Zikrin Anlamı
Zikir, doğru bilgi demektir. Kur’an’daki bütün bilgiler doğru olduğu için Allah ona zikir adını vermiştir. Kur’an kelimesi ise hem son kitabın ismi hem de o kitaptaki hükümlere ulaşmayı sağlayan ayet kümeleri anlamına gelir.
Günümüzde kitabımızda bize bildirilen Zikrin anlamını daralttığımız aşikârdır. Sadece aynı kelimeleri tekrar tekrar söylemekle daralttığımız bakış açısını artık değiştirmeliyiz. Zikrin, zihni duruşumuzu, kalbi yönelişimizi de harekete geçirmek olduğunu; Kur’an ahlakıyla ahlaklanmamız ve yaşamamız gerektiğini anlayıp, anlatmalıyız.
Maalesef, çağımızda, insanlık ailesi öz benliğini yitirmek üzere şuur kaybı yaşamaktır… Tıpkı kökü topraktan (ana kaynaktan) koparılmış bir ağaç gibi canlılığını ayakta tutma özelliğini kaybetmektedir. Nesneleştiriyoruz insanlık ailesini, robotlara dönüşmekteyiz ve bunun farkında değiliz.
Cenab-ı Allah, “İşlemeyen akla pislik yağdırdığını” Yunus/100. Ayetle bize bildirdiği halde, İnsanlık ailesi olarak aklımızı ipotek etmiş durumdayız. Kendi kendine Rus ruleti oynayan akılsızlar gibi olmuşuz… Kısaca, insanlık ailesi olarak kendi ellerimizle, kendi kendimizin ölümünü hızlandırdığımızın farkında değiliz.
Her çağda insanlar yeni bir sistem arayışına girerek kendi izim, ideolojisini oluşturmaktadır. Belirli zümrelerin belirlediği kendi kriterlerine uygun yaşam felsefeleri zevk, sefa, talan üzerine kurulmuş fakat söylemlerinde eşitlikçi, kucaklayıcı adil bir sistem olduklarının izlenimini de verirler… Mesela, Komünizmin; hak, adalet, özgürlük gibi söylemleri, kavramları vardı…
Kavramların içeriğini biz doldurduğumuzda tüm kavramları amacımıza yönelik kullanabiliriz. Bu yüzden birçok felsefe hümanist gözükse bile dayanak noktaları beşeri ürünler olduğu için bir yerden sonra yozlaşmaya ve yok olmaya mahkûmdur.
Tıpkı ideal bir inanç sistemi olduğu düşünülen tasavvufta kullanılan; terbiye, ahlak, sevgi, aşk, rabıta gibi kavramlar onları haklı çıkarmaz. Güzel kelimeler kullansalar bile tasavvufun vahiy (dini) olduğu söylenmez/söylenemez. Tasavvufun iyi kavramları kullanmış olmaları onları haklı çıkarmaz. İnsan düşüncesiyle şekillenmiş/hümanist tüm sistemlerin, güzel kavramları kullanmış olmaları İnsan merkezli/ Hümanist bakış açısıyla şekillendirilmiş olmalarını değiştirmediği gibi güzel söylemlerde bulunmuş olmaları da kriter değildir.
Kur’an’la (Vahiyle, zikirle, hatırlatmayla) Rabbimiz, kişilerin inşasını tek tek ele alır.
Bu kitaptan hesaba çekileceğiz. (Zuhruf/44)
Hepimiz bir gün tek tek hesap vereceğiz! (En’am/94)
Kur’an ve Kur’an kavramlarıyla inşa olmuş; şahsiyetli fertler ancak sosyal, adil bir düzen kurabilirler. Bu anlamda, İslam nedir? Din nedir? idrak edilmediği takdirde bir sürü fırkalar/din/ler türer… İdeoloji/ler de, diğer dinler gibi bir/er fırkadır ve yaşam şekli ön gördürürler… Referans kaynakları insan ürünüdür. Vahiyi diğer insan ürünü oluşumlardan ayıran temel nokta budur. Bu yüzden “Vahiy” diğer oluşumlarla karıştırılamaz.
Aslına bakarsanız, Sosyalizm, Kominizim, Kapitalizm, Modernizim, Post Modernizim vs. oluşumlar, kendimizin ürettiği: dünyada ideal sistem kurma arayışlarımızdır. Yönetenlerin ve yönetilenlerin olduğu hiyerarşik sistemlerde, günümüze kadar oluşan her sistem karşıtını ürettiği için kendi önderleriyle tanınırlar. Aslına bakarsanız, hiçbir sistem kurucusu kötü bir sistem arayışı içinde olmamış olabilir. Hatta herkes en iyi en ideal sistemin, kendi kurdukları sistem olduğunu düşünebilir fakat referans kaynakları belliydi…
Allah’tan, bağı kopuk her sistem yozlaşmaya ve kaybetmeye mahkûmdur. Bir tek vahyin ön gördürdüğü sistem kıyamete kadar baki kalacaktır. Allah’ın emir ve yasaklarına uyduğumuzda, haramlarını gözettiğimizde bu sistemde herkes kazanır. Hem bu dünya da hem ahirette.
Kişilerin belirleyeceği değerler, normlar kişiden kişiye toplumdan topluma göre değişiklik göstereceği için, çok şükür Rabbimiz bizi bize bırakmamış. Yoksa kula kul olmaktan asla kurtulamazdık. Kur’an bize ahlaksal normları, evrensel ilkeleri bildirirken bu normlara uymamızın sebebinin öncelikle, Allah’ın rızasını kazanmak olduğunun bilincini verir.
Normları uyguladığımızda Cenab-ı Hakkın yaşamımızın her alanına müdahil olduğunu idrak ederiz. Dini kurallar yaşanırsa ancak büyük bir topluluktan bahsetmek mümkün olur. Kime kul olduğumuzu unutmazsak şayet “Evrensel iyilik” tüm fıtratların kabul göreceği bir gerçekliktir. Dolayısıyla bu dine uyan kişi, yaratılışına uygun davranacağı için son derece ahlaklı da olur. Bunu en iyi yapan Allah’ın elçisidir, Allah Teâla şöyle buyurmuştur:
“Ve şüphesiz sen büyük bir ahlak üzerindesin.” (Kalem/4)
“Şüphesiz ki Allah’a, ahiret gününe iman edenlerle Allah’ı çok anan kimseler için Allah’ın elçisinde güzel bir örnek vardır.” (Ahzap/21)
İdeal sistem arayışında olan; sürekli aynı hatada ısrar eden insanoğlu artık anlayacak ki; beşerin asla el uzatamayacağı ilahi kitabımız; Yaratıcımız tarafından korunmaktadır.
Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.(Hicr/9)
Muhammed’e şiir öğretmedik; zaten gerekmezdi. Bu, sadece zikirdir ve açıklayıcı Kur’an’dır. (Yasin/69)
Diri olan kimseleri uyarsın ve onun Allah’ın sözü olduğu, görmezlik edenler açısından da kesinleşsin diye indirilmiştir. (Yasin/70)
Yaradan Rabbin adıyla oku, (Alak/1)
Okumaya davet edildiğimizi okudukça bilinçleneceğimiz bunun farkına vardıkça da herkesi okumaya davet etmemiz gerektiğini kâinattaki sorumluluk bilincimizi bir bütün olarak algıladığımızda, sistemin varlığına yüklenen aslına döneceğini, Cenab-ı Allah yaptığımız kötü-çirkin-pis eylemlerimizin üstünü örteceğini bu eylemlerimizi iyilik-güzellik ve temizleriyle değiştireceğini hatta misliyle ödüllendireceğini bize ayetleriyle bildirmektedir.
Rabbimiz, sorumluluk bilincini üstlenen hidayete talip kullarından olmamızı nasip etsin.
Mürüvvet Çalışkan’ın kaleme aldığı bu yazı, 25.08.2017 tarihinde Fıtrat Haber sitesinde yayımlanmıştır.