Vahiy Neden Gerekli?
Doğru bir hayatı, yanlışta bulamayız. Yanlış, yanlışla savunulamaz.
Objektif düşündüğümüzde; Vahiy olmadan, neden buradayım, ben kimim, yaşam amacım ne, özgür iradem var mı, ölümden sonra ne olacak? gibi sorularımıza bir anlam kazandıramazdık. Her düşünülen düşünce gerçek zannedilirdi. Her mantıklı düşüncenin peşi sıra giderdik.
Tıpkı, Aristo’nun özelinde olduğu gibi…
Bilinen felsefe tarihi “Neden” sorusunun gündeme alınmasıyla başlamıştır. Metafizikte her şeye neden olan ilk neden aranırken, fizikte her şeyin temelinde yatan ana neden sorgulanmıştır. Zihnimizde oluşan düşünceler bir şekilde bu kavramın etrafında şekillenmiştir. Aristo’nun dört neden öğretisinde olduğu gibi…
Aristo, kendi çağının düşüncelerini sentezleyerek sistematik bir hale getiren mantık ilminin kurucusudur. Bir şekilde çağlar boyu Aristo mantığı bilim, kültür, din algımızı şekillendirdi. Şu bir gerçek ki sistematik düşünceyi kim kurarsa kitleleri peşinden o sürükler. Yunanda bilim adamı ve filozof ayrımı yoktu.
Yunanda filozof: fizikçi, matematikçi, astrolog, kimyacı/simyacı, siyasetçi/politikacıydı…
Dünya bilim tarihine baktığımızda gerçekte tamamlanmayan iki büyük paradigmayla/hikâyeyle karşı karşıya kalırız.
1960’lardan sonra özellikle atom parçalandıktan sonra Kuantum fiziğiyle (parçacık fiziği) Aristo’nun kurduğu sistemin dışında, yeni bir sistem arayışları içerisine girdik. Artık elimizde bir eski bir de yeni tamamlanmamış iki hikâyemiz var. Eski hikâyede pozitif bilim her şeyin cevabını verebileceğini iddia etti. Deneye konu olmayan hiç bir şeyi kabul etmek istemedi. Metafizik olgulara gerek kalmamıştı. Bir çok bilim felsefecisi pozitivist ve mantıkçı pozitivist görüşlerin etkisinde kalıp metafizik ilkelerin ve genellikle tüm metafizik önermelerin bilgi ifade edemeyeceği, dolayısıyla bilimin dışında kaldıklarını ileri sürmüşlerdir. Bu sebepler yüzünden İnançlı halkla bilim buluşamamıştı.
Pozitif bilim tarafından Kur’an’daki soyut tüm kavramların ruh, melek, cin gibi üstü örtüldü. Günümüz bilim felsefesinde ise tam tersine birçok bilim felsefecisi metafizik önermelerin bilgi ifade edebileceğini kabul etmekte, üstelik bazı metafizik ilkelerin bilimsel önermelerin gerekçelendirilmesinde bir işlevi olduğunu savunmaktadır. Elimizdeki tamamlanmamış yeni hikâyemiz Kuantum fiziğidir.
Pozitif bilimden sonraki gelişen süreçte Pozitif bilimcilerin aksine günümüzdeki bilimciler metafizik olgulardan beslendiği için mantıkçılar bilirler ki ortaya çıkan yeni fiziğin/Kuantum fiziğinin halka arz edilmesi gerekir yani Bilim’in kavramsal içeriğinin pratiğe dökülmesi gerekir. Bilim, varlığı parçalar ve belli yönden ele alır, felsefe varlığı parçalamaz onu bütün olarak ele alır. Bu sebeple Kuantum kuramlarının halka arzında yeni bir mantık ilmine ihtiyaç duyduk.
Atom altı ölçekte kuantum dünyasını anlamlandırma/tanımlandırma problemimiz olduğu için ister istemez kadim tüm öğretiler ve felsefeler kuantum fiziğinin kuramlarında başvurulan ana kaynaklar oldu. Günümüzde, Kuantum’a Ezoterizmin/Tasavvufun bilimsel ispatı olarak da bakılmaktadır. Bu yüzden günümüzde bir çok fizikçi metafizik olgulara başvurmak zorunda kaldı. Kısaca Kuantum fiziğinin felsefesi artık hem o, hem o mantığıyla çalışır. Bu mantığa göre karşıt kavramlar temelden yoktur ve bu karşıtlıklar bizim beynimizin ürünüdürler. Bu mantığa göre canlı-cansız, ölü-diri, iyi-kötü, hak-batıl, güzel-çirkin, pis-temiz, karanlık-aydınlık, helal-haram ayrımı ortadan kalkar… Klasik fizik Aristo mantığının etrafında şekillenirken ya hep ya hiç, kuantum fiziği saçaklı mantığın etrafında şekillenmiştir. Saçaklı mantık paradoksal düşünceyi ön gördürür…
Anlaşılacağı üzere çağımız da bilgiyi ve bilginin temel kaynağını temellendirme problemimiz vardır.
Felsefe, kavramlarla yapılan bir şeydir. Filozoflar kavramsal düşünür. Kavramların / içeriğini biz doldurmaya kalktığımız da gerçeklikten kopuk tasavvurlara sebebiyet verebiliriz.
Bilimsel düşünce de tutarlılık ilkesi olmazsa olmaz ön koşuldur. Kime, neye göre tutarlı olmamız gerektiği ise tartışılması gereken bir konudur. Kur’an bize mantıklı düşünmeyi öğreten tek kaynaktır. Kavramlarıyla, önermeleriyle, kıssalarıyla… Köylü A’dan Profesör B’ye kadar herkesi kendi özelinde tek tek, inşa eden Dünya’da başka bir örneği yoktur… Kur’an bir birleşik alan kitabıdır. Kendi bütünselliği içinde Doğruyu yanlışı, güzeli çirkini, pisi temizi, hakla, batılı ayırt edebilmemiz için tüm kodları barındıran, dünyada korunan yegâne kitaptır. Bu durum, kendi sistemini, değerler dizgesini ortaya koymaya çalışan/lar için yani düzgün akıl yürütmenin genel ilkelerini ortaya koymaya çalışanlar için oldukça tehlikeli bir durumdur. Bu yüzden Kur’an’a dönmemizin istenmediğini düşünüyorum. Dinde nasıl hurafeler varsa, bilimde de öyle aynı hurafelerimiz var. İnsanlar da kolay kolay hurafelerini bırakmazlar. Günümüze kadar bir çok doğru bildiğimiz yanlışın var olduğunu öğrendik/anladık…
Allah’ın kelimelerinin yerini değiştirecek hiçbir kuvvet-kudret yoktur. Tutarlı, doğru, düzgün akıl yürütmeyi Rabbimiz bize öğretir. Bu yüzden vahiyden yola çıkarak tutarlılık ilkemizi temellendirmemiz gerekir. Vahiy bize mantıklı düşünmenin temellerini verir. Özellikle, eğitim sistemimizde kavramların yeniden yapılandırılması gerekir. Dilin/kavramların toplumsallaşma üzerindeki etkisi büyüktür. Aynı dili/ kavramsal içerikleri konuşan bireyler bir toplum oluştururlar. (Bkz. Ali-İmran/103.104.105.106.107)
Bir Müslümanın mantığını şekillendiren “illa/ancak” sistemidir… La ilahe İlla Allah, her şeyi ancak ve de ancak Allah belirler. Ancak Kur’an bize mantıklı, doğru, gerçek düşüncenin kodlarını verir. Ancak o zaman kula kul olmaktan kurtulabiliriz. Özgür ve objektif düşüncenin temellerini atabiliriz.
Felsefeciler bilirler ki teorik olarak Tabiat boşluk kabul etmez. Boş olan bir yeri başka bir şey mutlaka doldurur. Bu anlamda, varoluşumuzun amacını temellendirirken dolgu malzememiz ne olacak?
Fikir dünyası Pers ve Mısırla şekillenen Yunandan devraldığımız Felsefe mi?
Kadim metafizik mi?
Yoksa Vahyin/Kur’an’ın kavramsal içerikleri mi?
Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Fakat insan tartışmaya her şeyden daha çok düşkündür. (Kehf/54)
Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlara her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Yine de insanların çoğu ancak inkârda direttiler. (İsra/89)
Andolsun biz sana apaçık ayetler indirdik. Bunları fasıklardan başkası inkâr etmez. (Bakara/99)
Kim iyilik yaparak kendini Allah’a teslim ederse, şüphesiz en sağlam kulpa tutunmuştur. İşlerin sonu ancak Allah’a varır. (Lokman/22)
Kim inkâr ederse, onun inkârı seni üzmesin. Onların dönüşleri ancak bizedir. Biz de onlara yaptıklarını haber veririz. Allah, göğüslerin içindekini hakkıyla bilendir. (Lokman/23)
Mürüvvet Çalışkan’ın kaleme aldığı bu yazı, Fıtrat Haber sitesinde 2.12.2016 tarihinde yayımlanmıştır.