Problem Problemdir!
Problemi başa çıkamadığımız, istenmeyen durumlar olarak tanımladığımızda; probleme odaklanmakla, problem çözmeye odaklanmak arasındaki farkı öğrenmemiz gerekir.
Sadece probleme odaklanmak ve çözüm yolları aramamak kişiyi çıkmaza sürükler. Kişi sorunlarıyla baş etmeyi öğrenmediğinde ise yaşadığı sorunlar katlanarak artar.
Epiktetos: ”İnsanlara rahatsızlık veren, olayların kendisi değil, bu olaylara getirdikleri bakış açısıdır” demiştir. Kişiler çözüm odaklı değil de, yaşadıkları probleme saplanmaya daha çok meyilli olduklarından ya kendilerini suçlar; talihsizim, yetersizim, yeteneksizin biriyim vb. Ya da suçu başkasına atmaya çalışarak (iblis mantığı, günah keçisi oluşturma) bu sayede kendi hatalarıyla yüzleşememektedir.
Bu duruma bir nevi kâfirlikte diyebiliriz. Her iki hal de kişiyi problemin parçası haline getirir. Ve kişi çoğu zaman, sorunun bir parçası olduğunun farkında değildir. Böyle kişilerde sorunun üstesinden gelebilecek azim ve beceri düşük olur ve bir başka kişinin sorununu çözmesini beklerler.
“Öğrenilmesi ve geliştirilmesi gereken kapsamlı bir süreç olan problem çözme, bireyin bilinen veya tanımlanmış bir güçlüğü görmesi, güçlük hakkındaki gerçekleri değerlendirmesi, gereken bilgileri toplaması, alternatif çözüm yolları önermesi ve bu çözüm yollarının uygunluğunu test edebilmesi, ilgisi olmayan bilgileri yok etmesi ve çözüm yollarının en uygununu seçmesi gibi birçok temel düşünce sürecini gerektirmektedir.”[1]
Problem çözmek için sorunun kaynağını belirlemek bilişsel bir süreçtir, ancak bilişsel süreç ve farkındalık problemi çözmek için tek başına yeterli değildir. Sabır, azim, başarısızlıktan yılmadan yeni yeni çözüm yolları üretmek yani kararlılık gerektiren duygusal süreçlere de ihtiyaç vardır. Çözüm yolları üretirken sinek avlamak yerine bataklığı kurutmaya çalışmak ilk hedef olmalıdır. Bataklığı kurutamazsak sinek avlamaya devam ederiz.
Ne düşündüğümüz çoğu zaman ne hissettiğimizi etkiler ya da tam tersi ne hissettiğimiz de çoğu zaman ne düşündüğümüzü etkiler. Kişiler bazı duygu ve düşüncelerinden dolayı iletişim sorunu yaşayabilir. Bu sebeple sorunlarımızı çözmeye çalışırken “problem problemdir, kişi problem değildir” diye düşünmeye başladığımızda çözümler üretmeye başlarız.
İnsan sosyal bir varlıktır. Kendisini diğeri ile tanımlar bu yüzden problem çözerken ikili ilişkilerde, doğru iletişim ve güzel ahlak olmazsa olmazımızdır. İlişkilerimizde en büyük problem iletişim kazalarından meydana gelmektedir. İletişim, evrensel bir deneyimdir.
En temel tanımı ile iletişim, insanın kendini, duygu ve düşüncelerini, isteklerini anlatma ve diğerlerini anlama yoludur.” İletişim ilişkinin temelidir. İki birey arasında olabileceği gibi kitle ya da aile içi iletişimden de söz edebiliriz. Eşler ya da aile fertleri arasındaki iletişim sorunları ilişkiyi kötü bir hale sürükleyeceğinden, aile içi ve eşler arası iletişimin sağlıklı olmasının ilişkinin niteliğini yansıtacağını göz önünde bulundurmamız gerekir.”[2]
İsteyerek ve severek evlenen kişiler, birbirlerini problem olarak görmeye başladıklarında sonuç kaçınılmaz olmaktadır. Mutsuz bir aile ve mutsuz yuvada yetişen çocuklar, birbirlerine sadece problem olmaktadırlar. Birbirlerinin problemlerini arttırmaktadırlar.
Oysa çözüm odaklı düşünmenin altın kuralları arasında “kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi, başkasına yapma” altın kuralı ve empati kurma yeteneği vardır. Bu saye de mutlu bir yuvamız olur. Yuvayı evden ayıran en büyük özellik; yuvanın içinde sıcak, samimi bir iletişimin ve ilişkinin var olmasıdır. Dört duvardan örülü mekâna ev denir. Evi yuva yapan özellikler ise sıcak, samimi doğru iletişim ve güzel ahlaktır.
Problem odaklı değil de çözüm odaklı düşünmeye başladığımızda ise birbirimizin yaşam kalitesini arttırmaya başlarız. Kısaca problem problemdir, kişi problem değildir diye düşünmeye başladığımızda; çözümler üretmeye başlar, yaşam kalitemizi arttırırız.
Çocukların problem çözme becerilerini aile ortamında öğrenmeye başladıkları konusunda uzmanlar hemfikirdirler. Bu konuda Kur’an’da bulunan Lokman suresi baba oğul ilişkisi hakkında güzel bir örnektir. Lokmanın oğluna tavsiyeleri her babanın oğluna bulunacağı tavsiyeleri kapsamaktadır. Değerlerin korunması ve kişilerin birbirlerine değer vermesi iletişim sorunlarının aşılmasında büyük bir etkendir.
İletişimde dikkat edilmesi gereken konu, kurulan iletişimin ne kadar sağlıklı olduğudur. Sağlıklı ve sağlıksız aile ortamında yetişen çocuklar iki farklı neslin oluşmasında etken olmaktadırlar. İletişim konusunda yaşanan sorunlar ciddi problemlerin oluşmasına sebep olmakta ve kişilerin hayatını olumsuz etkilemektedir.
Sözlü veya sözsüz şiddet gören çocuklar sorunlarıyla baş ederken şiddet kullanmaya daha çok meyillidirler. Öfke, kaygı ve korkularımız kontrolden çıktığında ve çocuklarımıza yansıttığımızda, çocuklarımızda aynı duyguları ikili ilişkilerine yansıtırlar. Sevgi, saygı ve anlayış ortamında yetişen çocuklar ise sorunlarıyla baş etme konusunda daha başarılıdırlar.
Elbette hayatımızın her alanında iletişim problemleri yaşayabiliriz, önemli olan iletişim problemlerimizi nasıl çözdüğümüzdür. Problem çözme becerilerimiz çocuklarımızın hayata ki becerilerini etkilediğine göre sağlıklı, mutlu bir yuva kurma çabasında olmamız ve sağlıklı iletişim kurmayı öğrenmemiz gerekmektedir.
İçinizde (insanları) iyiliğe çağıran, marufa uymalarını isteyen ve münker[3]‘den men eden bir topluluk bulunsun. İşte böyle toplumlar, umduklarına kavuşacak olanlardır. (Al-i İmran/104)
Mürüvvet Çalışkan
______________________________________________________
[1] Ahi Evran Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi (KEFAD) Cilt 8, Sayı 1, (2007), 31-50
[2] http://www.psikologunay.com/iletisim-problemleri/10/ Uzman Psikolog: Günay Baydaroğulları/17.02.2019
[3] Maruf, doğru olduğu bilinen demektir. Bu bilgi ya Kur’ân’dan ya da ona aykırı olmayan gelenekten elde edilir. Zıttı ‘münker’dir.