Transpersonal Psikoloji
Transpersonal psikoloji ben ve ötesi anlamına gelen, ben ve ötesindeki insan deneyimlerini içeren alanla ilgilidir.
“Bu kavramın gelişiminin temelinde Zen Budizm bulunmaktadır. Erich Fromm’a göre Zen Budizm, Hintlilerin soyut düşünce biçimiyle, Çinlilerin somuta ve gerçekliğe dönük zihin yapısının bir karışımı olan aydınlanma yolu (satori) demektir. Batı kültürü ise insanın otomatlaştığı, kendisine ve doğaya yabancılaştığı bir bunalımı yaşamaktadır.
Batı bu noktaya, Descartes’ten itibaren insanın düşüncesi ile duygusunun arasını açmasıyla, duygusal yaşantıların akıl-dışı kabul edilerek reddedilmesiyle gelmiştir. Batılı insan, maddî alanda birçok başarılar kazanmış, fakat bunlar kendi iç dünyasının anlamını kaybetmek pahasına olmuştur.
Batı dinlerinde Tanrı doğaüstü kurtarıcı bir baba olarak görülmektedir. İnsan gerçeğine uymayan, onun kendi yolunu izleyecek aydınlanmasına engel olan bu din anlayışı Batı insanının sorunlarına çözüm bulamaz görünmektedir.”[1]
Sanayi devriminden sonra insanın yaşadığı dünyayı talan etmeye başlaması, tüketim çılgınlığına yönelmesi ve insanın öne çıkan çıkarcılığı sayesinde gelişen doyumsuzluk, ikiyüzlülük ve güçlünün (parası olanın) yanında durma isteği pragmatist yaşam tarzı birçok kişilik problemlerinin ortaya çıkmasına bu sayede de yozlaşmış bir toplumun ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. Batı bu olumsuz gidişatı, yozlaşmayı anladığında psikoloji bilimi diye adlandırılacak olan dalı Felsefeden koparmış psikolojiyi yeni bir bilimsel disiplin haline getirmiştir.
Kilisenin tahakkümüne son vermek için yapılan reformlarla, dinle insanın kopuş serüveni Laiklik çatısı altında gelişmiştir. Bu süreç insanın kendisine yabancılaşma sürecini doğurmuştur. Bu sebeplerden dolayı Psikanalizin önde gelen isimlerinden Jung’la başlayan yine Amerikalı Psikolog Maslow’un temelini attığı Fromm, Barrett gibi düşünen birçok kişinin, Batı insanının mutlu olması için Doğu’ya, mistisizme yönlenmesi gerektiği konusunda birleştiler.[2]
Küreselleşme ile dünya geneline yayılmaya başlayan yeni Amerikan psikolojisi olarak adlandırılan 4. Dalga psikolojik akım transpersonal psikoloji; modern hayat tarzından dolayı insanın yaşadığı iç bunalımlarını ve karmaşık hale gelen ilişki ve davranışlarıyla ilgili öne çıkan sorunlarını çözümleyebilmek için son yüz yılda ortaya çıkan bir yaklaşımdır.
Psikoloji, insana odaklanan yanıyla, insanın çevresine ve yakın ilişkide bulunduğu kişilere karşı yabancılaşmasını anlamaya çalışmış, sorunlarını çözmeye çalışarak insana bir çıkış yolu sunmaya çalışmıştır. Sorunların çözümü için yeni yeni yaklaşımlar ve yöntemler öne sürmüştür. Dalgalar halinde gelişen bu yaklaşımlar psikologları transpersonel psikolojiyi kurmaya yani insan yaşantısının aşkın bir boyutu olduğu inancına kadar getirmiştir. Bu sayede bireyin kendi varlığının anlamı sorgulanmaya çalışılmış, bu aşamada da insan yaşantısının manevî boyutu işin içine karıştırılmıştır.
Transpersonal psikoloji ile psikologlar, Batı bilimi ile Doğu’nun mistik tecrübelerini birleştirmeye çalışarak, psikoloji ile mistisizmdeki kavramları, metotları ve kuramları Budizm, Hinduizm hatta Şamanizm’i de içine katarak mistik tecrübeleri birleştirmeye çalışmaktadırlar. Batı psikoloji geleneğini dünya dinlerinin mistik köklerini içinde ele alan bu yaklaşım, doğuda insan ruhunun derinliklerine indiğine inanılan ve Tanrıyla olan spritüel bağın kurulmasına yardımcı olan tasavvuf disiplini de bu anlamda ön plana çıkmaktadır.
Ülkemizde bilimsel anlamda trasnpersonal psikoloji üzerinde çok fazla çalışılmamasına rağmen; din kisvesi adı altında medyadaki tasavvufi eserlerin varlığı, bizim transpersonal psikolojinin etkisi altında olduğumuzun göstergesidir. Dünya küresel anlamda transpersonal psikolojisinin etkisi altına girdiğinden beri yazılan yüzbinlerce kitap neredeyse her dile çevrilmiş ve ülkemizde ve dünya da milyonlarca satmıştır. Ülkemizde transpersonal psikolojinin çok fazla bilinmemesine karşın, yüzbinlerce kitabın Türkçeye çevrilmesi ayrıca tasavvuf külliyatımızın zenginliği sayesinde, tasavvuftan aşina olduğumuz kavramlar, konular, transpersonal psikolojinin yansıtıldığı kitapların Türkçeye çevrilmesiyle Tasavvufu farkında olmasak ta daha fazla içselleştirmiş bulunmaktayız.
“Transpersonal psikoloji (ya da diğer bir isimlendirmeyle dördüncü güç), psikoloji alanında doğmuş bir alana, psikologlarca ve diğer alanlardaki pozitivist ya da davranışçı teoride (birinci güç), klasik psikoanalitik teoride (ikinci güç) ya da humanistik psikolojide (üçüncü güç) yer almayan en üst insan kapasitesi ve potansiyeliyle ilgilenen uzmanlarca verilen isimdir. Transpersonel psikoloji, emprik bilimsel çalışmayla, güvenilir buluşları uygulamayla, varoluşla; birey ve tür çeşitleri, metabolizma ihtiyaçları, en büyük değerler, birlik bilinci, uç deneyimler, B-değerleri, kendinden geçme, mistik deneyim, korku ve merak barındıran saygı, varoluş, kendini gerçekleştirme, öz, aşırı mutluluk, kaygı, en üst anlam, ben ötesi, ruh, birlik, kozmik bilinç, bireysel ve türsel sinerji, insanüstü fenomen gibi kavramlar, deneyimler ve hareketlerle ilgilenir.”[3]
Kitlelerin yoğun ilgisini çeken bu yaklaşım hakkında diyebilirim ki küresel anlamda transpersonal psikoloji Deizmin yaygınlaşmasına ön ayak olmuştur. Tanrının varlığını kabul eden fakat ibadetlerin, emir ve yasakların, helal ve haramların konuşulmadığı sadece Budizm’den alınan kavramların tefekkür gibi tefekkürü, bilinçli farkındalık diye tanımlayarak, kişinin Tanrının bir parçası olduğu inancından hareket ederek (vahdet-i vücut öğretisi) Cüneyd-i Bağdadinin deyimiyle “yaratıklarla bağlantıyı kesip Allah’la birlikte olmaktır. Yani bu farkı fark edip bilinçli farkındalığa sahip olmaktır.
Oysa Kur’an’ın anlam bütünlüğü içerisinde tefekkür kavramına baktığımızda Tefekkür kavramı genel anlamıyla düşünme faaliyetini yapıldığı ve ortaya düşünme ile birlikte fikirlerin sunulduğu bir okuma biçimini yansıtırken; eldeki verilerle yapılan zihinsel faaliyetler sonucunda, yanlış sonuçlara varılacağı gibi doğru sonuçlara da varılabilir. Örneğin Müddesir Suresi 16 ve devamındaki ayetlerde yapılan zihinsel faaliyetin yanlışlığı, örnek bir olay üzerinden gösterilmektedir.
Tefekkür kavramının geçtiği ayetler dizgesine baktığımızda özellikle yaratılmış ayetlere dikkat çekilmesi, Her Müslümanın bir bilim insanı ve kâşif olması yönünde özendirildiğini anlarız. Her bir Müslümanın potansiyelini kullanması için dikkat çekilen ayetler, bizlerin araştırma, gözlem ve deneyler sonucunda tabiat ayetlerini okuyabileceğimizin delilidir.
Tefekkür, oturduğumuz yerden fikir üretme faaliyeti ve kendi fikirlerimize körü körüne bağlanma faaliyeti demek değildir. Kişinin fikirlerine körü körüne bağlanması hem kişinin, kişisel gelişimini engelleyeceği gibi kişinin kendi fikirleriyle etrafını tutsak edinmesine de vesile olunur. Kişi fikirlerinde isabet etmiş olsa bile Vahiyle (Kur’an’la) temellendirilmeyen fikirler, zannı da bünyelerinde barındırabileceklerinden; üstelik kitabımızda zannın çoğundan sakınmamız gerektiği konusunda uyarılmaktayız.[4] Neye göre değerlendirmelerde bulunduğumuz çok büyük önem arz etmektedir. Mantıksal sonuçlarımızda isabet edebiliriz de etmeyebiliriz de… Cenab-ı Hak, Tefekkür edebilmemiz için elimize doğru ilkeler ve ölçütler koymuştur. Bu sayede doğru sonuçlara varabilmemiz için, Tefekkür edebilmemiz için ayetleriyle bize yol göstermektedir.[5]
Kısaca Tefekkür, hiçbir zaman başı sonu belli olmayan, bir ayetin altını, kendi bilinç düzeyimiz ve tecrübelerimize göre hatta o anki ruh halimize göre uygun olanı seçip ayetler altına dipnot yapma işlemi demek değildir. [6] Kur’an’dan yola çıkarak verilenler ve istenenler dikkate alındığında. Cenab-ı Allah, gereken gayreti gösterene Hikmeti vereceğini bildirmektedir. Kur’an’ı anlama usulünü bilmeden yani zihnimizde tüm ayetler tamamlanmadan acele hükümler vermemeliyiz. Ayetlerdeki kavramsal bütünlükler bizi eğitmektedir. Bu konu da Nebi-Elçimiz dahi uyarı almıştır. Vahiy tamamlanmadan konuşmaması tavsiye edilmiştir. Elçimiz birçok uygulamalarıyla bu durumu kanıtlamıştır. Kendisine soru sormaya gelen Ehli Kitaba hemen cevap vermediği durumlar olmuştur. Nebimiz vahiy almadan konuşmazdı. Fetret devri de bu duruma en güzel örneği teşkil eder.
De ki “Ben size Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Gizli bilgileri (gaybı) de bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum. Bana ne vahyedilirse ben ona uyarım.” De ki “Gören ile görmeyen bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?”(En’am/50)
Tasavvufta insan tefekkür ede ede Allah’ı bulma eylemi, Amerikalı psikolog Abraham Maslow’un ön ayak olduğu “kendini aşmayı ve nefsten kurtuluşu”, bütünleşmiş bir insan olmanın araçları olarak vurgulayan Doğu mistik geleneklerine yakınlaşmış özellikle Maslow’un hiyerarşisi tasavvufla büyük paralellik göstermektedir. Sözgelimi Maslow’un “doruk deneyim” kavramı tasavvufun vecd ve sekr sözcükleriyle ifade ettiğinin bir başka biçimde dile getirilmesidir diyebiliriz. Öyle ki Maslow, “doruk deneyimleri”, varoluşun değerleri olarak nitelendirerek “Herkes doruk deneyime ulaşır, fakat onu herkes fark etmez. Kimileri böyle mistik deneyimleri bir kenara atar” diye yazıyordu. Onun ‘doruk deneyimler’e ilişkin yazdıkları arasında yer alan ve bu deneyim sırasında algılanan hakikatin nitelikleri tasavvufun amaçladığı mertebelerle tetabuk etmektedir:
“Hakikat (dürüstlük, gerçeklik), iyilik, güzellik, bütünlük (birleşim, bütünleşim), ikilemi aşma, canlılık, teklik, mükemmellik, adalet düzeni, sadelik, zenginlik, kolaylık, neşe ve kendine yeterlik…” Transpersonel psikolojideki doruk deneyimler ile kastedilen, aslında güncel hayat da insanın içinde bulunduğu bilinç durumunun ötesine çıkartan aşkınlıklardır. Maslow, “Dinler, Değerler, Doruk Deneyimler” adlı kitabında bunların bir listesini vermektedir.[7]
Psikoloji ile Tasavvuf arasında birçok benzerlik bulunmaktadır. En önemli ortak yönlerden bir tanesi de kişinin tıpkı mürşid-mürid ilişkisinde olduğu gibi terapist- hasta ilişkisi arasındaki benzerliktir. Hastanın terapistine güven duyması yani terapistle kurulan bağ çok önemlidir. Kişi yaşamıyla ilgili tüm sıkıntılarını, en mahrem anlarını vs. terapistine açar terapistten çözüm yolları ister. Ona göre hayatına yön çizmeye çalışır. Kişi değişmeye ne kadar istekliyse terapistini dinler çözüm önerilerini hayatında uygular ve sıkıntılarından kurtulmaya çalışır.
Kısaca biz bilmeden ve fark etmeden “Ben Ötesi Yaklaşımın” inançları ve tekniklerini bilgisayar oyunlarından ve sinemalarda gösterime giren filmlerden ve yazılı basın eliyle dağıtılmasıyla benimsiyoruz. Genel olarak bakılırsa şu an biz toplumun bilincinde olan değişiklere tanık olmaktayız.
Şunu iyi bilmemiz gerekmektedir. Amerika’da bulunan APA (Amerikan Psikologlar Derneği) Dünya psikolojisinin nereye gideceğini belirleyen bir kurumdur. APA’nın başına kim gelirse bu APA’nın neye önem verdiğiyle ilgilidir. Ondan bağımsız düşünülemez. APA’nın başına Pozitif psikolojiden biri gelmişse (Abraham Maslow) bu demek ki pozitif psikoloji artık popüler bir yaklaşımdır. Toplum mühendisleri de medyanın çeşitli organları vasıtasıyla insanların psikolojisini bu popüler yaklaşıma göre yönlendirirler.
Materyalist Felsefesinden kurtuluş olan Kuantum Felsefesinin kavramlarını, Alman bilim insanları ortaya atmıştır. Onlar atom parçalandıktan sonra atomun iç dünyasını anlamlandırabilmek için Doğu’nun mistisizmine başvurdular. Bu konuda yazılmış bir sürü kitap vardır.
Örneğin Shrödinger 1918 tarihli yedi defteri Hindistan metafizikleriyle ilgilidir. Shrödinger bu notlarında “Nirvana” ve “Karma” kavramlarını ayrıntılı bir biçimde incelemiştir.[8] Psikologlarda Budizm’in kişisel gelişim kavramlarını yeniden yapılandırmışlar ve piyasaya sürmüşlerdir. Tasavvuf ile İslam’ın yan yana zikredilmesi sayesinde transpersonal psikoloji benimsemiş durumdayız. Bunun da farkında değiliz!
Bir kavramın içi ancak Kur’an’daki konu bütünlüğü ve mantık diziliminden yola çıkarak doldurulmalıdır. Kur’an, Arap toplumuna indirildiğinde o toplumda kullanılan içi boşalmış, yerinden edilmiş kavramaları aldı ve içini tekrar revize ederek doldurdu. Allah’tan bağını koparan kavramlar gerçeklik değerini yitirirler.
Allah’tan, vahiyden bağını koparan kavramlar sadece insan merkezci bir algı meydana getirir ve kıyasta ona göre yapılır.
Onlara: “Allah’ın indirdiğine ve Elçisine gelin” dense, ”Atalarımızda gördüğümüz bize yeter” derler. Ya ataları bir şeyi bilememiş ve doğru yolu bulamamışlarsa? (Maide/104)
Ey inanıp güvenenler (müminler)! Kendi işinize bakın. Siz doğru yolda olduktan sonra sapanların size zararı olmaz. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O, yapıp ettiğiniz şeyleri size bildirecektir. (Maide/105)
Mürüvvet Çalışkan
_______________________________
[1] Transpersonal Psikoloji ve Din/ Yükseklisans tezi / Saliha Uysal / İstanbul-2007
[2] Transpersonal Psikoloji ve Din/ Yükseklisans tezi / Saliha Uysal / İstanbul-2007
[3] Transpersonal Psikoloji ve Din/ Yükseklisans tezi / Saliha Uysal / İstanbul-2007
[4] Bknz. Hucurat/12.
[5] Bknz örnek ayetler: Bakara/ 264. 266, Haşir suresinin son ayetleri, Nahıl/ 11.12.
[6] Daha detaylı ve geniş bilgiler için bknz. Kök/ Kur’an’da Tefekkür Kavramı: https://www.youtube.com/watch?v=pjU61UAYebs
[7] Transpersonal Psikoloji ve Din/ Yükseklisans tezi / Saliha Uysal / İstanbul-2007
[8] Dünyayı değiştiren Fizik devrimi ve Yedi Büyük Fizikçi / Etienne Klien