RAMAZANDA TEFEKKÜR III
Ramazan, “sizin için ne ifade ediyor?” diye sorsak; farklı farklı cevaplar almamız kuvvetle muhtemeldir. Ramazan, benim için talim, terbiye ve şükür ayıdır. Biyolojik bedenimizi dinlenmeye alırken, Ruhsal bedenimizi güçlendirdiğimiz bir aydır. Neden böyle düşündüğümü “şükür” kavramı üzerinde düşünerek/tefekkür ederek açıklamaya gayret göstereceğim. Gayret bizden Tevfik Allah’tandır.
Psikologlar mutluluğun anahtarının şükür olduğunu keşfettiler. Yanlış okumadınız “şükür” Pozitif Psikolojinin en temel kavramlarından birisidir. Pozitif Psikolojisinin kurucuları Seligman[1] ve Csikszenmihaylidir. Onlar ve onların takipçileri 2000 yılından bu yana sahada anket araştırmaları yaptılar. Seligman’ın geliştirdiği ölçekle beraber birçok olgu, şükran/minnettarlık gibi üniversitelerde araştırıldı[2] ve arşivlendi. Şükran kavramı da farklı değişkenlerle beraber araştırılıp incelendi. Örneğin yaşamdan duyulan tatmin, mutluluk, depresyon, kendini geliştirme ve diğer bireylerle kurulan sosyal bağ, kişiler arası etkileşimdeki rolü vd. birçok konu araştırılıp incelendi, incelenmeye de devam etmektedir.
Seligman, yaptığı araştırmalardan sonra “öğrenilmiş çaresizlik gibi mutluluk da öğrenilebilir” dedi. Ayrıca emek ve çaba ile öğrenilebilen mutluğun kendiliğinden gelen değil, çaba ile elde edilen mutluluk olduğunu da savundu.[3] Yani Seligman’a göre iki türlü mutluluk vardır. Biri iyimserlik/polyannacılık değil (esnek optimizm) yani olumlu düşünce ve duyguların tekrarlanarak öğrenilmesi. İkincisi otantik mutluluk; ancak emek ve çaba ile elde edilen mutluluktur. Kendiliğinden gelen bir mutluluk değil de çaba ile elde edilen ya da öğrenilen mutluluktur.
Ayrıca “Seligman ve Csikszenmihayli, bireylerin örneğin iyimserlik, kişiler arası beceri, umut, dürüstlük vb. pozitif ve güçlü yönlerine odaklanmanın zihinsel hastalıklar karşısında koruyucu ve önleyici bir tampon görevi gördüğünü ileri sürmektedir”[4] Bu bağlamda, şükran kavramı yapılan araştırmalarda ele alınan temel kavramlardan birisi haline geldi. Yapılan çalışmalar sonucunda şükür envanteri tutmanın çok faydalı olduğu; her gün en az beş şükredecek neden bulmanın psikolojik iyi oluşa iyi geldiği kanıtlandı. Psikologlar, şükür envanteri ile unutulan bir uygulamayı Müslümanlara hatırlatıyor diyebilirim. “Bugün Allah için ne yaptın” sorusunu kaçımız gece yatağına girerken kendine soruyor?
Bazı psikologlar, Pozitif Psikolojinin bireylerin olumsuz, eksik ve sorunlu yönlerinden çok sadece olumlu özelliklerine, güçlü yanlarına ve erdemlerine odaklanmasını eleştirdiler. Çünkü ister istemez insanın geçmişten getirdiği eksik ve sorunlu yanları, kötü anıları ve yaşantıları da vardır. Geçmiş yaşantılar geleceğimizi etkilediği gibi her zaman olumsuz yaşam olaylarıyla da karşı karşıya kalma ihtimalimiz vardır. Sadece iyiliğe odaklanmak, kötülüğü görmemizi engelleyebilir. Bu durum pozitif psikolojinin zayıf yanları olarak değerlendirilir. Müslüman bakış açısıyla bu kuramı değerlendirdiğimde; İnsan geçmişten getirdiği olumsuz, kötü anı ve yaşantılarından sadece Allah’a tövbe ederek kurtulabilir. Bu sayede psikolojik sağlamlığa kavuşabilir. İyilikler zaten evrenseldir. Her kes kendisine iyi davranılmasını sever.
Pozitif Psikolojiyle beraber maneviyatta önem kazanmaya başladı. Bu psikolojinin manevi yönelimli danışmanlığa zemin hazırlaması/Transpersonal Psikoloji gibi özellikle insanın aşırı dünyevileşmesiyle birlikte girdiği ruhsal bunalımlardan sonra olmuştur. “4. Dalga Psikoloji ya da Yeni Amerikan Psikolojisi gibi kavramlarla nitelendirilen Transpersonal Psikoloji; modern hayat tarzı yüzünden insanın yaşadığı ruhsal bunalımları ve karmaşık hale gelen ilişki ve davranışlardaki sorunları çözümlemeyi amaçlar.”[5]
Seligman, Pozitif Psikoloji kuramında inanca da yer vererek temel kavramlarını, Budizm’den ve Taoculuktan aldı.[6] Transpersonal Psikoloji’de temel kavramlarını Uzakdoğu’dan alınca, aslına bakarsanız son 20 yıldır geliştirilen psikolojik kuramların tümünde, dini inançlara saygı duyulur. Ve meditasyona önem verilir. Dünyada yoga merkezlerinin artmasını bu bağlamda değerlendirebiliriz. İslam’ın içinde de yer alan tasavvuf Uzakdoğu menşeilidir. Farkındaysanız, dünyada mistik düşünce/ler, tasavvuf kitapları paralel olarak arttı.
Bu akımlarda ahiret inancı İslam’da ki gibi değildir. Melek-cin-şeytan-ahiret- cennet-cehennem gibi kavramlara ya hiç yer verilmez ya da bu kavramlar semboliktir. Kur’an-ı Kerim’i batıni anlamda yorumlayanlara göre de (İbn-i Arabi gibi) bu kavramlar semboliktir. Ayrıca bu tür akımlarda ortak amaç insanın yaşarken doğa ile bütünleşip iç huzura kavuşmasını sağlamaktır. Oysa insan fıtratına7 uygun (ahirete, cennet ve cehenneme inanıyorsak) iç huzura ancak Allah’ın rızasını kazanmak için iyiliklerde bulunmakla/ salih ameller yaparak kavuşulabilir. Salih ameller arttıkça toplumun refah seviyesi artar. Rabbimiz bizlerden iyiliklerin yayılmasını[7] da istemektedir. Bu konuda ne kadar başarılıyız tartışılır!
Maalesef günümüz dünyasında iyiliklerden çok kötülüklerin hızla yayıldığı dijital bir çağda yaşıyoruz. Dijital çağ ile küresel köy haline gelen dünyamızda; sürü güdüsü oluşturmak kolaylaştı. Sürü güdüsü oluşturmak için ezberletilmiş bilgilere ve sloganlara ihtiyaç vardır. Birey kendisini özgür hissedecek ve bir tutsaklığın içinde olduğunu fark etmeyecektir. Tam bir gaflet uykusu… Ayrıca günümüz dünyasında kişi, rahatlıkla kendi kendisinin tutsağı konumuna gelebilmektedir.
Narsist kişilik bozukluğu diyebileceğimiz bu tutsaklık türü günümüzde hızla yayılmaktadır. Narsistlik kişilik özelliği; kendini beğenmişlik, aşırı benmerkezcilik ve başkalarının duygularını umursamama gibi özellikler taşır. Kişinin bu özellikleri taşıyıp taşımadığının farkına varmaması tedavi sürecini ya baltalamakta ya da uzatmaktadır.
Ayrıca çoğumuz otomatik pilota bağlı hayatlar sürmekteyiz. Çoğu zaman yaptıklarımızın, söylediklerimizin farkında değilizdir. Sürü psikolojisine kapılmamak, narsistik kişilik geliştirmemek ve otomatik pilottan çıkmak istiyorsak, şükür anahtar kavram olarak karşımızda durmaktadır. Şükür, bizi her tür tutsaklıktan kurtaran bir panzehirdir diyebiliriz. Bu sebepten dolayı Müslüman olduğumuzu iddia ediyorsak bu kitaptan hesaba çekileceğimizi[8] de bilmemiz gerekir. Kaçımız soru(n)larımıza bu kitaptan cevaplar aradık? Denemeye var mısınız? Şükür hakkında Kur’an’dan cevaplar bulmaya çalışalım.
Kur’an’ı Kerim’de şükür kavramı, türevleriyle birlikte 75 kez geçmektedir. Ayetlere baktığımızda şükrün emredildiği (Bakara 2/172), nankörlüğün yasaklandığı (Bakara 2/152), şükredenlerin en güzel şekilde mükafatlanacağı (Al-i İmran 3/144), Allah’ın rızasını kazanacağı (Zümer 34/7) gibi hususlar geçmektedir. Müfredatta[9] şükür kavramına baktığımızda ise önemli detaylara rastlarız; nimeti tasavvur edip onu göstermektir. Şükür/ş-k-r kelimesinin, keşf/ortaya çıkarmak anlamındaki k-ş-r den dönüştüğü söylenmektedir. Şükrün karşıtı, nimeti unutmak ve onu gizlemek anlamındaki k-f-r/küfür kavramıdır.
Küfür, sözlükte bir şeyi örtmek anlamına gelir. İnsan kendi tasavvurunu şekillendirirken karşıtlıkları algılayabilme, seçebilme yetisiyle donatılmıştır. Şükrün karşıtı küfür olunca, karşıtlık herhangi bir duruma karşı gösterilen tepkidir, yönelimdir, tavırdır. Tercihlerimiz sonucunda mutlaka belirli bir tutum ve tavır sergileriz.
Ayrıca şükür, “kişinin kendisine nimet verenin zikriyle dolup taşmasıdır. Zikir kavramı “bağlantılarıyla birlikte düşünülüp öğrenilen doğru bilgi, o bilgiyi kullanıma hazır tutmak, akla veya dile getirmektir.”[10] Nimet kavramı ise “mutlu/hoşnut olmak, zevk ve refahla yaşamak, bolluk ve iyi hal içinde olmak, kolay bir hayat sürmek, hayatın rahatlığını ve sefasını sürmek”[11] gibi anlamlara gelmektedir. Bu kavram türevleriyle birlikte Kur’an’da 140 defa geçmektedir. Ayetlere baktığımızda şükrün hep Allah’ın verdiği nimetlere karşı (duygu, düşünce ve davranışla) yapılmasının istendiğini görürüz.
“Öz bir tanım yapmak gerekirse şükür, verilen veya gösterilen bir iyiliğe karşı onu verene aynı şekilde güzel karşılık vermek ya da veren kişiye karşı duyulan minnettarlık ve teşekkür halidir.”[12] Bu kısacık tanım bile aslında bize çok şey anlatmaktadır. Allah bizlere ihsanlarda bulunmasaydı, hiçbir şeye sahip olamazdık. Tanımların amacı az ve öz cümlelerle çok şey anlatabilmektir. Tanımlayamadığımız bir şeyi anlamlandıramayız. Var olan her şeyi tanımlarken onlara yüklediğimiz anlamlar tasavvur dünyamızı şekillendirirler. Bu sebeple Rabbimiz şükür kavramına hangi anlamları yüklemiş onun peşinden koşalım.
Şükrümüzü en güzel şekilde nasıl eda edebiliriz? Diye düşündüğümüzde; İbrahim suresi 7. Ayette sorumuza cevap bulmaktayız. “Bir gün Rabbiniz şunu ilan etmişti: “Eğer şükrederseniz / görevlerinizi yerine getirirseniz size (olan ikramımı) kesinlikle artırırım. Ama eğer nankörlük (küfür) ederseniz azabım elbette çetin olur.[13]”
Kendimiz dâhil yaratılan hiçbir şeye sahip olmadığımızı anladığımızda;
Rabbimiz/sahibimiz bizleri var etmeseydi var olamazdık. Bizlere düşünme, görme, duyma yetileri vererek varlık sahnesine çıkaran,[14] insanı en güzel surette yaratan,[15] ihtiyacımız olan her şeyle, bizleri ve etrafımızı donatan Rabbimizdir. Tüm bunları nasıl inkâr edebiliriz? Rahman suresi başlı başına Rabbimizin hangi nimetlerini inkâr edebiliriz sorularıyla doludur! Varlık âlemi üzerindeki mutlak hâkimiyet Allah’ındır. Bizler göreli hâkimiyetlere sahibiz. Nimet ve rızıkları veren Allah’tır. Vermeseydi hiçbir şeye sahip olamazdık. Bunun aksini iddia etmek havanda su dövmek gibidir.
İnsanlığın varlık sahnesine çıkışı; yeryüzündeki ve gökyüzündeki nimetler, yaratılıp donatıldıktan sonra olmuştur.[16] Bu zamana kadar “İnsan, henüz zikre konu olan bir şey değilken uzun bir zaman geçti değil mi? Biz insanı, çok karışımlı döllenmiş yumurtadan yarattık. Yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz; o nedenle onu dinleyen ve gören bir varlık haline getirdik. Ona doğru yolu gösterdik; ister görevini yapar/şükreder, isterse o yolu görmezlikten gelir (kâfir olur) (İnsan 76/1-2-3).
Varlık sahnesine ilk çıkan, Âdem ve eşiyle başlayan serüvenimiz bizlere çok şey anlatmaktadır. Kur’an-ı Kerim okuyan herkes Âdem-İblis kıssalarını bilir. Peki, bu kıssaların şükür kavramıyla bir alakası var mı? Bilindiği gibi Âdem ve eşi sayısız nimetlerle dolu olan cennete yerleştiklerinde sadece bir ağaca yaklaşmaları ve ondan yemeleri yasaklanmıştı. Daha önce yaratılan İblis, Rabbin Âdeme secde emrine karşı gelerek yani Rabbin bir emrine uymayarak kibirlendiği için lanetlendi ve kâfirlerden oldu[17]. Lanetlendikten sonra Rabbinden hesap gününe kadar süre istedi ve süre verilenlerden oldu.[18] Üstelik İblis, bilinçli bir tercihle işlediği suçu Rabbine atarak “İblis dedi ki: “Madem beni azdırdın[19], ben de onlar için, kesinlikle senin doğru yolunun üstünde oturacağım. Sonra önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım. Onların çoğunu, şükretmeyen /sana karşı görevlerini yerine getirmeyen kişiler olarak göreceksin.” (Araf 7/16-17).
İblis, zannında haklı çıktı mı?
Her suç kendi cinsinden bir mahrumiyeti doğurduğu için,[20] “Sonra o şeytan[21], o ağaç yüzünden ikisinin de ayaklarını kaydırdı ve bulundukları yerden çıkardı. (Üçüne birden) şöyle dedik: “İnin oradan! Her biriniz diğerine düşmandır. Sizin için bu topraklarda yerleşecek yer ve bir süreye kadar geçiminizi sağlayacak şeyler de bulunacaktır.” (Bakara 2/36)[22] Sonra “Âdem Rabbinden /Sahibinden uyarılar aldı (ve tövbe etti). Rabbi de tövbesine fırsat verdi. Tövbeleri /dönüşleri kabul eden ve ikramı bol olan odur. (Bakara 2/37)
Sebe melikesinin anlatıldığı kıssayı da örnek olarak verebiliriz. Sebelilerin bulunduğu yer güzel ve bereketli bahçelerle donatılmıştı. İstenen tek şey “Rabbinizin verdiği rızıktan yiyin ve ona karşı şükredin/görevlerinizi yerine getirin! Şehriniz tertemiz bir şehir, Rabbiniz ise kusurları örten bir Rabdir!”[23] Sebelilerin anlatıldığı ayetleri okuduğunuzda Sebe halkının Rablerine şükür etmedikleri için cezalandırıldıkları[24] anlaşılmaktadır. Arim seli26 ile ve “Onların bahçelerini; buruk yemişli ağaçlar, ılgın ağaçları ve biraz da sidre ağacı olan iki bahçeye çevirdik” (Sebe Sebe 34/16).
“Allah, güven ve tatmin içinde olan, rızkı her yerden bol bol gelen bir kenti örnek verir. Oranın halkı, Allah’ın nimetlerine nankörlük etti. Allah da yaptıklarına karşılık onlara, açlık ve korkuya düşme sıkıntısı çektirdi. (Nahl 16/112) S
Sahiplenme tutkusunun meydana getirdiği sonuçları bahçe sahipleri kıssasında da görmekteyiz. Anlaşılacağı üzere İblis27 zannını tekrar, tekrar gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Bu sebeple şükrün önemini çok iyi kavramamız gerekmektedir. Bir insanın diğer insana yaptığı iyiliğe, paylaşıma karşı teşekkür etmesini beklerken; teşekkür etmeyeni nankörlükle, kadir kıymet bilmemekle suçlarken, Rabbimize karşı bizi gaflete düşüren ne?
Ramazan ayı bu bağlamda gafletten uyanma ayıdır diyebilirim. Ramazan ayında şükrün önemini bir kez daha fark ederiz. Kadir gecesi de bu ayın içindedir. Kadir gecesi[25] bin aydan hayırlıdır. Kur’an ayetleri bu ayda inmeye başladı. Oruç, sadaka, zekât, namaz gibi ibadetlerimizi arttırdığımız ve nimetleri paylaştığımız sofralar da bu ayda daha çok gerçekleşir. Bu sayede kardeşlik duygularımız pekişir. Sonuç olarak paylaşmanın verdiği huzurla insanlar arasında mutluluk artar.
Oruç, sadaka ve zekât gibi ibadetler insanın sahiplenme duygusunu dengeler. Müslümanlar Ramazandan önce ve sonra ne hissettiklerini/kendilerinde ne gibi değişikliklerin gerçekleştiğini yazabilir. Bu konuda nicel ve/veya nitel araştırmalar yapılabilir ve istatistiki veri olarak arşivlenebilir. Ve insanlığın önüne sunulabilir. Oruç, zekât ve sadaka gibi ibadetlerin, insanı mutlu ettiği ve mutsuzluğa karşı koruduğu gösterilebilir. Aslına bakarsanız tüm ibadetler, insanı azgınlaşmaya, israf etmeye, cimriliğe, fuhuşa (aşırı ve çarpık cinselliğe), gıybete, haset ve kıskançlığa vd. birçok şeye karşı korumaktadır bu durum da deneye tabi tutulabilir.
Bir Müslüman için tüm ibadetler olmazsa olmaz emirlerdendir. Özellikle kıldığımız 5 vakit namazda okuduğumuz Fatiha suresi (farkındaysak şayet) bizi şirke karşı korumaktadır. Bilindiği gibi Allah şirki asla affetmez.[26] “Sana da senden öncekilere de mutlaka şu vahyedilmiştir: “Eğer şirk koşarsan yaptıkların kesinlikle boşa gider ve sen de kesinlikle kaybedenlerden olursun. Hayır, hayır! Yalnız Allah’a kulluk et ve şükredenlerden /görevini yerine getirenlerden ol!” (Zümer 39/65-66) Ayetten de anlaşılacağı gibi ibadetlerimizi yalnız Allah için yapmalı ve şükredenlerden olmalıyız.
İbadetlerin sürekli yapılmasındaki hikmeti şöyle özetleyebiliriz. Rabbimiz bizleri ibadetlerle terbiye etmektedir. Allah’ın verdiği emirler ve yasaklar bizleri hata yapmaktan korudukları gibi, hataları düzeltmemiz için birer pusuladırlar. İnsan unutabilen ve tekrar tekrar hata yapabilen bir varlık olduğu için, şayet görmek ve anlamak istersek yaptığımız hatalardan dersler çıkarabiliriz.
Konuyu toparlayacak olursam, dikkatlerinizi bütün dünyada yaygın olan Pozitif Psikolojiye ve temel kavramlarından biri olan şükür/şükran kavramına çekmeye çalıştım. Yapılan çalışmalarda görüldü ki şükran duygusunu aktifleştiren kişilerin, minnettarlıklarıyla birlikte öznel iyi oluşlarıyla mutlulukları da arttığı yönünde. Mutluluğun öğrenilen bir süreç olduğunu söyleyen Pozitif Psikolojinin kuramına yukarıda değinmiştik. İki tür mutluluktan bahsettiklerini öğrendik. Biri duygu ve düşüncelerin eğitilmesidir. Kur’an tabiriyle iyi ve güzel düşünme, konuşma, davranma, iyi niyet, gıybetten ve zanların çoğundan uzak durma gibi. Diğeri duygu ve düşüncelerin eğitilmesi için emek ve çaba harcandığında elde edilen otantik mutluluktur. İnsan kendi elinin emeğini yediğinde ve paylaştığında mutluluğu artar. Unutmayalım insanın kendi çalıştığından/amelinden başkası kendisine ait değildir. [27]
Kişiler arası ilişkilerde şükür/şükran kavram bu kadar önemli olduğu için, Kur’an’da bu kavramın hangi bağlamlarda geçtiğini anlamaya ve özetlemeye gayret gösterdim. Kısaca insanda şükür duygusu bulunmakla beraber, Allah’a ve Allah’ın verdiği nimetlere karşı nankör yani kâfirliğe meyyal olması bizleri düşündürmelidir. Yunus suresi 60. ayette şükredenlerin, Hakka suresi 41. Ayette geçtiği gibi inanların çok az olması da bizleri düşündürmelidir. Azınlıkta olanlardan mı olmak istiyoruz? Yoksa çoğunluğa uyup, sürü güdüsüyle yaşamak mı istiyoruz? “Sen yüzünü doğrudan doğruya bu dine, Allah’ın fıtratına/varlıklarda geçerli kanununa çevir. O, insanları ona göre yaratmıştır. Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. Dosdoğru din budur, ama insanların çoğu bunu bilmez.” (Rum 30/30)
İnsan psikolojisinin, bu kadar çok bozulduğu (küresel bazda) başka dönemler yaşandı mı bilmiyorum. Fakat şunu biliyorum; küresel bazda Psikologlar, insanların yaşadığı mutsuzluk ve narsistlik kişilik bozukluğuna karşı çözümler aramaktadırlar. Müslümanlar olarak kurtuluş reçetesi elimizde olmasına rağmen, neden psikolojik sorunlar yaşadığımızı kendimize sormalıyız? Bu soru ile yazımı bitirmek ve kafanıza büyük bir soru işareti bırakmak istiyorum. Neden bu haldeyiz?
Ramazanın bereketinden istifade etmeye çalıştığımız bu ayda üç tefekkür yazımı sizlerle paylaşmaya gayret gösterdim. Niyetim, üç yazıda[28] da kendi kendinizin psikoloğu olabileceğinizi göstererek, soru(n)larınıza, cevapları/çözümleri Kur’an’dan bulabileceğinizi göstermekti. İblisin, Allah’a şükretmeyi engellemekteki rolünü hatırlatmaktı. Dilerim muvaffak olmuşumdur.
Ramazanda edindiğimiz duygusal, ruhsal, zihinsel, davranışsal farkındalığımız daim olsun.
Öyleyse siz beni zikredin/dikkate alın ki ben de sizi zikredeyim /dikkate alayım! Bana karşı görevinizi yerine getirin, nankörlük etmeyin! (Bakara 2/152)
Mürüvvet ÇALIŞKAN
_____________________________________________________________________________
[1] Seligman APA’nın başına geçince Pozitif Psikoloji bilinir ve uygulanır hale geldi. Anti parantez belirtmeliyim, APA’nın başına hangi psikolojik akımın savunucu geçerse, dünyada o akım bilinerek yaygın hale gelir ve uygulanır. Pozitif kuram ve ölçekleri dünyada olduğu gibi Türkçeye de çevrildi. Akademik camiada bilindiği gibi yurt dışında geliştirilen ölçekler, Türkçeye çevrilir ve üniversitelerdeki araştırmalarda kullanılır.
[2] İngilizce “gratitude” Türkçeye “şükran diye çevrildi. TDK’ye göre şükran; iyilik bilme, gönül alma, minnettarlık, gönül borcu gibi anlamlara gelir.
[3] https://sophosakademi.org/hesap-verebilirligin-pozitif-iyi-olusa-etkisi/07/03/2022
[4] Editör: Doç. Dr. Ümmet Durmuş, Şükran Kavramı, ss.74-86, Pegem Akademi, 2020, Ankara
[5] https://sophosakademi.org/transpersonal-psikoloji-modasi/28/02/2019
[6] https://sophosakademi.org/manevi-danismanlik-dine-ve-psikolojiye-karsi-mi/17/07/2020 7 Bkz: Rum 30/30
[7] İçinizde hayra çağıran; iyi şeylerin yapılmasını isteyen ve kötü şeylerden sakındıran bir topluluk bulunsun. İşte böyle topluluklar, umduklarına kavuşacak olanlardır. (Al-i İmran 3/104)
[8] Bkz: Zuhruf 43/44
[9] Ragıp El – Isfahani “Müfredat”, Ş-k-r Md. s.560, Çıra Yayınları, 2010, İstanbul
[10] Müfredat, zikir maddesi
[11] https://kuranharitasi.com/kokler.aspx?kok=nEm#(16:114:8)
[12] Eserler TUĞBA, “Yetişkinlerde Dindarlık, Şükür ve mutluluk İlişkisi Üzerine Nicel Bir Araştırma”, Yüksek Lisans
Tezi, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı, 2022
[13] Bkz: Nahl 16/112, Sebe 34/15-17. Şükür ve nankörlük hakkında ayette söylenenler sadece Musa (as) ve kavmi için değil, her zaman ve herkes için geçerlidir (Bakara 2/152, Nisa 4/147, Neml 27/40, Lokman 31/12, Zümer 39/7).
[14] Bkz: Secde 32/9, Müminun 23/12-14, Ahkaf 46/26, Nahl 16/78
[15] Bkz: Tin 95/4
[16] Bkz: Fussilet 41/9-10
[17] Meleklere “Âdem’e secde edin / onun karşısında saygıyla eğilin!” dediğimizde İblis hariç hemen eğildiler. İblis direndi, büyüklendi ve kâfirlerden oldu.
[18] Bkz: Hicr 15/36, Araf 7/14-15
[19] Bu ayetten anlaşılacağı üzere İblis, kendini suça sevk edenin Allah olduğunu iddia etmektedir. Kadercilik anlayışının temelinde aynı mantık vardır. Kaderciler, her şeyi Allah’ın belirlediğini iddia ederek kendi hatalarını Allah’a mal ederler.
[20] Bkz: En’am 6/160
[21] İblis, Allah’ın emrine uymamakta ısrar edince ‘şeytan’ olarak nitelendi. Çünkü şeytan, doğru yoldan uzaklaşan insana ve cine denir (En’âm 6/112, Nas 114/1-6).
[22] Ayrıca Bkz: Araf 7/22-23
[23] Bkz Sebe 34/15
[24] Ceza, Arapça bir kelimedir ve karşılık anlamına gelir. Yani ceza hem iyiliğin hem de kötülüğün karşılığıdır (ceza Türk dilinde anlam daralmasına uğrayarak sadece kötülüğe karışı uygulanan yaptırım olmuştur. 26 Arim “set, baraj; büyük sel ve şiddetli yağmur” demektir. Tarih kitaplarına göre, Arap Yarımadasının güneyinde bulunan Sebe krallığının başkenti Maryaba (Me’rib) kurak bir bölgede olduğu için, şehrin güneyindeki Yesran ve kuzeyindeki Abyan ovalarının, iki dağ arasındaki dar geçit üzerine yapılan Arim Barajı ile sulandığı aktarılmaktadır. Daha sonra yıkılan bu baraj nedeni ile ovalar büyük hasar görmüş ve kullanılamaz bir hale gelmişlerdir. (DİA: Sebe, Arim, Me’rib). 27 Ve ona uyan insanlar
[25] Bkz. Kadir Suresi
[26] Bkz: Nisa 4/48, 116
[27] Bkz: Necm 53/39
[28] https://www.cerideiilmiyye.org/ramazanda–tefekkur/ 25/03/2023; https://www.cerideiilmiyye.org/ramazanda–tefekkur–ii/ 11/04/2023