضى رسول الله صلى الله عليه وسلم بأن ميراثها لبنيها وزوجها وأن العقل على عصبتها
الراوي: أبو هريرة – خلاصة الدرجة: احتج به ، وقال في المقدمة: (لم نحتج إلا بخبر صحيح من رواية الثقات مسند) – المحدث: ابن حزم – المصدر: المحلى – الصفحة أو الرقم: 10/359
188847 – عن ابن مسعود وزيد وابن الزبير أن الأخوات عصبة البنات وأن الأخت أو الأخوات يأخذن ما فضل عن الابنة أو بنت الابن أو ما فضل عن البنتين أو بنتي الابن فصاعدا
الراوي: – – خلاصة الدرجة: صحيح – المحدث: ابن حزم – المصدر: المحلى – الصفحة أو الرقم: 9/256
46314 – عن عبد الله بن مسعود أنكم من أحرى حي بالكوفة أن يموت أحدكم فلا يدع عصبة ولا رحما فلا يمنعه إذا كان ذلك أن يضع ماله في الفقراء والمساكين
الراوي: عمرو بن شرحبيل – خلاصة الدرجة: صحيح – المحدث: ابن حزم – المصدر: المحلى – الصفحة أو الرقم: 9/317
51068 – قال عمر بن الخطاب ما أرى الدية إلا للعصبة لأنهم يعقلون عنه فهل سمع أحد منكم في ذلك من رسول الله صلى الله عليه وسلم شيئا فقال الضحاك بن سفيان الكلابي وكان النبي صلى الله عليه وسلم استعمله على الأعراب كتب إلي رسول الله صلى الله عليه وسلم أن أورث امرأة أشيم الضبابي من دية زوجها فأخذ عمر بذلك
الراوي: سعيد بن المسيب – خلاصة الدرجة: منقطع – المحدث: ابن حزم – المصدر: المحلى – الصفحة أو الرقم: 10/475
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR
_________________________________________________
[1] Bir mahallede, bir köyde, bir kervansarayında veya bir şahsın mülkünde, meskeninde yahut beldeye ses işitilecek derecede yakın olup kimsenin mülkünde bulunmayan boş bir mahalde faili meçhul bir cinayet işlendiği taktirde o yerin halkı, ya suçluyu bulurlar veya özel olarak yapılan muhakeme sonucu ölünün kan bedelini ödemek zorunda bırakılırlar. Burada uygulanan muhakeme usulüne kasâme denir. Kasâme kısaca şöyle yapılır :
Meselâ bir köyde, kimsenin mülkü olmayan bir mahalde öldürülmüş bir insan cesedi bulunur ve ölünün velisi, “Onu siz öldürdünüz” diyerek hakim huzurunda köy halkı aleyhinde dava açıp kasâme talebinde bulunursa, hakim köylülere iddia karşısında ne diyeceklerini sorar. Köylüler iddiayı reddederlerse ölünün velisi köyün erkeklerinden elli kişiyi seçerek hâkime gösterir. Hâkim bunlardan her birine yemin teklif eder. Bunlar da ölüyü kendilerinin öldürmediğine ve katilini bilmediklerine yemin ederler. Eğer hepsi böyle yemin ederlerse, o köyün erginlik çağına girmiş bütün erkeklerine ölünün diyeti pay edilir. Bu hususta oranın zenginleriyle fakirleri arasında bir fark yoktur. Bu diyetin ödenmesine mevcutsa âkileler de iştirak ederler. Bu diyet ölünün yakınlarına üç yıl içinde ödenir.
[2] Hata yoluyla meydana gelen cinayetlerden dolayı ödenmesi gereken diyeti üstlenerek ödemek zorunda olan kimselere âkile denir. Akile, aynı kuruma bağlı yahut aynı iş kolunda çalışan kimseler ya da suçlunun erkek akrabasıdır.
[3] Buhari, Ferâiz, 5; Müslim, Ferâiz, 2; Ebû Davud, Ferâiz, 7; Tirmizî, Ferâiz, 8.
[4] Buhari, Ferâiz, 5; Müslim, Ferâiz, 2; Ebû Davud, Ferâiz, 7; Tirmizî, Ferâiz, 8.
[5] : ولَدَتْهُ أُمُّهُ ولادةً وإِلادةً على البدل فهي والِدةٌ على الفعل، ووالِدٌ على النسب؛ حكاه ثعلب في المرأَة. لسان العرب
[6] Peygamberimizin Kur’ân’ı tebliğ yanında onunla hükmetme görevi de vardı. Bu sebeple onun sünneti, Kur’ân’dan çıkardığı hükümlerdir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ اللّهُ وَلاَ تَكُن لِّلْخَآئِنِينَ خَصِيمًا
Gerçekleri içeren bu Kitabı sana indirdik ki, insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği şekilde hükmedesin. Sakın hainlerden yana olma. (Nisa 4/105)
“Allah’ın gösterdiği şekil” ilgili ayetleri bir araya getirerek Allah’ın o konudaki hükmünü bulup çıkarmaktır.
[7] Buhari, Ferâiz, 5; Müslim, Ferâiz, 2; Ebû Davud, Ferâiz, 7; Tirmizî, Ferâiz, 8.
[8] تفسير إرشاد العقل السليم إلى مزايا الكتاب الكريم/ ابو السعود (ت 951 هـ) مصنف ومدقق
[9] لقاء علمي الذي جري بين د. عبد العزيز بايندر و بين أ. د. حكمت بشيير ياسين
28 حزيران 2007 ألمدينة المنورة
د. حكمت بشيير استاذ التفسير متقاعد عن الجامة الإسلامية بالمدينة المنورة. وله تفسير مطبوع و موسوعة في المرويات في التفسير وهو شهير بتفسيرالقرآن بالقرآن.
ذهبت إليه مع أ. د. محمد يعفوب التركستاني و زرناه في بيته و عرَّفني د. محمد بأني اهتم بتفسيرالقرآن بالقرآن ففرح و هنأني به. ثم طلبنا منه مسجلا لتسجيل المحاورات التي ستجري بيننا فبحث ولم يجده في بيته فقال “سجل بالقلم” ثم شرحت منهجنا في تفسير القرآن بالقرآن فأعجبه كلُّ ما سمعه مني و أخذ تسجل بعض ما قلته بالقلم ثم فسرت آية الوصية من سورة البقرة على المنهج و قلت له: هذا تفسير دون اضافة أي جملة في الآية و دون دعوى أي نسخ.
قال: محمد يعقوب : و ما رأيك يا استاذ في هذا التفسير و في هذا المنهج؟
قال: هذا منهج خطير في غاية الخطور؛ يضل الناس عن سبيل الله.
قلت: لما ذا يا استاذ؟
قال: ما سبقك أحد من العلماء في هذا المنهج.
قلت: هذا منهج القرآن ومنهج النبي صلى الله عليه وسلم. وبينت الأدلة التي أستند إليها إنه كان الأولي أن تتكلم في الأدلة و تأتي بأدلة أخري التي تنفي دعواي في المنهج.
قال: هناك كتب التفاسير. لو وجدت احدا سلك في طريقك فأهلا و سهلا.
قلت: إن هذا تفسير القرآن بالقرآن ونجد السنة مصدقة به و فسرتُ آية الوصية على هذا المنهج و بلغ عدد الآيات التي فسرتها به إلى أكثر من مائتين آية وأظهرت في كلها الموافقة التامة بين الكتاب والسنة. فأرجوك أن تفسر آية الوصية بشرط ان لا تضيف إليها شيئا. و قبل هذا أريد أن أفسر الآية مرة ثانية:
(كُتِبَ عَلَيْكُمْ)أيها المؤمنون (إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ) أي إذا مات أحدكم (إِن تَرَكَ خَيْرًا) مالا (الْوَصِيَّةُ) إقامة الوصية التي أوصي الله بها في الآيه الحادية عشرة و الثانية عشرة و الآية الأخيرة من سورة النساء (لِلْوَالِدَيْنِ وَالأقْرَبِينَ بِالْمَعْرُوفِ حَقًّا عَلَى الْمُتَّقِينَ {البقرة 180} فَمَن بَدَّلَهُ) أي الإيصاء المذكور في النساء ( بَعْدَمَا سَمِعَه) و وضع مكانه أحكاما أخرى (فَإِنَّمَا إِثْمُهُ عَلَى الَّذِينَ يُبَدِّلُونَهُ إِنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ { البقرة 181}) و هذا مشابه بما في قوله تعالى : تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ}النساء 13} وَمَن يَعْصِ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا فِيهَا وَلَهُ عَذَابٌ مُّهِينٌ {النساء 14})
قال حكمت بشير : هذا أمر مهم جدا. لأن الصغار و الضعفاء من الوارثين يتضررون ولا يستطيعون استيفاء حقوقهم من الميراث. وصدقه د. محمد.
ثم دمت مفسرا هذه الآية: (فَمَنْ خَافَ مِن مُّوصٍ جَنَفًا أَوْ إِثْمًا) و الموصي هنا هو المورث الذي أوصى من ماله لجهة (فَأَصْلَحَ بَيْنَهُمْ) أي بينه و بين الوالدين و الأقربين (فَلاَ إِثْمَ عَلَيْهِ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ { البقرة 182})
فإن قيل: لما فسرت الموصِيَ هنا بالمورث قلت لأن الله تعالى قسم الميراث بين ثلاثة أصناف؛1- الوالدان والأقربون، 2- الزوجان، 3- الموصى لهم. أما الوالدان و الأقربون فبقوله تعالى : لِّلرِّجَالِ نَصيِبٌ مِّمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالأَقْرَبُونَ وَلِلنِّسَاء نَصِيبٌ مِّمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالأَقْرَبُونَ مِمَّا قَلَّ مِنْهُ أَوْ كَثُرَ نَصِيبًا مَّفْرُوضًا {النساء 7}
و أما الزوجان فبقوله تعالى: وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ أَزْوَاجُكُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّهُنَّ وَلَدٌ فَإِن كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ فَلَكُمُ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِينَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ وَلَهُنَّ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّكُمْ وَلَدٌ فَإِن كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُم مِّن بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ… {النساء 12}
وأما المصى لهم فبقوله تعالى: مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ{النساء 11} و قوله : مِّن بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ وكذلك قوله تعالى: مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصَى بِهَآ أَوْ دَيْنٍ غَيْرَ مُضَآرٍّ… {النساء 12}
و الدين هو حق الغير فلا يدخل الدائن بين الورثة.
فحدد النبي صلي الله عليه وسلم الوصية بالثلث لأن الله قسم الميراث بين ثلاثة أصناف. فروي عن سعد بن أبي وقاص أنه قال جاءني رسول اللّه صلى اللّه عليه وآله وسلم يعودني من وجع اشتد بي فقلت يا رسول اللّه اني قد بلغ بي الوجع ما ترى وأنا ذو مال ولا يرثني الا ابنة لي أفأتصدق بثلثي مالي قال لا قلت فالشطر يا رسول اللّه قال لا قلت فالثلث قال الثلث والثلث كثير أو كبير إنك أن تذر ورثتك أغنياء خير من أن تدعهم عالة يتكففون الناس”. رواه الجماعة.
قلت: يا أستاذ، هذا تفسيري لهذه الآيات فأرجو من فضيلتك تفسيرها بدون تقدير و بدون دعوى نسخ.
فأخذ د. حكمت بشير القرآن بيده و بدأ التفسير فقال:
قال الله تعالى: (كُتِبَ عَلَيْكُمْ) أيها المؤمنون …. ثم بدأ يفكر و لم يستطع إدامة التفسير فقال هذا لا يمكن بدون التقدير.
قال د. محمد هل لا تجيز التفدير يا د. عبد العزيز؟
قلت لا؛ أجيزه بشرط أن لا يخالف السياق و السباق و يكون له دليل من الكتاب. وأنا ففسرتها بتفدير يوافق هذين الشرطين. فهل تستطيع يا أستاذ تفسيرها بدون دعوى النسخ؟
قال: لا و سكت و بعد قليل قام من مكانه و ذهب إلى كتبه وقال: سأعطيك تفسيري لهذه الآية كي تقرأه ثم رجع عنه و اعطاني صحيفة من تفسيره الجديد الذي لم يتم بعد، من سورة الحجر وقرأت منها هذه الآية: رُبَمَا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِمِينَ (2)و كان قد فسرها بأن ود الكفار سيكون في الآخرة لما رأوا العذاب. قلت إن هذا الود إنما يكون في الدنيا.
قال ضاحكا: هل يمكن هذا في الدنيا يا د. عيد العزيز؟
وقال د. محمد فكيف يا د. عبدالعزيز؟ هل تود الكفار أن يكونوا مؤمنين؟
قلت: هذا مما لا شك فيه لأن الله سبحانه و تعالى قال: يَوْمَ تَبْيَضُّ وُجُوهٌ وَتَسْوَدُّ وُجُوهٌ فَأَمَّا الَّذِينَ اسْوَدَّتْ وُجُوهُهُمْ أَكَفَرْتُمْ بَعْدَ إِيمَانِكُمْ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ{آل عمران 106}.
قال محمد يعقوب: هل هذا لبعض الكفار خاصة؟
قلت: حكم هذه الآية عامة و دعوى التخصيص تحتاج الدليل.
قال د. حكمت: إن الله أخذ من ظهر آدم ذريته إلى يوم القيامة في عالم الأرواح و أشهدهم على أنفسهم ألست بربكم قالو بلى… و هذا اسلامهم فالكفار كله كفروا بعد إيمانهم هذا.
قلت: هذا دعوى بلا دليل لأن الله لم يأخذ من ظهر آدم ذريته إلى يوم القيامة في عالم الأرواح إنما أخذها من بني آدم من الرجال و النساء مثل أنا و أنت. لأنه تعالى قال: (وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِنْ بَنِي آَدَمَ مِنْ ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ{أعراف 173})
و الذرية مجاز لأنها لا تؤخذ من الظهر و المأخوذ منه سببها و هو ماء الرجل و المرأة و به يسيران بالغا و مكلفا و هذا يبدأ بالبلوغ و ينتهي بالموت. ثم قال تعالى: (وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنْفُسِهِمْ أَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ قَالُوا بَلَى شَهِدْنَا) و الشهادة نوعان؛ تحمل الشهادة و أدائها و في هذه الآية كلتاهما موجودتان. لأن الله تعالى حمَّل الناس الشهادة بقوله “وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنْفُسِهِمْ أَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ” وأدى الناس شهادتهم و” قَالُوا بَلَى شَهِدْنَا”.
قال د. محمد: هذا يشير إلي البلوغ وكمال العقل …
قلت: صحيح. لأن الإنسان لا يكون مكلفا بالأوامر و النواهي إلا بهذين الشرطين.
قال د. محمد يعقوب: فكيف هذا يا دكتور؟
قلت : راقب نفسك يا أبا فِهر وأنت تشاهد الآفاق أو تذكِّر مافي نفسك تجد قلبك يقر وجوده و وحدانيته تعالى مثل ما كان في هذه الآية: (سَنُرِيهِمْ آَيَاتِنَا فِي الْآَفَاقِ وَفِي أَنْفُسِهِمْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُ الْحَقُّ أَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ أَنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ {فصلت 53}.
ثم اتممت الآية: بتفسير قوله تعالى (أَنْ تَقُولُوا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ. أَوْ تَقُولُوا إِنَّمَا أَشْرَكَ آَبَاؤُنَا مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا ذُرِّيَّةً مِنْ بَعْدِهِمْ أَفَتُهْلِكُنَا بِمَا فَعَلَ الْمُبْطِلُونَ{أعراف 173} وهذا بيان بأن الإنسان لو نشأ وعاش في قوم مشرك ولم يبلغه تبليغ أي رسول لَشهد بأن الله ربه. و دليل هذا كثير في القرآن ومنها هذه الآية: قَالَتْ رُسُلُهُمْ أَفِي اللّهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ {إبراهيم 10} و لذلك لم نجد في القرآن آية تثبت وجوده تعالى لأن هذا ما لا يحتاج إليه أحد.
قال د. حكمت : و ما الدليل لهذا التفسير، فهل تعرف مفسرا فسرها به؟
قلت : الدليل هي الآية نفسها و هي لا تحتاج إلى دليل آخر وبعض المفسرين فسروها بمثل هذ التفيسر[9]. وقلت: يا أستاذ! الذي يجب عليك هو بيان الأخطاء التي وجدتها في تفسيري هذا. وأنت كيف تفسير القرآن بالقرآن؟
قال: أكتب أولا كلما روي عن النبي في تفسيره القرآن بالقرآن مثل تفسيره الظلم في قوله تعالى (الَّذِينَ آَمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُوا إِيمَانَهُمْ بِظُلْمٍ {الأنعام 82}) بأنه شرك مستدلا بقوله تعالى إِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ { لقمان 13} ثم أكتب السنة المتعلقة بالتفسير ثم أكتب تفسير الصحابي ثم التابعي ثم الذين يلونهم من العلماء ثم الذين يلونهم.
قلت : لا تضيف شيئا على هذا التفاسير أليس كذلك ؟
قال: بلى؛ هذا طريق سليم لا يتهمك أحد.
قلت: هذا ليس تفسيرا بل نقل المرويات فقط.
ثم استأذنت و استودعت الله الأستاذ شاكرا لحسن محاورته.
[10] Buhari, Ferâiz, 5; Müslim, Ferâiz, 2; Ebû Davud, Ferâiz, 7; Tirmizî, Ferâiz, 8.