ŞU MESELEYİ YANİ DİNDE KAYNAK MESELESİNİ
Dinde kaynak meselesini bir daha yazayım. Özellikle ilahiyattakiler, diyanettekiler, kültürü din zannetmiş ehl’i-sünnet, ehl’i-şia inancına/itikadını din haline getirip onu gerçek müslümanlık zannedenler. Bu konuyu bir daha yazayım.
Tabi ki din derken İslam’ı kastediyoruz.
Allah katında Adem (a.s.)’dan itibaren din (Allah’ın insanlığa gösterdiği yol) İslam’dır (Al’i-İmran 19).
Allah bu dinini insanlar içinden seçtiği nebilerle insanlara iletmiş, onlarda elçilikleri gereği bu görevi yerine getirmişlerdir.
Allah bu dininin önündeki mayın tuzaklayıcılarını da insanlara bildirmiştir (A’raf 16-17, Nas 6). Bu şirk mayın tuzaklayıcılarının tuzaklarından nasıl kurtulacağımızı da bizlere öğretmiştir (Zuhruf 43, A’raf 3, Nahl 98-100, Hıcr 40-42, Al’i-İmran 103).
Allah dinini Adem (a.s.)’dan itibaren sürekli nebilerin şahsında, kendilerine vahyettiği zikirle güncellemiştir (Nisa 163, Şura 13, Fussılet 43) ve korumuştur (Hicr 9).
Dinde hidayeti yani insanların tabi olacağı yolu (Zümer 23), açık seçik (Hud 1-2, Nahl 89) vahyiyle (Bakara 2) ortaya koyan Allah’tır (A’laa 1-3).
Allah yaratmada, yarattıkları üzerinde hakimiyette, yarattıklarının mukadderatını (tabi olacakları ölçüleri ortaya koyan) tayin eden tek varlıktır. Ortak kabul etmez. Onun hiçbir ortağı, ortakları yoktur.
Din konusunda da tek ilahtır. Dinini tam (Enam 115) ve ekmel olarak (Maide 3) son nebisinin şahsında (Ahzap 40) tamamlamıştır.
İnsanlık tarihi boyunca İblis, hak kılığında (A’raf 16-17) sürekli vahyi göz ardı edenleri Allah’ın dosdoğru olan Sırat’ı-Müstekim’inden uzaklaştırmış, insanların çok büyük bir kısmını hak kılığında (dindarlık) sapmalarına sebep olmuştur.
Nebiler tarihi aynı zamanda dini anlamda Allah’ın vahyine bağlı kalanlarla, bu vahyi dikkate almayarak insanlığa karanlıkları din olarak yaşatanların tarihidir diyebiliriz. Halen bu tarihi süreç devam etmektedir.
…………..
Gelelim son Nebimizin şahsında Allah’ın uhdesinde olan dinini anlamaya ve ona tabi olmaya.
Dinin kaynakları olmaz, kaynağı olur. O da Allah olup, Allah ise dinini Kur’an’la ortaya koymuştur.
Şuan ilahıyat öğretiminde ve diyanette olduğu gibi İslam çok kaynaklı (ilahlı) bir din değildir.
“-Kitap, sünnet, icma, kıyas, mesalihi mürsele, istihsan, ıstıslah, ıstıshab, sahabe sözü, şer’u men kablena ve örf -” bunlar Kur’an’a rağmen ayrı ayrı kaynaklar değildir ama kaynak olarak (edille’i-şeriye) görülüyor.
Tabir caizse (haşa) Kur’an’ın boş bıraktığı yerleri, (haşa) Allah bu aracı kaynaklara bazı yetki devri yapmış, onlarda bu yetkiyi kullanarak dini tamamlamışlar hatta tamamlamaya devam etmektedirler. Bu iddia ya göre bu yetkiyi kullananlar ise (haşa) nebimiz hadislerle, alimler içtihatlarıyla ortaya koymaktadır (adı konulmamış ruhbanlık). Kısacası şirket ortaklığı bir din.
Tüm fıkıh usulü kitapları, Kur’an’a bazı vasıflar yükleyerek (anlaşılmayacağına dair, Kur’an çok kutsal ve mübarek bunu anlamak herkesin işi değil, anlamak içinde onlarca ilim sahibi olmak gerek gibi) bunu iddia etmekte, bu iddialarına bazı ayetler çarpıtılarak (Nahl 44, rasüle itaatla ilgili, bilenlere sorun gibi ayetler) delil kılınmaktadır.
Kur’an’dan en büyük sapma ise Kur’an’ın aynı zamanda detaylı ve Allah katından açıklanmış bir kitap olmasına rağmen (Hud 1-2), bu açıklanma Nebimize, alimlere (bu anlayışa göre Kur’an’da olmayan açıklamaların) yüklenerek insanlar Hud 2 de beyan edildiği gibi Allah’la beraber başka varlıklara da kul olmaya yönlendirilmektedir.
Bu böyle iddia edildiği müddetçe şirktir. Allah bu din ortaklığından beridir. O zaman işin doğrusu ne?
……………….
İşin doğrusu ise Kur’an açık, kendi bütünlüğü içinde Allah’ın berisinde başkalarına kulluk etmemek için açıklanmış, detaylandırılmış (Hud 2) bir kitaptır.
Elbetteki bu kitapta insanların (Kur’an üzerinde çalışma yapanların) anlayamadıkları ayetler vardır ve olabilir de. O zaman bu ayetlerden ne kastedildiğini anlamak için konu üzerinde bilgisi olanlardan yararlanılır. Zaten ilmi gelişmeler de böyle olur.
Muaz b. Cebel rivayetinden hareketle, -ki bana göre uydurma bir rivayettir-, İslam’a çok ortaklı bir din muamele yapılamaz. Çünkü dini vahiyle ortaya koyan Allah’tır. Allah ise din olarak Kur’an’da hiçbir noksanlık, kör nokta bırakmamıştır.
…………..
İşin doğrusu:
Yapılması gereken ise;
Biz kendi bütünlüğü içinde Kur’an’a yöneliriz/yönelmeliyiz (A’raf 3). Ayetlerde anlayamadığımız yerler olabilir, o zaman ise konuyla ilgili Nebimizden gelen rivayetler varsa bize ışık tutar, onu alırız. Hatta Nebimizden konuyla ilgili bir rivayete ulaşamadıysak konu ile ilgili sahabe, tabiun ve başka bilim insanlarının çalışmalarından yararlanılır. İşin doğrusu bu, genel olarak yapılan da bu.
……………
Ama iddia edildiği gibi dini bir meselede önce Kur’an’a bakarız, Kur’an’da yoksa hadislere bakarız (rasüle itaatla ilgili ayetleri buraya çekiyorlar), onda da yoksa diğer şer’i delillere (icma, kıyas, mesalihi mürsele, istihsan, ıstıslah, ıstıshab, sahabe sözü, şer’u men kablena ve örf) bakarız deniliyor.
Bunu örneklendirelim;
Mesela yenilmesi haram olan hayvanlar Bakara 173, Maide 3-4, Nahl 115, Enam 145 de sayıldığı ve 116 da ise bunların dışında bir haram kılmanın Allah’a bir iftira olduğu bildirilirken, Nebimiz üzerinden bir sürü haramlar icad edilmiştir. Mezheplerin ise ayetler dışında sayılan haramlarla (!) ilgili dedikleri de birbirini tutmamaktadır.
Savaş esirleri konusunda ise alimlerimiz cariyeliği-köleliği ihdas etmişler ve cariyelerin nikahsız olarak alınacağına, özgür insanlar gibi asla olamayacağına hükmetmişlerdir. Alimlerimiz (mezheplerimiz) Kur’an’da olmamasına rağmen dinden dönenlerin tevbeye davet edilip imana tekrar dönmez iseler mürted diye öldürülmeleri hükmünü koymuşlar. Bunlar o kadar çok ki. Şimdi bu ne oluyor ve bu görüşteki kişiler ne yapmış oluyorlar? Hucurat 16’nın gereğini yapıyorlar. Bu da şimdi Allah’ın dini mi oluyor?
Konu uzun ve derin. Umarım ki ne dediğim, ne demek istediğim anlaşılmıştır.
Sonuç olarak derim ki;
Başta ilahiyatlar, diyanet olmak üzere Allah’ın kitabını önceleyelim, onu kendi bütünlüğü içinde anlamaya çalışalım, anlayalım. Gelin hep beraber Allah’a halis kullar olalım. Yoksa, yoksa mı? Bize dünya etiketlerimizin, makamlarımızın hiçbir faydası olmayacak hesap günü var.
…………..
Allah’ım aklımızın erdiğince senin kitabına yöneldik, senin kitabınla kendimizi düzeltmeye çalışıyoruz, senin kitabının ayetlerini hatırlatıyoruz. Bizi doğru yolda ayaklarımızı sabit eyle, hatalarımızı görerek ölmeden dönmemizi nasip eyle, mücadelemizi Kur’an’la sürdürmemizi nasip eyle, bana, mümin kardeşlerimize yardımını nasip eyle, bizleri her türlü şerlere karşı muhafaza eyle, günahlarımızı bağışla, din kardeşlerimize karşı içimizde bir kin bırakma. Bizleri salih kullarının içine koy. En güzel veli, en güzel yardımcımız Sensin Sen ey Rabbimiz.
Savaş Ören
Niğde Kur’an Evi Derneği Başkanı