MUSA ALEYHİSSELAMIN HAYATINDAN ÖRNEKLERLE KUR’ÂN-I KERÎM’İN TEVRAT’I TASDİKİ

Musa aleyhisselamın doğumundan firavun hanedanı içinde yetişmesine, sonra nebiliğinden ölümüne kadar olan süreç hem Tevrat’ta hem de Kur’an’da ayrıntılarıyla ve uzunca anlatılmaktadır. Bu anlatımların büyük kısmı ortak olmakla birlikte, Tevrat ile Kur’an’ın ters düşer göründüğü kimi konular da vardır. Bu çalışmamızda temel olarak bunlardan çok merak edilen bir tanesini, Musa (a.s.) doğduğu ve nebi olduğu dönemdeki firavunun aynı kişi olup olmadığını, ele alacağız ve Kur’an ile Tevrat arasındaki tasdik ilişkisinin nasıl kurulduğunu inceleyeceğiz. Çalışma içinde Kur’an-ı Kerim’in diğer hikmetli tespitlerine de yer vereceğiz.

TEVRAT’A VE KUR’AN’A GÖRE MUSA’NIN (a.s.) DOĞDUĞU VE NEBİ OLDUĞU DÖNEMLERDEKİ FİRAVUN AYNI KİŞİ MİDİR?

Tevrat’a göre Musa (a.s.) doğduğunda tahtta olan firavun, Musa (a.s.) nebi olduğu sırada ölmüş ve tahta bir başka kral çıkmıştır[1]. Kur’an’da bu iki firavunun ayrı olduklarını sezdirebilecek ayetler vardır, ancak şimdiye kadar bu konunun ayrıntıları üzerinde fazla durulmamıştır. Kur’an’da, Tevrat’taki bu beyana aykırı bir bilgi bulunup bulunmadığı bu çalışmada incelenecektir.

FİRAVUN KİME DENİR?

Firavun özel isim değil, Mısır krallarına verilen ünvandır. Mısır krallarına “firavun” ünvanının, M.Ö. 1539 civarında başlayan 18. Hanedanlık döneminden itibaren verildiği söylenmektedir.[2]

Eski Mısırlılara göre “firavun”, kraldan daha fazlasıdır çünkü o, “insanlara önderlik etmek ve düzeni korumak için seçilmiş, Mısır tanrılarıyla insanlar arasında aracılık eden tanrı” olarak görülür.[3]

YUSUF’U BULAN KİŞİNİN ÜNVANI

Bilindiği gibi, Musa’dan (a.s.) çok daha uzun zaman önce Mısır’da yaşamış bir diğer nebi, Yusuf aleyhisselamdır. Çocukken kardeşleri tarafından bir kuyuya atılan Yusuf aleyhisselamı kuyuda bulanlar, Tevrat’a göre onu “Mısır’da firavunun bir görevlisine, muhafız birliği komutanı Potifar’a sattı”[4]. Bu kişi için Kur’an’da yalnızca “azîz” hitabı kullanılmaktadır[5]. Bu hitap, onun devlet kademesinde yüksek bir rütbeye sahip olduğunu gösterir. Zira Yusuf aleyhisselam kralın rüyasını yorumlayıp hazinelerin başına getirildikten sonra, onun kimliğinden habersiz olan kardeşleri de Yusuf’a “aziz” diye hitap etmişlerdir[6].

MELİK’İN DİNİ

Kur’an’da, Yusuf aleyhisselam zamanındaki Mısır kralına firavun denmediğini, yalnızca “kral” anlamına gelen “melik” kelimesinin kullanıldığını görüyoruz:

فَبَدَاَ بِاَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَٓاءِ اَخ۪يهِ ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِنْ وِعَٓاءِ اَخ۪يهِۜ كَذٰلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَۜ مَا كَانَ لِيَأْخُذَ اَخَاهُ ف۪ي د۪ينِ الْمَلِكِ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۜ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَٓاءُۜ وَفَوْقَ كُلِّ ذ۪ي عِلْمٍ عَل۪يمٌ

Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin çuvalından önce diğerlerinin çuvallarında arama yapmaya başladı. Sonra su tasını kardeşinin çuvalından bulup çıkardı. Biz Yusuf’a böyle bir çözüm yolu gösterdik. Aksi takdirde melikin dininde /kralın kanununa göre Yusuf kardeşini alıkoyamazdı. Ancak Allah başka bir durum ortaya çıkarırsa başka. Biz istediğimiz kişinin derecesini kat kat yükseltiriz. Her bilgi sahibinin üstünde bir bilen vardır. (Yusuf 12/76)

Yusuf aleyhisselam döneminde “melik” olarak anılan kralın kanunu, yabancılara kendi hukukuyla hükmedilmesi yönünde olmalıdır; çünkü kralın su kabı Yusuf’un (a.s.) kardeşinin yükünde bulunduğunda, ağabeylerine “bunun cezası nedir?” diye sorularak, o ülkede yabancı olan bu kişilerin kendi kanunlarına göre cezasının ne olduğu öğrenilmiş ve bu ceza uygulanmıştır[7]. Bu, melikin adil bir sultan olduğunu gösterir. Firavun hakkındaysa Kur’an’da olumlu bir ibareye rastlanmaz.

Tevrat’ta ise Mısır kralının ünvanı konusunda dönemsel bir ayrım yapılmadığı, Yusuf (a.s.) zamanından bahsedilirken de Musa (a.s.) zamanından bahsedilirken de ona “firavun” dendiği görülmektedir[8].

KUR’AN-I KERÎM’İN MISIR KRALI HAKKINDAKİ TESPİTİ

Yusuf aleyhisselamın Eski Mısır’da yaklaşık 12. Hanedanlık döneminde, yani M.Ö. 2000-1600 yılları arasında yaşadığı öngörülmektedir[9]. Mısır’da krallara firavun ünvanının verilmesi 18. Hanedanlık ile başladığına göre Kur’an’da Yusuf (a.s.) zamanındaki Mısır kralının “firavun” ünvanına sahip olmadığı açıktır. Kur’an’da ondan bahsedilirken “melik” denmiş olması, Allah kelamının her konuda olduğu gibi bu konuda da gerçekleri ortaya koyan ayrıntılar içerdiğini gösterir. Kur’an’daki bu sözcük ayrımı, tarihi bir bilgi/belge niteliğindedir.

HÂMÂN KİME DENİR?

Kutsal Kitap metinlerine bakıldığında, Hâmân adının özel isim olarak, Agaklı Haman için Tevrat’ın Ester kitabında[10] geçtiği görülür. Bu kişi, MÖ 5. yüzyılda yaşamıştır. Dolayısıyla Kur’an’da geçen ve Musa aleyhisselamın yaşadığı dönemde firavunun yanında bulunan kişiyle ilgisi olamaz. İsrailoğullarına yapılan pek çok eziyetin fikir babası olan bir kişinin özel ismi Hâmân olsaydı, bu bilginin de Yahudilere zulmeden pek çok kişinin kaydedildiği gibi Yahudi kaynaklarından birinde bulunması beklenirdi.

Hâmân’ın da bir şahıs ismi olmaktan çok Amon kültü rahiplerine verilen bir unvan olması muhtemeldir. Amon XI-XII. Hanedanlar döneminde millî ilâh, XVIII-XX. Hanedanlar döneminde ise Mısır’ın en önemli ilâhı olmuştur. Amon’un başrahibinin işlerin yöneticisi ve mâbedle ilgili inşaat faaliyetlerinin sorumlusu olması ile Firavun’un Hâmân’dan bir kule inşa etmesini istemesi[11] arasında bir ilgi bulunmalıdır.[12]

Yüksek yapılara tırmanıp tanrılara ulaşma miti Mısır ve Mezopotamyada yaygındır. Firavun’un böyle büyük bir projeyi isteyeceği kişi, hem Tanrılar hakkında teolojik bilgiye hem de büyük bir projeyi hayata geçirecek tecrübe ve sorumluluğa sahip bir kişi olmalıdır. Mısır tarihinde inşaat işlerinden sorumlu en üst düzeydeki yetkinin Amon başrahibine ait olduğu belirtilmektedir.[13] O halde Kur’ân-ı Kerîm’de yer alan “hâmân” ismi, Amon rahiplerinin kullandığı Hâ-Amen ünvanının Arapça’ya geçmiş şeklidir.[14]

TEVRAT’TA FİRAVUN’UN İŞLERİ:

Tevrat’a göre firavun, sayıca hızla çoğalan İbranilerin /İsrailoğullarının ona karşı düşmanlarıyla birleşmesinden korkarak onlara zulmetmeye başlamıştır. İsrailoğullarının erkek bebeklerinin öldürülmesi emri ilk kez “Yusuf hakkında bilgisi olmayan (Yusuf’u tanımayan) kral” tarafından verilmektedir. Kral önce ebelere sonra da tüm halka, doğan İbrani erkek çocuklarını Nil’e atmaları için emir vermiştir:

“Zamanla Yusuf, kardeşleri ve o kuşağın hepsi öldü. Ama soyları arttı; üreyip çoğaldılar, gittikçe büyüdüler, ülke onlarla dolup taştı. Sonra Yusuf hakkında bilgisi olmayan yeni bir kral Mısır’da tahta çıktı. Halkına, “Bakın, İsrailliler sayıca bizden daha çok” dedi, “Gelin, onlara karşı aklımızı kullanalım, yoksa daha da çoğalırlar; bir savaş çıkarsa, düşmanlarımıza katılıp bize karşı savaşır, ülkeyi terk ederler.” Böylece Mısırlılar İsrailliler’in başına onları ağır işlere koşacak angaryacılar atadılar. İsrailliler firavun için Pitom ve Ramses adında ambarlı kentler yaptılar. Ama Mısırlılar baskı yaptıkça İsrailliler daha da çoğalarak bölgeye yayıldılar. Mısırlılar korkuya kapılarak İsrailliler’i amansızca çalıştırdılar. Her türlü tarla işi, harç ve kerpiç yapımı gibi ağır işlerle yaşamı onlara zehir ettiler. Bütün işlerinde onları amansızca kullandılar. Mısır Kralı, Şifra ve Pua adındaki İbrani ebelere şöyle dedi: “İbrani kadınlarını doğum sandalyesinde doğurturken iyi bakın; çocuk erkekse öldürün, kızsa dokunmayın.”  Ama ebeler Tanrı’dan korkan kimselerdi, Mısır Kralı’nın buyruğuna uymayarak erkek çocukları sağ bıraktılar. Bunun üzerine Mısır Kralı ebeleri çağırtıp, “Niçin yaptınız bunu?” diye sordu, “Neden erkek çocukları sağ bıraktınız?” Ebeler, “İbrani kadınlar Mısırlı kadınlara benzemiyor” diye yanıtladılar, “Çok güçlüler. Daha ebe gelmeden doğuruyorlar.” Tanrı ebelere iyilik etti. Halk çoğaldıkça çoğaldı. Ebeler kendisinden korktukları için Tanrı onları ev bark sahibi yaptı. Bunun üzerine firavun bütün halkına buyruk verdi: ‘Doğan her İbrani erkek çocuk Nil’e atılacak, kızlar sağ bırakılacak’.” (Çıkış 1:15-22)

KUR’AN’DA FİRAVUN’UN İŞLERİ
Kur’an’a göre firavun, zorbalık ve taşkınlık etmektedir. İktidarının kalıcılığı için tebaasının bir kısmını ezmekte hatta öldürmektedir. Musa aleyhisselam, firavunun erkek bebekleri öldürtme emrinin yürürlükte olduğu bir dönemde dünyaya gelmiştir. Bu nedenle annesi tarafından bir süre saklandıktan sonra Allah’ın annesine verdiği ilhamla nehre bırakılmıştır:

“Firavun, ülkesinde zorbaca bir yönetim kurmuş ve halkını farklı topluluklara ayırmıştı.[15] Onlardan bir kesimini (İsrailoğullarını) zayıf düşürüyor; oğullarını boğazlıyor, kadınlarını ise sağ bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı.[16]

Biz de o topraklarda zayıf düşürülenlere iyilikte bulunmak, onları önderler yapmak ve bunların yerine geçirmek istiyorduk.
Ayrıca onları o topraklara hakim kılmak; Firavun’un, Hâmân’ın ve o ikisinin emrinde olanların korktuklarını başlarına getirmek istiyorduk.[17]

Musa’nın annesine şunu vahyettik: ‘Onu emzir, ona bir şey olacağından korktuğun zaman da nehre bırak. Korkma ve üzülme; biz onu sana geri verecek ve elçilerimizden yapacağız.’

Sonra Firavun ailesi, ileride kendilerine bir düşman ve bir üzüntü kaynağı olacak olan o çocuğu bulup aldı. Çünkü Firavun, Hâmân ve o ikisinin emrindekiler suçlu kimselerdi.” (Kasas 28/4-9)

FİRAVUN’UN KIZI MI KARISI MI BEBEĞİ BULUYOR?

Tevrat’a göre Musa’yı (a.s.) sudan firavunun kızı çıkarmıştır.[18] Kur’an’da ise onu sudan çıkaran kişi daha kapsamlı bir ifade kullanılarak “firavun ailesi” şeklinde anılmıştır. Sarayda da firavunun karısı onun yanlarında büyütülmesi konusunda tavsiyede bulunmuştur[19]. Onu sudan çıkaran kişinin Tevrat’ta firavunun kızı olduğu bildirildiği halde Kur’an’da detay verilmeden geçilmesi, saraydayken de onu firavunun karısının sahiplenmesi, bu açık fark konusunda bizi araştırma yapmaya itmiştir. Ulaşılan bilgi şudur:

Eski Mısır’da firavunlar, soyun asaletinin korunması amacıyla, kraliçenin asil soydan olması için, kendi kız kardeşleriyle ve kızlarıyla da evleniyorlardı[20]. Kendi kızıyla evlenen firavunlardan biri II. Ramses’tir (M.Ö. 1290-1223). II. Ramses, 19. Hanedanın ilk kralıydı ve kraliçesini seçtiğinde zaten kral olacağı belliydi. Diğer önemli eşleri, Istnofret (Iset-Nofret), Bent’anta (Bintanath), Merit-Amun (Meritamen), Nebttaui, Hentmire, Maathomeferure ve belki başka kadınlardı[21]. Bu kraliçelerin çoğu, örneğin Merit-Amun, onun aynı zamanda kızıydı.[22] Bunun tek örneği II. Ramses değildir. III. Amenhotep (M.Ö. 1397-1360) de yüksek ihtimalle kızı Satamon ve hatta bir başka kızıyla daha evlenmiştir. Kendi babasıyla evlenmek zorunda kalan bir başka prensesin ise babası Akhenaten’ın (M.Ö. 1370-1353) evlendiği ve bir kız çocuk sahibi olduğu kızı Ankhesenpaaten olduğu görüşü ileri sürülmüştür.[23]

Aile içi evliliklerin çirkin olduğu mâlumdur. Musa’yı sudan çıkaran kişinin, babası olan firavun tarafından nikahlanan bir kız olması durumunda, firavunun kızı olarak mı yoksa karısı olarak mı adlandırılacağı da bir sorun teşkil eder. Allah-u Teala çirkinliklerin örtülmesinden yana olduğu için, böyle bir konuda ayrıntı vermeden “firavun ailesi” demeyi seçmiş olmalıdır (Allah en doğrusunu bilir).

Kasas 28/8 ayetinde Musa’yı bulacak olanlar için “firavun ailesi” denmesi bir açıdan daha önemlidir: Doğacak çocuk, o dönemde tahtta olan firavuna değil, onun soyundan gelecek olan sonraki firavuna düşman olsa dahi “firavun ailesine” düşman olmuş demektir. Bu ifade de Musa doğduğu ve nebi olduğu zamanlardaki firavunların farklı olmasının Kur’an’a aykırı olmadığını, ihtimal dahilinde bulunduğunu gösterir.

MUSA (a.s.) MEDYEN’E KAÇIYOR:

Hem Kur’an’a hem de Tevrat’a göre Musa aleyhisselam, Mısır’da Mısırlı bir adamın ölümüne neden olmuş,[24] bu nedenle öldürüleceği korkusuyla oradan kaçmak zorunda kalmıştır. Medyen’e gitmiş, orada hayvanlarını suvardığı kızların babasıyla anlaşma yaparak[25] adamın yanında belli bir süre kalıp çalışması şartıyla kızlarından biriyle evlenmiş ve çocuk sahibi olmuştur.

Tevrat’ta bundan sonra Mısır kralının öldüğü bilgisi bulunur:

“Musa Reuel’in yanında kalmayı kabul etti. Reuel de kızı Sippora’yı onunla evlendirdi. Sippora bir erkek çocuk doğurdu. Musa, “Garibim bu yabancı ülkede” diyerek çocuğa Gerşom adını verdi. Aradan yıllar geçti, bu arada Mısır Kralı öldü. İsrailliler hâlâ kölelik altında inliyor, feryat ediyorlardı. Sonunda yakarışları Tanrı’ya erişti. Tanrı iniltilerini duydu; İbrahim, İshak ve Yakup’la yaptığı antlaşmayı anımsadı. İsrailliler’e baktı ve onlara ilgi gösterdi.” (Çıkış 2:21-25)

Bu esnada Musa aleyhisselamın kayınpederiyle yaptığı anlaşmanın süresi dolmuş ve Musa (a.s.) ailesini de alarak yola çıkmıştır.[26]

MUSA (a.s.) NEBİ OLUYOR

Musa aleyhisselam, bir ateş gördüğünü zannettiği yere yaklaşınca Allah (c.c.) onunla  konuşmuş ve onu firavuna elçi olarak gönderilmek üzere seçtiğini söylemiş, ona mucizeler vermiştir. Musa aleyhisselam, Mısırlılardan birini öldürdüğü için oraya gidip  öldürülmekten korktuğunu ve konuşmasının /hitabetinin de iyi olmadığını söyleyince Allah, kardeşi Harun aleyhisselamı ona yardımcı olarak vermiş ve başlarına bir iş gelmeyeceğini garanti etmiştir[27]. Aynı olaylar ufak farklarla Tevrat pasajlarında[28] da anlatılır.

Tevrat’ta da Musa aleyhisselama Mısır’a gitme emri verilirken, “Mısır’a dön, çünkü canını almak isteyenlerin hepsi öldü” denmiştir.[29]

Musa’nın canını almak isteyenler öldüğüne göre, öldürülen adamın akrabaları, yakınları, onu ihbar edecek kimseler ve ayrıca Musa’nın ölümüne hükmedecek firavunun da ölmüş olması gerektiği düşünülebilir. Bu da Musa aleyhisselamın Mısır’dan kaçmasıyla nebi olması arasında geniş bir zaman aralığı olduğunun işareti olabilir.

ERKEK BEBEKLERİ ÖLDÜRME PLANI:

Musa (a.s.) Firavun’a gittikten sonra, sihirbazlar Musa’nın mucizelerini görüp iman etmiş, Firavun da onların ellerini ve ayaklarını çaprazlama kesip sonra da onları asacağını söyleyerek sihirbazları tehdit etmiştir.[30] Ancak tehditte bulunduğu sırada bu işi gerçekleştiremediği, bunu çabucak yapmaya karar verdiği, kullanılan cümlenin Arapçasından (لَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ ثُمَّ لَاُصَلِّبَنَّكُمْ اَجْمَع۪ينَ) açıkça anlaşılmaktadır.

Bu ayetin ardından firavun, halkın ileri gelenlerine, İsrailoğullarının erkek çocuklarını öldürüp kızlarını sağ bırakacağını da söylemiştir:

وَقَالَ الْمَلَاُ مِنْ قَوْمِ فِرْعَوْنَ اَتَذَرُ مُوسٰى وَقَوْمَهُ لِيُفْسِدُوا فِي الْاَرْضِ وَيَذَرَكَ وَاٰلِهَتَكَۜ قَالَ سَنُقَتِّلُ اَبْنَٓاءَهُمْ وَنَسْتَحْي۪ نِسَٓاءَهُمْۚ وَاِنَّا فَوْقَهُمْ قَاهِرُونَ

“Firavun’un halkından ileri gelenler dediler ki: “(Sihirbazları cezalandıracaksın da) Musa’yı ve halkını serbest mi bırakacaksın? Onlar bu topraklarda bozgunculuk çıkarsınlar, Musa da seni ve tanrılarını bıraksın diye mi? Firavun dedi ki: “(Yok öyle şey!) Yakında onların oğullarını öldürecek, kadınlarını sağ bırakacağız. Biz onların üzerinde ezici bir güce sahibiz.”  (A’raf 7/127)

Ayetteki, “Yakında oğullarını öldürüp kızlarını sağ bırakacağız (سَنُقَتِّلُ اَبْنَٓاءَهُمْ وَنَسْتَحْي۪ نِسَٓاءَهُم)” ifadesi; emir formunda değil, bir grup insanlar birlikte gerçekleştireceği bir planı anlatacak şekilde, gelecek zamanda kurulmuş bir fiil cümlesiyle söylenmiştir.

Kur’an’dan biliyoruz ki İsrailoğullarının oğullarını öldürüp kızlarını sağ bırakma zulmü, Musa aleyhisselamın doğduğu dönemdeki firavun tarafından da işletilmeye çalışılmış bir plandır. Firavunun, Musa aleyhisselam nebi olduktan sonra aynı zulmü yapacağını gelecek zamanda söylemesi, bu zulmün Musa’nın doğduğu dönemden farklı bir dönemde daha tekrarlanacağını gösterir. Nitekim firavun bu kararı aldıktan sonra Musa aleyhisselam İsrailoğullarının yanına gelerek müttakilerin mutlu sona ereceğini söylemiştir.  Buna karşı halkı ona, “Sen gelmeden önce de geldikten sonra da hep eziyet gördük.”[31] diyerek, benzer zulmün Musa aleyhisselam nebi olmadan önce de yaşandığını ifade etmişlerdir. Burada eziyeti yapanın kimliğine dair bir açıklama bulunmamaktadır.

Buna göre, iki dönemdeki firavunların farklı kişiler olma ihtimali bu olayda da korunmaktadır.

MUSA’NIN (a.s.) MISIR SARAYINDA YETİŞMESİ

قَالَ اَلَمْ نُرَبِّكَ ف۪ينَا وَل۪يدًا وَلَبِثْتَ ف۪ينَا مِنْ عُمُرِكَ سِن۪ينَ

(Elçi olarak gidince Firavun Musa’ya) dedi ki: “Yeni doğmuş bir çocukken seni içimizde yetiştirmedik mi, ömrünün nice yıllarını içimizde geçirdin değil mi? (Şuarâ 26/18)

Bu ifadede firavunun seni içimizde yetiştirmedik mi demesi önemlidir. “İçimizde” değil “yanımda” deseydi, Musa’nın yalnızca o firavun döneminde sarayda bulunduğu anlaşılırdı. Oysa “yanımda” değil “içimizde” denmiş olması, Musa’nın yalnızca o firavunun yanında değil, onun ailesinin de içinde büyüdüğünü gösterir. Bu aileye, firavunun soyundan ya da akrabasından olup yerine geçecek olan firavun da dahil olabilir. Bu ayetteki ifadeler de Musa aleyhisselamın doğumu ve nebiliği sırasındaki firavunların farklı olmasına açık kapı bırakmaktadır.

TARİHİ BİLGİLERE GÖRE ESKİ MISIR FİRAVUNLARI VE MUSA (a.s.):

Yahudilere göre, Musa aleyhisselam M.Ö. 1393’te doğmuş ve 120 yıl sonra, doğduğu günde ölmüştür.[32]  Bu da ölüm yılının M.Ö. 1270’lere denk geldiğini gösterir.
Mısır kayıtları Mısır’dan Çıkış’tan bahsetmez, ancak literatürlerinden, Firavun Akhenaten’in Baskı Firavunu ve genç damadı Tutankamon’un da Çıkış Firavunu olduğu çıkarılabilir.[33] O dönemde hangi Mısır kralının firavun olduğu hakkında yaklaşık bilgiler varsa da daha önce işlediğimiz başlıklara bakarak, kendi kızıyla evlenen firavunlardan birinin Musa (a.s.) doğduğu zaman firavun olması uygun düşer.

TARİHİ BİLGİLERE GÖRE İKİ FİRAVUN AYNI KİŞİ OLABİLİR Mİ?

Tevrat’a göre Musa aleyhisselama nebilik verildiğinde kendisi 80, ağabeyi Harun (a.s.) ise 83 yaşındadır[34]. Kur’an’da bunu çürüten ya da düzelten bir bilgi bulunmamaktadır. Bu nedenle, bu bilginin doğruluğu kabul edilerek çalışmaya devam edilmiştir.Tarihi bilgilere göre, Mısır’ın en uzun süre krallık yapan firavunu, 67 (veya 66) yıllık iktidarıyla II. Ramses’tir.[35] Akhenaton’un ise 17 yıl tahtta kaldığı söylenmektedir. Musa doğduğunda firavun olan kişi, en uzun süre tahtta kalan II. Ramses olsa ve o dönemde henüz yeni tahta çıkmış olsa bile, onun iktidarı sonlandığında Musa en fazla 67 yaşında olacaktır. Buna göre, Musa aleyhisselam nebi olduğunda, onun doğduğu dönemdeki firavunun mutlaka ya ölmüş ya da tahttan inmiş olması gereklidir.

SONUÇ:

Tarihi kaynaklardan ve Tevrat’tan elde ettiğimiz bilgilere göre, Musa aleyhisselamı bulan firavunla onun tebliğ için gittiği firavunun aynı kişi olması söz konusu olamaz. Musa (a.s.) doğduğu zaman kral olan kişinin zaten doğan İbrani erkek bebeklerini öldürmekte olduğu, oysa Musa’nın (a.s.) nebi olarak tebliğde bulunduğu firavunun, erkek çocukların öldürülmesi planını gelecek zamanda gerçekleştireceğini söylemesi, emri veren kişilerin farklı olma olasılıklarını artırır. Bütün bu bilgilere göre, bu iki firavunun aynı hanedana mensup farklı kişiler oldukları sonucuna varılabilir. Kur’ân-ı Ker’im’de bu sonuca engel herhangi bir ibare bulunmamakta hatta farklı olabileceklerine dair bahsettiğimiz ipuçları görülmektedir. Yani Kur’an, Musa aleyhisselamın bebekliği ve nebiliği dönemindeki firavunların farklı kişiler olduğu konusunda Tevrat’ı tasdik eder.

A. Zeynep DÖNMEZ

________________________________________________________

[1] Çıkış 2:23

[2] Britannica, T. Editors of Encyclopaedia (2024, May 8). pharaoh. Encyclopedia Britannica. https://www.britannica.com/topic/pharaoh

[3] https://carlos.emory.edu/htdocs/ODYSSEY/EGYPT/pharaoh.html#:~:text=The%20ruler%20of%20ancient%20Egypt,Egyptian%20people%20and%20their%20gods.

[4] Yaratılış 37:36, 39:1- İncil, Yeni Çeviri, 2009

[5] Yusuf 12/30,51.

[6] Yusuf 12/78.

[7] Yusuf 12/72-75.

[8] Yaratılış 41:14, Çıkış 6:1 vb.

[9] https://biblearchaeology.org/research/patriarchal-era/4050-joseph-in-egypt-part-i

[10] Ester 9:24.

[11] Mü’min 40/36-37.

[12] Şaban Kuzgun, “Hâmân”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/haman (16.05.2024).

[13] https://www.islamic-awareness.org/quran/contrad/external/haman
S. M. Syed, “Historicity Of Haman As Mentioned In The Qur’an”, Islamic Quarterly, 1980, Cilt 24, No. 1 & 2, sf. 52-54. Yeniden basım idem., “Historicity Of Hāmān As Mentioned In The Qur’ān”, Hamdard Islamicus, 1984, Cilt 7, No. 4, sf. 86-88. Farklı başlık ve ufak değişikliklerle tekrar basım, idem., “Haman In The Quran: A Historical Assessment”, in M. Taher (Ed.), Encyclopaedic Survey Of Islamic Culture, 1997, Cilt 2, Studies In Quran, Anmol Publications: Delhi (India), sf. 176-189.

[14] Muhammed Esed, The Message of the Quran, Kasas 28:4 dipnotu.

[15] Tevrat /Çıkış 1:9-11 pasajlarında Firavun’un halkı İbraniler ve diğerleri şeklinde ayırdığı, İbranilerin başına onları ağır işlere koşacak angaryacılar atadığı anlatılır.

[16] Bu zulüm, başka ayetlerde de İsrailoğullarına hatırlatılmıştır (Bakara 2/49, İbrahim 14/6, Mü’min 40/25).

[17] A’raf 7/137, Şuara 26/59, Duhan 44/25-28.

[18] Çıkış 2:10.

[19] Kasas 28/9.

[20] https://blogs.ucl.ac.uk/researchers-in-museums/2018/08/16/consanguinity-and-incest-in-ancient-egypt-2/

[21] https://en.wikipedia.org/wiki/List_of_children_of_Ramesses_II

[22] Russell Middleton, American Sociological Review, Ekim 1962, Cilt 27, Sayı 5, Sf 604.

[23] a.g.e.

[24] Kasas 28/15, Tevrat/Çıkış 2:11-12.

[25] Kasas 28/27, Tevrat/Çıkış 2:16-21.

[26] Kasas 28/29.

[27] Kasas 28/29-35.

[28] Çıkış 4:1-17.

[29] Çıkış 4:19.

[30] A‘raf 7/124.

[31] A’raf 7/129.

[32] https://www.chabad.org/library/article_cdo/aid/73398/jewish/Moses.htm

[33] https://www.jpost.com/opinion/who-was-the-pharaoh-of-the-exodus-395885

[34] Çıkış 7:6.

[35] Faulkner, R. Oliver and Dorman, . Peter F. (2024, April 26). Ramses II. Encyclopedia Britannica. https://www.britannica.com/biography/Ramses-II-king-of-Egypt